Terörist elebaşlarından Duran Kalkan’ın, “Dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak” demesinin herhalde bir nedeni olması lazımdır…
Kıbrıs’ın jeopolitik tarifini, “dünyanın en büyük uçak gemisi” diye yapmayı severiz ama asıl “ateş-gücü”nü sık konuşmayız…
Pazar günü KKTC’de seçimler var. Ve bu seçimlerdeki rekabet adanın işte bu stratejik ederi, sahipliği üzerinden, bir cephesi İsrail-Yunanistan-GKRY, hatta az Mısır, biraz Hindistan’la da birleştirilerek yapılıyor. Filistin/Gazze’yi, Suriye’yi, Rusya’yı, enerji yol ve rezervlerini, İngiltere, ABD vs artık tekrar tekrar yazmıyoruz…
İran savaşı sırasında Rum Kesimi’nin İsrail’in tahliye sandalına dönüştürülmesi işin küçük parçası. Üzerinde Yahudilerin tapulara saldırmasını, “yerleşik düzen planları”nı duymayan kalmamış olmalı…
Yunanistan’la birlikte silah deposuna dönüştürülmesi, kritik bir takım hava savunma/saldırı sistemlerinin yerleştirilmesi, son zamanlarda tüm Kuzey’e yönelik çatal dilin daha da zehirli hale gelmesi bu seçiminde gündemine katılıyor…
Nasıl; seçime katılan kimi adayların/partilerin, KKTC’nin geleceğine ilişkin tahayyüllerinin, vaatlerinin, bizim anladığımız şekilde “milli” politikalara sarılmadığını izliyoruz…
Yeni mesele değil bu. Fakat şimdi bölge dengelerinin ve bunların içinde Kıbrıs’ın ayrı ve belirleyici bahis olarak hedeflenmesi hassasiyeti artıyor. Yoksa şebekenin fotoğrafını çekmek de ne var; İsrail, Yunanistan’ın can ciğer kankası, Kıbrıs’ı ele geçirilmesi gereken bir kilit taşı olarak görüyor, Suriye’de de PKK’yı destekliyor, terörist ezikler de çıkıp, “kuyruk orada kopacak” diyor. Yani “dana burada da kuyruğu orada sallıyoruz” diyorlar…
İşin özetini Cumhurbaşkanı Ersin Tatar veriyor; “Bu seçim iki devletli siyaset ile federasyon arasında bir referandumdur”. Türkiye’nin dertleri hep ‘federasyon akıllar’dan geliyor zaten. Nerede “federasyon” lafı varsa ucu Türkiye’ye dokunuyor…
Bizim suçumuz da az değil; 74’ten hesap etsek bile bu kadar yıldır KKTC’de “milli ve yerli” değerlerin hakkınca kavranmasına, sindirilmesine el verememişiz. Herhalde sebebi, KKTC’nin sayısız konuda Türkiye’ye bağımlı olması. Sakıncası yok, yük gelmez bize ama fazla rahatlık iyi değil…
***
Danaya gelelim…
Şam çok dertle uğraşıyor; çökmüş bir devleti günlük ihya meşgaleleri bile çok el tutuyor. Bir yandan da, SDG’nin entegrasyonu yani ülkenin birliği meselesi var, İsrail var, ABD var, ağır ekonomik sorunlar var, var oğlu var…
Bu gündemin içinde Şara, Putin’le buluştu…
Dışarı yansıyan bilgilerden biri, ki Dışişleri Bakanı Şeybani’nin ağzından verildi, Rusya’nın Suriye’ye askeri güç olarak dönmesine sıcak baktıklarıydı; “Rusya’nın bölgemize barış ve devriye gücü olarak dönmesine sıcak bakıyoruz” dedi.
Sebep olarak da şöyle bir okuma sunuldu; “Özellikle Suriye ve İsrail sınır bölgesinde Esad rejiminin devrilmesinden sonra yaşanan gelişmelerin üçüncü güç gereksinimini yeniden gündeme getirmesi”…
Moskova bunu istiyorsa, Esad karşılığında bu kapının açılacağı şartı getirildi. Yanındaki para da istenmiş. Doğruysa, ağızdan çıkmadan bunun olmayacağı biliniyor olsa gerek! Ruslar buna yanaşmaz. En azından şu ortamda…
Bu ziyaret niye yapıldı, ne konuşuldu, ne istendi ne verildi merakı, Perşembe akşamı ‘Akıl Odası’nda iki görüş ortaya çıkardı…
Biri, Rusya’nın Suriye’ye dönüşünün ülkenin bütünlüğünü sulandıracağı yaklaşımından hareketle, İsrail’in desteklediği bir yaklaşım olabileceği fikri. Rusya-ABD-İsrail ilişkilerinin son flört bağlamı da eklendiğin de Türkiye’nin hâkim güç olarak tek başına kalmaması için Tel Aviv’in bu yaklaşımı beslediği söylendi. Tabii bu, Şara yönetimi ile İsrail arasında bir tür uyum ihsas ediyor! Okuma doğruysa ciddi sorundur…
SDG/YPG/PKK, Şam ile entegrasyon adımlarına birtakım şartlarla hız verirken, Ukrayna için Putin-Trump randevusu ayarlanmışken, İsrail desteğiyle Rusya’nın dönüşü garip bir tablo ortaya çıkarır ve geleceğe ilişkin bin türlü tuzağı doğasında barındırır…
İkinci görüş ise Şara’nın Rusya ziyareti ve ele alınan konuların Ankara’dan bağımsız olamayacağı değerlendirmesi. ‘Ankara söyletti’ye varan bu ihtimal hangi ince-narince düşünceye denk düşer?
Rusya’nın davet edilmesinde Türkiye’nin nasıl bir çıkarı olabilir? Şam’ın el değiştirmesinin en büyük çıktılarından biri olarak İran ve Rusya’nın bölgeden atılması sayılmışken ne anlama gelir, mesajı kimedir?
O da bizi yine Şeybani’nin gerekçesine götürüyor; üçüncü güç ihtiyacı…
SDG-İsrail-ABD üçgenine karşı, bu ittifakın Suriye’de bir oldu-bitti zeminini kurma planlarına karşı, Rusya’nın Türkiye’ye yakın bir duruşla bölgeye dönmesi?
Hangisinin haklı olduğunu kısa zaman içinde anlarız. Fakat hangisi gerçek plan olursa olsun, aslında ikisinin de toksik/riskli olduğunu şimdiden söylemek gerekir…
***
Hafta sonu derlemesinin son ayağında da Afganistan-Pakistan arasındaki gerilimin, 48 saatlik bir ateşkese bağlanmış olsa da sebep-sonuçlarına ayıralım…
Çünkü mesele bu iki ülke değil. İran ve Hindistan olmadan, yani Rusya-ABD-Çin olmadan bu haritayı anlamak imkânsız…
İran’ın bir yandan Çin-Rusya hattının bölgedeki son oyuncusu olması, ABD’nin Kahire’ye bile Tahran’ı davet etmesi, Putin’in, ABD ile İran’ın arasını, aynı zamanda İran’la İsrail’in demektir, bulmakta yardımcı olabileceğini söylemesi, Kahire’de beden bulan yeni Ortadoğu hazırlıklarına selam göndermesi, Trump’ın Bagram Üssü’nü istemesi, Çin-Hindistan yakınlaşma girişimleri ve bundan duyulan Batı rahatsızlığı, İran’ın yeniden ve bu sefer yıkıcı biçimde vurulacağı söylencesi ve en önemlisi, Hindistan’ın artık Rusya’dan petrol almayacağı iddiaları tüm coğrafyanın nasıl bir basınç altına girdiğini gösteriyor…
Bir dana da orada var ve kuyruğu yine bize doğru savruluyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.