Pazar günü Umman’da ABD-İran nükleer müzakerelerinin yeni ayağı toplanacaktı. Ancak çarşamba ve perşembe günü Washington, “bir tıkanma noktasına gelindiğini, ilerlemenin zorlaştığını” söyledi. Hemen ardından, bölgedeki güvenlik mahfillerini tereddütlü bir alarma sürükleyen uyarılar gelmeye başladı…
En belirgin ipucu, bölgedeki Amerikan misyonlarında acil görevi olmayanların ve ailelerin bulundukları ülkelerden ayrılması ikazıydı. Yani İsrail saldırısından evvel iki ipucu vardı ortada, görüşmelerin çıkmaza girdiği ve tahliye duyuruları. Perşembe günü CENTCOM komutanının Tel Aviv’e gideceği, ardından da bu ziyaretin iptal edildiği haberi geldi. Bir hareketlilik vardı ama kimse bu çapta saldırının gelebileceği konusunda herhangi öngörüde bulunmuyordu…
Sonra Başkan Trump’ın açıklamaları duyuldu ve kısa süre içinde İran’a yönelik bir saldırının gerçekleşeceği kanaati güçlendi…
Fakat bunlara kadar, İran-ABD müzakere süreci, Trump’ın seçilmesinden bu yana yeni bir yol yapılmaya çalışıldığına ilişkin değerlendirme veya umut diyelim daha öndeydi…
Ankara’nın İran’a yönelik çok derdi var ve bunların önemli kısmı hâlâ cari olmasına karşın bu olayda durduğu yer doğrudur.
***
Bu anlamıyla sadece “karizma çizilmesinden” bahsedemeyiz. Bu İran’ın çizilmesidir!
Rusya beterini sezdiği için, İstanbul görüşmelerinden çekilmedi. Ama İran “bu görüşmelerden” çekildi. Sonrası için açık kapı bıraktı ama geriledi. Rusya’nın, ABD ile normalleşme yolundaki ilerlemelere bakarak Trump’a İran konusunda destek teklifi de sakatlanmış oldu. Elbette sıradan kınamalar dışında Moskova ve Pekin’in sessizliğini de arada not etmeliyiz…
ABD Dışişleri Bakanı Rubio, “biz saldırıya katılmadık, İran bize bulaşmasa iyi olur” dese de, Amerika’nın İsrail’e yol verdiği, istihbarat ve lojistik destek sağladığından şüphe edilemez. Trump yönetiminin, “saldırı olursa İsrail’i de kendimizi de koruruz” açıklaması da gerçektir. Bu olursa Tahran düşer.
Olmazsa?..
***
Bir başka temel konu; İran-ABD nükleer görüşmelerinde, Tahran yönetiminin baştan beri, “nükleer programında uranyum geliştirme oranının sıfırlanmasını kabul etmeyecekleri” şartının, egemenliğiyle ilgili olduğunu vurgulamasının Amerikan yönetimi tarafından başta esneklikle karşılanması, fakat bugün artık “tamamen” sıfırlanmasına el yükselttiği, yön değiştirdiği gerçeğidir. İran’ın neredeyse tek şartı olan ve kendine göre kırmızı çizgisi saydığı sınırlı üretimin dahi yok edilmesi/izin verilmemesi açık ki, İsrail’in Beyaz Saray’a abanmasıyladır. Belli ki Tel Aviv Amerika’yı/Trump’ı etkilemeyi başarmıştır…
Gelelim İran’da rejim değişikliği meselesine…
Ama yapmadı?
Keza, Dışişleri Bakanı’nı ve/veya Savunma Bakanı’nı öldürebilirdi. Bunlara da dokunmadı.
Doğal olarak nükleer kapasitesinin teknik varlığını ve arkasındaki bilimsel akılları da vurdu ama bu siyasi değil askeri hedefti. Ancak iktidarın hangi dallarını kestiği meselesi, hedeflerin “kişileri” kapsaması, rejim değişikliği formülünün/şeklinin nasıl işleyeceği/yol yapıldığı düşüncesiyle ilgilidir…
***
Geriye sadece şu kalır; İran kamuoyunun gerçekleri nasıl anlayacağı, ‘algılayacağı’ ve reaksiyon vereceği. Önceki örneklerde bu çalışmadı. İsrail’in veya ABD’nin bunu isteyip-istemediği ayrı düşün konusudur. Her iki başkent de, “yerine ne gelecek” sorusuna takıntılı biçimde bağlıdır. Bunun yerine, Tahran’da mevcut iktidarın belli bölümünün daha güçlü hale gelmesini mi ister diye de sormalıyız…
Daha geniş pencereden; her halükârda ve gün sonunda, mevcut ABD yönetimi, bölgesel değişiklikler ve küresel rekabet kutupları açısından İran’ın nasıl bir liderlikle yönetilmesi gerektiği üzerine de herkes düşünmelidir…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.