Gazze’de ism-i azam

04:0025/08/2025, Pazartesi
G: 25/08/2025, Pazartesi
Ömer Türker

17. yüzyıl Halvetî şeyhlerinden Köstendilli Ali Alaaddin Efendi’nin Telvîhât-ı Sübhâniye adında bir eseri vardır. Sevgili dostum Semih Ceyhan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalıştığımız yıllarda bu kitabın edisyon kritiğini yapmıştı. Bilahare Dergâh Yayınları’ndan yayımlanan (2016) çalışmanın henüz müsvedde olduğu sıralarda Arapça metnini Semih hocanın müsaadesiyle bir ders halkasına okutma fırsatı bulmuştum. Bu kitaptan aklımda kalan cümlelerden

17. yüzyıl Halvetî şeyhlerinden Köstendilli Ali Alaaddin Efendi’nin Telvîhât-ı Sübhâniye adında bir eseri vardır. Sevgili dostum Semih Ceyhan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalıştığımız yıllarda bu kitabın edisyon kritiğini yapmıştı. Bilahare Dergâh Yayınları’ndan yayımlanan (2016) çalışmanın henüz müsvedde olduğu sıralarda Arapça metnini Semih hocanın müsaadesiyle bir ders halkasına okutma fırsatı bulmuştum. Bu kitaptan aklımda kalan cümlelerden biri, Şeyh Efendi’nin ism-i azam hakkındaki sözü oldu. Bir yerde ism-i azamın ne olduğu hakkında görüş ve tartışmalara işaret ettikten sonra şöyle diyor: Her isim kendi mertebesinde ism-i azamdır. Türkçedeki “taş yerinde ağırdır” atasözünü hatırlatan bu söz, ilahi isimler bağlamında çok kısaca şu anlama geliyor: Âlem tümüyle ilahi isimlerin tecellisinden ibaret olduğundan her bir olay onu meydana getiren ilahi ismin etkisiyle gerçekleşir. İşte o olay özelinde etkili ilahi isim hangisi ise o olayda ism-i azam odur. Mesela evde musluğunuz bozulduysa ism-i azam onu yapacak tamirci ve araçlarıdır, çocuğunuzu ana okuluna gönderecekseniz ism-i azam başta anaokulu öğretmeni olmak üzere çocuğun eğitim alacağı ortamın toplamıdır, acıktığınızda yemek yiyecekseniz ism-i azam açlığınızı giderecek gıdadır, manevi süluka girecekseniz ism-i azam size rehberlik edecek şeyhtir, bir kitabı anlama çabasında iseniz ism-i azam o kitabı size anlatıp kavramanızı sağlayacak hocadır vs. Listeyi hayatın tüm alanlarına hatta var oluşun bildiğimiz tüm farklı durumlarına yayılacak şekilde artırabiliriz.

Sözü getirmek istediğim nokta şurası: Gazze meselesi, konuşmaların, protestoların, kınamaların, yürüyüşlerin, boykotların, sivil ya da resmi mahkemelerin hiçbirinin etkisi ve anlamının olmadığı bir noktaya vardı. Siyonistler daha seksen yıl önce kendilerini soykırıma tabi tutanlarla birlik olup yüzyıllardır barış içinde yaşayabildikleri ve başları her sıkıştığında sığındıkları Müslümanların haysiyet celladına dönüştü. Canlı yayında katliam yapıyorlar. Katlettikleri insanların çığlık ve haykırışlarını önemsemedikleri gibi dünyanın dört bir yanından gelen çığlıkları da duymuyorlar. Yaptıkları melaneti öyle bir noktaya vardırdılar ki sadece öldürmüyorlar, türlü yöntem ve işkencelerle öldürmekten haz alıyorlar. Gazze’yi açlık oyunları ve insan avı sahnesine dönüştürdüler ve kendilerine karşı çıkanların kalplerine korku salmak ve iradesini kırmak için canlı yayın yapmayı tercih ediyorlar. Ne açığa çıkması beklenen içyüzleri kaldı ne akan kanı dindirmek ve zulme son vermek için yapılacak bir görüşme!

Yalnızca iki alternatif var. Birincisi, fiilen askeri müdahalenin yapılması. Aslında en isabetli görünen yol bu. Acilen İslam ülkeleri ve İsrail karşıtı diğer ülkelerin katkısıyla oluşturulan uluslararası bir askeri güçle müdahil olunması gerekir. Şimdiki haliyle Sünnî dünya olayı seyretmekten başka bir hiçbir şey yapamıyor görünümünde. Muhtemelen bundan yüzyıl sonra bu sorunun resmi anlatılarından biri böyle olacak. Fakat askeri müdahale seçeneği her gündeme geldiğinde böyle bir yolun şimdi ve gelecek için makul olmadığına dair bir yığın değerlendirmeyle karşılaşıyoruz. Açık bir şekilde sadece Müslümanların değil vicdan sahibi başka insanların da siyasi iradesi işgal edilmiş vaziyette. Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan ve toplamda yeterli askeri donanıma sahip olan Müslümanlar, bir cephe oluşturmayı maalesef başaramıyorlar. Belki de hayal kurmaya gerek yok. Herhalde İslam ülkeleri İsrail’in ardındaki devletlerle birlikte saf kudreti temsil ettiğini düşünüyor. Eğer bir yerde kudret saflaşmışsa meşruiyetini yalnızca kendisinden alır. Sanki böyle bir vaziyetteyiz.

Hal böyleyse ikinci alternatifin gündeme gelmesi gerekir: Gazze’nin boşaltılması. Bir toplum böylesine canlı yayında katliama tabi tutulurken aman bulunduğunuz yerden ayrılmayın söyleminin hiçbir anlamı olamaz. Suriye’den milyonlarca insan ayrıldı. Düzen kısmen sağlandı, bir kısmı geri döndü. Eğer güvenlik endişesi tam anlamıyla giderilirse muhtemelen kalanların da önemli bir kısmı geri dönecek. Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde Müslümanlar Kudüs’ten ayrıldılar ve ancak yüzyıl sonra geri dönebildiler. Müslümanlar ayrıldı, çünkü Müslüman idarecilerin oradaki Müslüman halkı koruyacak hali yoktu. Filistin davası, Arap liderlerin basiretsizliği sayesinde son elli yılda adım adım böyle onur kırıcı bir seviyeye evrildi. Fakat Gazze’nin işgali, vaziyeti başka bir boyuta taşımış durumda. Çok açık bir şekilde Müslüman ülkeler, oradaki halkı koruyamıyor. Gerekçesi her ne olursa olsun durum böyle. İster güçleri yetmiyor ister cesaretleri yetmiyor ister yeterli strateji becerileri yok deyin, neye sayarsanız sayın vaziyet ortada. Bu durumda civar ülkelerin iş birliği içinde makul bir boşaltma planı yapılması ve bunun mukabilinde İsrail’in bölgeye yayılmasını engellemek için ağır silahlar ve hava savunma sistemleriyle donatılmış ve bölge ülkelerinin tamamının katkı sunduğu bir güvenlik hattı oluşturulması gerekir. Hakikaten eviriyorum çeviriyorum bir türlü başka bir yol bulamıyorum. Benim anladığım ismi-i azam bu.

#Gazze
#Filistin
#Ömer Türker