Hayalimizde, insanı bütün bedensel özelliklerinden soyutlayarak ele aldığımızda ondan geriye ne kalır?Onu, bir kolundan, iki kolundan, ardından bacaklarından soyutladığımızda ondan geriye kalan ne olur?Gövdesi mi?Diyelim ki onu gövdesinden de soyutladık, ondan geriye sadece başı mı kalıyor?Madem bu soyutlamayı hayalimizde gerçekleştiriyoruz, onu başından da soyutladığımızda geriye gövdesel olarak ondan bir şey bırakmamış oluruz.Ondan geriye en sonunda düşünen beni kalır. İnsan, işte o düşünen bendir.Kuşkusuz,
Hayalimizde, insanı bütün bedensel özelliklerinden soyutlayarak ele aldığımızda ondan geriye ne kalır?
Onu, bir kolundan, iki kolundan, ardından bacaklarından soyutladığımızda ondan geriye kalan ne olur?
Gövdesi mi?
Diyelim ki onu gövdesinden de soyutladık, ondan geriye sadece başı mı kalıyor?
Madem bu soyutlamayı hayalimizde gerçekleştiriyoruz, onu başından da soyutladığımızda geriye gövdesel olarak ondan bir şey bırakmamış oluruz.
Ondan geriye en sonunda düşünen beni kalır. İnsan, işte o düşünen bendir.
Kuşkusuz, o düşünen ben o gövde ile varlık kazanıyor. Gövde ile düşünen benin bileşimi ise en güzel oluşumu (ahsenitakvim) meydana getiriyor.
Ancak insanı diğer bütün varlıklardan, melekten, hayvandan, tüm varlıklardan ayıran temel özellik onun düşünen varlığıdır.
Düşünen varlık “akıl” olarak adlandırılıyor. Salt insana özgü muhteşem meleke…
Aklın fonksiyonu iradedir.
İradenin fonksiyonu ise seçme yeteneği…
Varlıklar âleminde seçme yeteneğine sahip olan biricik varlık insan… İmkân âlemi almaşıklarını sadece insana sunuyor. Hayvanda seçme yeteneği olmadığı için imkân âleminin almaşıkları da yoktur onun nezdinde. O sadece nefsi emmaresi ile hareket eder. Emmare: emreden, buyuran… Nefsin en alt katmanı, insanın hayvanla özdeş olduğu düzlem… Nefs, yeme, içme, eğlenme, avarelik, başıboşluk ister… Nefsiemarenin yuvası işte orasıdır…
Oysa insan, madem seçme yeteneği ile donatılmıştır, o hâlde imkân âleminde onun önünde yapmama imkânı da var bulunmalıdır. Yapabilecekken yapmaktan kaçınma… Hukuk kavramının özü de bu noktada tecelli ediyor. İnsanı başıboşluktan kurtarma, kuralına riayet ederek yaşama ortamı, hukuk bunu sunuyor insana…
Nefsiemmare yiyip içmeyi öngörüyorsa, onu bu hevesinden vazgeçirmek, onu nefsin buyruğundan kurtarmak, aynı zamanda nefsin buyruğuna hâkim olmayı tazammun ediyor demektir. İnsanı hayvansal özelliğinden kurtarma da demektir…
Oruç, tam da insanı özgür iradesiyle onu hayvansal katmandan insani katmana yüceltmenin talimini öngörüyor. Nefsin, yeme içme ve diğer her türlü nefsani eğilimlerinden men etme talimi… Hayvanda mevcut olmayan bir yetenek…
İnsan oruç tutmakla nefsiemmaresine: “Sen bana değil, ben sana hâkimim” mesajını veriyor. Kendi benine insan olduğunu kanıtlıyor…