Arap baharı adı verilen Araplarınsilkiniş ve diriliş sürecini bir ABDİsrail projesi olarak değerlendirenlerin bir kısmının bu dirilişe sahip çıkmalarını ibretle seyrediyoruz.Olsun.Önemli olan Arap baharı adı verilen diriliş sürecinin yerli olduğu ve asıl bu süreci ortadan kaldırmak için gösterilen çabaların ABD İsrail projesi olduğu her geçen gün daha da netlik kazanmaktadır.Arap baharının yaşandığı ülkelerde halklar dikta rejimlere karşı şanlı bir diriliş gerçekleştirmişler ve diktatörleri devirerek
Arap baharı adı verilen Arapların
silkiniş ve diriliş sürecini bir ABD
İsrail projesi olarak değerlendirenlerin bir kısmının bu dirilişe sahip çıkmalarını ibretle seyrediyoruz.
Olsun.
Önemli olan Arap baharı adı verilen diriliş sürecinin yerli olduğu ve asıl bu süreci ortadan kaldırmak için gösterilen çabaların ABD İsrail projesi olduğu her geçen gün daha da netlik kazanmaktadır.
Arap baharının yaşandığı ülkelerde halklar dikta rejimlere karşı şanlı bir diriliş gerçekleştirmişler ve diktatörleri devirerek milli iradeyi hakim kılmaya teşebbüs etmişlerdir.
Arap ülkelerinde milli irade demek her halükarda İslami düşüncenin iktidar olması demektir.
Arap ülkelerini yakından tanıyanların bu gerçeği görmeleri hiç de sürpriz değildir.
Arap ülkelerindeki liberaller de, milliyetçiler de hatta solcular da İslam"a karşı asla cephe almamışlardır, alamazlar.
Diktatörlerin anayasalarında bile İslam resmi dindir. Uygulamazlar o ayrı bir konudur ama hiçbir arap ülkesinde batı tipi laiklik anlayışı kabul görmez.
Arap ülkelerinde milli iradenin hâkim olması demek İslam"ın sadece yasalarda değil uygulamada da etkin olması demektir.
İşte batının hazmedemediği ve edemeyeceği gerçek Arap baharının yaşandığı ülkelerde seçimleri dindarların kazanıyor olmasıdır. Bu ülkelerde gerçek demokrasi uygulandığında da her seçimi Mısır ve Tunus"da olduğu gibi dindarların kazanacağı ya da kazanan tarafların Libya"da olduğu gibi dindarlık üzerinden kazanacağı gerçeği bizim masa başı yazarlarının gazetecilerin ve aydınların bilemediği bir gerçektir.
Seçimleri uzun yıllar yönetimden uzak tutulan dindarların kazanması aynı zamanda bağımsız siyaset sürecinin başlaması demektir.
İşte dananın kuyruğu da burada kopmaktadır.
Dünyaya demokrasi dersi vermeye çalışan batı, İslam dünyasındaki demokrasilere tahammülü olmayan ahlaksız bir politikanın temsilcisidir. Yönetim kendisine boyun eğiyorsa o ülkede diktatörler hüküm sürse bile hatta şeriat kanunları uygulansa bile batıyı asla ilgilendirmez, akıllarına ne demokrasi gelir ne insan hakları ne de özgürlükler.
Ama demokrasi olur, nezih seçimler yapılır ve seçimleri istemedikleri birileri kazanırsa hemen demokrasi politikalarını unuturlar ve darbecilere diktatörlere destek verirler. Milli iradeyi tanımazlar, saygı göstermezler.
Saygısızlar.
1992 yılında Cezayir"de seçimleri dindarlar kazanınca peşinden hemen askeri darbe geldi. Batı demokrasiyi mi destekledi?
Hayır, yüz binlerce insanın canına mal olan darbecilerin yanında durdu.
2006 Filistin seçimlerinde dindarlar seçimi kazanınca aynı politikayı izlediler. Ambargo uyguladılar ve o ambargo hala devam ediyor.
Batının son sabıkası Mısır"daki askeri darbeye verdikleri destek.
Mısır"daki darbeye darbe bile diyemeyen batı dünyası utanmazlığın yüzsüzlüğün zirve yaptığı bir ilkesizlik içinde debeleniyor.
Batı dünyası diktatörleri iktidardan indiren dirilişe karşı yeniden diktatörlere destek vermekten çekinmiyor.
Mübarek rejiminin dinozorları silah zoruyla Arap baharının etkilerini ve izlerini silmeye çalışıyorlar.
91 milyonluk ülkede onları destekleyecek milyonlar da elbette ki var. Ama demokrasilerde neticeyi seçim sandığı belirler, sokak değil.
Dinozorlar 25 Ocak milli devrimini katlediyorlar.
Askeri darbenin yargısı Mürsi"yi HAMAS ile görüşme yapmakla suçluyor ve cezalandırıyor. (HAMAS ile görüşmek sadece İsrail"de suçtur!)
Varın yeni rejimin adını siz koyun.
Bu rejime destek veren batıdan tiksiniyorum.
Bu ihanete arka çıkan doğudakilerden de iğreniyorum.
Batının ve doğudaki kuklalarının Türkiye hakkındaki kanaatleri de pek farklı değil, biliyorsunuz.
Ve mekeru.