Dokunabilirler mi?

04:0019/01/2023, Perşembe
G: 19/01/2023, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Başlığı atarken unutulmaz “Dokunulmazlar” filminden esinlendiğimi itiraf ediyorum. Gerçi itiraf etmesem de okurlarımız başrol oyuncuları arasında Sean Connery, Kevin Costner ve Robert De Niro’nun yer aldığı meşhur filmi muhakkak hatırlayacaktır. Seyretmek isteyenleri göz önünde bulundurarak filmde 1920’lerin ABD’sinde içki yasağı dolayısıyla oluşan suç şebekelerine karşı polisin mücadelesinin anlatıldığını söylemekle yetinelim. Suç örgütlerinin oluşturduğu düzende rüşvet çarkı da aktif bir şekilde


Başlığı atarken unutulmaz “Dokunulmazlar” filminden esinlendiğimi itiraf ediyorum. Gerçi itiraf etmesem de okurlarımız başrol oyuncuları arasında Sean Connery, Kevin Costner ve Robert De Niro’nun yer aldığı meşhur filmi muhakkak hatırlayacaktır. Seyretmek isteyenleri göz önünde bulundurarak filmde 1920’lerin ABD’sinde içki yasağı dolayısıyla oluşan suç şebekelerine karşı polisin mücadelesinin anlatıldığını söylemekle yetinelim. Suç örgütlerinin oluşturduğu düzende rüşvet çarkı da aktif bir şekilde işlemektedir. Bu da polisin vazifesini zorlaştıran en önemli unsurlardan biridir. Polis, suç şebekesi ile mücadele ederken içeriye de dikkat etmek zorundadır. Bu sebeple çarkın içerisine girmemiş, polis akademisinden yeni mezun genç polis (Andy Garcia) de mücadele ekibine dâhil edilir. Polisin epeyce mesafe kat ettiği bir anda Al Capone’un adamları kendi aleyhine tanıklık yapması beklenen muhasebeciyi öldürtür ve duvara “dokunabilirler” notunu düşer. Mücadele ekibinin cesaretine, mücadele azmine, kararlılığına ve galip gelme inancına dokunmak istiyorlardı ve dokundular. Filmin adı da buradan gelmektedir. Dokunulması zor bir ekip kurulmuştur. Bu sebeple de “Dokunulmazlar” filminde bireysel inisiyatifin önemi üzerinde de durulmuştur.

Ali Babacan, bu filmi izledi mi bilmiyorum. Filmin gösterime girdiği tarihlerde muhtemelen o da üniversite öğrencisiydi. Dokunacağız, dediğine göre, gayr-i ihtiyarî, filme telmihte bulundu. Bu telmihi bilerek yaptığını zannetmiyorum çünkü dokunmak isteyenler suç örgütleriydi ve çıkar ağının işlerliğinden menfaat temin ediyorlardı. Aslında bugünkü dünya sistemi açısından 1920’lerin ABD’sinin küreselleştiği bir durumu yaşamakta olduğumuzu söyleyebilirim. ABD öncülüğünde kurulan bir mafya düzeninde yaşamakta olduğumuz çok açıktır. Türkiye yaklaşık on yıldır bu küresel sistem ile dişe diş bir mücadele içindedir. Babacan işte bu mücadelenin tam ortasında dokunma isteğini açıkça beyan etti. Türkiye’nin gözbebeği diyebileceğimiz yerli ve millî İHA ve SİHA’ları yapanlara dokunmak istediğini, muğlak bir ifadeye başvurmadan, doğrudan dile getirdi. Yani aslında “duvara” “dokunabilirler” imzasını atmak istedi. Bu imzanın atılıp atılmadığı başka bir meseledir.

Babacan’ın dokunmak isteğinde yalnız olmadığını biliyoruz. O, Türkiye’nin yeni teknoloji hamlesinin mimarlarına dokunmak istediğini açıkça beyan ettiğinde birlikte hareket ettiği siyasî partilerin ve parti sempatizanlarının olumsuz bir tepkisine maruz kalmadı. Bu da yeni filmi çok daha heyecan verici kılmaktadır. Dokunmak isteyenlerin epeyce kalabalık olduğu bir ortamdayız. Aslında Gezi Parkı Kalkışması’nda ortaya sürülen talepler de dokunma isteğinin tezahürleriydi. Onlar da Türkiye’nin “modernleşme” hamlelerini durdurmak istiyorlar, Erdoğan’a dokunmaya çalışıyorlardı. Bu sebeple her şeye dokundular fakat nihaî aşamaya ulaşamadılar. Belki onlar da “muhasebeci”ye dokundular fakat hedefe varamadılar. Daha sonra FETÖ’cüler de dokunma isteğini dışa vurdu. 15 Temmuz’u da bu isteğin bir tezahürü olarak görmek gerekir. Dolayısıyla Ali Babacan bu isteğinde yalnız değildir.

“Dokunulmazlar” filmini çok beğenmiştim. Bu filmin en dikkat çekici ifadelerinin bir gün siyasî hayatımızda karşılığı olacağını söyleseler herhâlde inanamazdım. Çünkü dışarıyla bağların bu kadar kuvvetli olacağı ve hatta bunda da liberal muhafazakârların öncü olacağı bir Türkiye çok da akla yatkın değildi. Daha keskin ve makul zıtlıklar, karşıtlığı kolaylaştırıyor; sağ-sol, laik-dindar gibi kategoriler tanımlayıcı bir işlev görüyordu. Bu açıdan 1920’lerin ABD’sinde yaşanan mücadeleyi anlatan bir filmden seyir zevki almak elbette güzel bir şeydi. Üstelik Hollywood filmlerinin tek yönlü propagandasına maruz kalmaktan çok da rahatsızlık duyulmuyordu. Fakat biz de kendi hakikatimizle karşılaşmak zorundaydık.

1920’lerin ABD’sinden farklı olarak Türkiye’nin uluslararası mafya düzenine karşı mücadele verdiği bir dönemden geçtiğimiz çok açıktır. Türkiye’de Al Capone aramamızın bir anlamı yok. Birilerinin adına konuşmayı ve hareket etmeyi maharet zanneden insanların bulunduğu ortamda sadece öne çıkanlar fazla olabilir. Bu da benzer bir filmin en önemli sahneleri hakkında fikir verebilir. Hatırlanacağı gibi ilk tiyatro eserlerimizden birinde “yan cebime koy” sözü zor görününce hemen değişime uğrar. Bugünkü filmde de böyle bir değişim işlenebilir:

“Dokunacağım demek istemedim, birileri dokunacak dedim.”

#Ali Babacan
#FETÖ
#SİHA
#ABD