Filistin: İsyan, başkaldırı ve Müslümanların bu kalkışma ile özdeşlemesi

04:001/05/2025, Perşembe
G: 1/05/2025, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

İsrail, yaklaşık yüz yıllık bir dönemde Siyonist projenin ete kemiğe büründüğü 1920’lerden itibaren kısa ve orta vadeli hedeflerine ulaşsa da süper güçlerin desteğine rağmen uzun vadeli hedefler açısından oldukça başarısızdır. Bu yargının birçok kimseye yadırgatıcı geleceğini tahmin edebiliriz fakat 1920’lerde Siyonistlerin açık hedefleri bugün İsrail’in ulaştığı sınırlardan çok daha ilerilere işaret ediyordu. Ne yazık ki Türkiye’de pek meşhur tarihçilerin maharetiyle Filistin meselesi “topraklarını

İsrail, yaklaşık yüz yıllık bir dönemde Siyonist projenin ete kemiğe büründüğü 1920’lerden itibaren kısa ve orta vadeli hedeflerine ulaşsa da süper güçlerin desteğine rağmen uzun vadeli hedefler açısından oldukça başarısızdır. Bu yargının birçok kimseye yadırgatıcı geleceğini tahmin edebiliriz fakat 1920’lerde Siyonistlerin açık hedefleri bugün İsrail’in ulaştığı sınırlardan çok daha ilerilere işaret ediyordu. Ne yazık ki Türkiye’de pek meşhur tarihçilerin maharetiyle Filistin meselesi “topraklarını satmak” gibi yalan ve yapay parantezler içine hapsedildi. Bu da Filistin gibi daracık bir alanda yirminci yüzyılın süper güçleri karşısında yüz yıldır devam eden bir direnişi en temel dinamikleriyle anlamayı imkânsız hâle getirdi. İsrail, İsrail’den ibaret değildi ve İngiltere, Almanya, Fransa, ABD tarafından bütün savaş suçlarına rağmen açıkça desteklendi. Bunu sadece bir destek olarak görmemek gerekir. İsrail Anglosaksonların Doğu Akdeniz’deki bir kolonisi olarak inşa edildi. Buna rağmen Filistinliler bu bir avuç toprakta yüz yıldır mücadele veriyor. İsrail’in başarısızlığını bu bağlam içinde tartışmak gerekir.

Filistinli direniş grupları özellikle 1970’lerden sonra çok daha etkili mücadele yöntemleri geliştirdiler. Dönemin olayları genellikle “İsrail’in karşı konulamaz gücü ve ilerleyişi” gibi oldukça dar çerçeveye sıkıştırıldı. Filistinli direniş gruplarının mücadele tarihi inişli çıkışlı bir seyir izledi fakat bütün imkânsızlıklara rağmen kuşaklar arasında etkileyici bir devamlılık vardır. Bu elbette Filistinli grupların Filistin davasını bir fikre dönüştürmüş olmalarından kaynaklandı. Filistinli grupların bir kısmı zaman içinde eriyip güçten düşse veya yok olmakla yüz yüze kalsa da Filistin davası bir fikir olarak varlığını sürdürdü. Bu, çok değerli bir başarıdır ve anlaşılması gerekir.

Avrupa-merkezci hakim paradigma Filistin davasıyla ilgili olarak durağan bir çerçeve sunar. Türkiye’de geçerli yaygın bakış açıları bu paradigma ile uyumludur. Bu çerçevede özellikle Türkiye’de Filistinli grupların mücadelesiyle nelerin değiştiği üzerinde kapsamlı bir tartışma yapılamıyor. Filistin meselesi de hâlâ “hatayı kendimizde aramalıyız” çerçevesine sıkıştırılıyor. Hâlbuki hadise Arap-İsrail Savaşına indirgenemeyecek derecede karmaşık bağlamlara işaret etmektedir.

2002 tarihli “Yeni İntifada” adlı kitapta yer alan “Filistinliler Kuşatma Altında” başlıklı makalede Edward Said, Filistin meselesinin kazandığı boyutları şu şekilde sıralıyor: “Müstemleke karşıtı isyan, Soğuk Savaş sonrası dünya düzenine yeni bir başkaldırı ve dünya Müslümanlarının bu kalkışmayı daha geniş bir tablonun bir parçası olarak görmesi.” Said’in işaret ettiği yeni boyutlar Filistin mücadelesinin inişli çıkışlı tarihine uyumludur. Said dinamik bir süreci gözlemlemiş ve Filistin davasının bir fikir olarak kuşakları ve grupları birbirine bağladığını tespit etmişti. Bu dinamik sürecin kabahati kendinde aramak gibi iki yüz yıl öncesine ait durağan bir çerçeveden görülmesi herhalde çok zordur.

Doksanlı yıllarda yeni oryantalizmin ses getiren güçlü kalemleri İslam’ı ve Müslümanları terör kategorisine dâhil etmişlerdi. Hatırlanacağı gibi bu yayınlar emperyalist yayılmacılık içinde şekillenmiş bir dile sahipti. İslamiyet doğrudan hedef tahtasına konulmuştu. İslamcılıkla ilgili bugünkü genel kanaatler de o dönemde oluşmuştu. Bu kanaatlerin eleştirisini sonraya bırakarak bugünkü değişime dikkatleri çekmek istiyorum. Bugün hakikaten Edward Said’in çizdiği tablonun gerçek dışı olmadığını görebiliyoruz. Evet, “Filistinliler” hâlâ “kuşatma altında” fakat “isyan, başkaldırı ve Müslümanların bu kalkışma ile özdeşlemesi” neredeyse bütün dünyayı değişime zorluyor. Kuşkusuz bu güçlü çıkışın temelinde yeni oryantalistlerin göremeyeceği bir hakikat vardır: İslamiyet.

İslamiyet’in çok güçlü bir kaynak olarak varlığını koruduğunu gözlerimizle gördük. Bu kaynağın Filistinli direniş gruplarının en zor şartlarda kendilerini yenilemelerine imkân verdiği anlaşılıyor. Öncelikle bunun çok katmanlı bir gerçekliğe tekabül ettiğini kabul etmek zorundayız. “İslam dünyası” gibi kimliği tam olarak belirginleşmemiş genellemeler Filistinli direniş gruplarının dinamik yapısını anlamaya elverişli değildir. Bir din olarak İslamiyet’in karmaşık düzenler içinden yeni bir kimlikle yeniden doğmaya imkân verdiğini görmemiz gerekir. Bugün Filistin davasının dünyanın bütün sokaklarında yankılanması sıradan bir hadise değildir. Dünya Müslümanlarının da Filistin davasını daha geniş bir tablonun parçası olarak gördüklerinden şüphe duymamalıyız.


#Filistin
#İsrail
#Siyonizm