II. Karabağ Savaşı’nın başladığı gün farklı görüşten birçok kimse, kendini, eskinin kalıplaşmış yargılarıyla yeni bir gündemin içinde buldu. Onlar, bu yeni gündeme eskinin kalıplaşmış yargılarıyla girdiklerini fark etmiş olsalardı, muhakkak bir değişim yaşarlardı. Fakat bu yargılar sadece son otuz yılda oluşmamıştı. Kuşkusuz Sovyetler’in dağılmasıyla ortaya çok geniş bir Türk dünyası çıkmıştı fakat geçen otuz yıllık dönemde Türk dünyasının farklı köşelerine yolu düşenler de dâhil olmak üzere büyük çoğunluk sessizliğe büründü. Özellikle Türk dünyasına yolu düşenlerin yüzünde bir kuşku vardı demek isterdim. Hayır, genel anlamda, tuhaf bir memnuniyetsizlik ortama hâkimdi. Bunun yanında sahiden Rusya’nın pozisyonundan kuşku duyanlar da vardı. Fakat bu kuşku birkaç günlük tereddütten sonra kayboldu. Fakat memnuniyetsiz kitlenin duygu durumunda herhangi bir değişiklik olmadı.
Balkan Savaşları’nın onur kırıcı mağlubiyetlerini yaşadığımız günleri hatırlamakta bir sakınca yok. Bugün de Erdoğan’ın bu işi başarmasından endişe ettiler. Bu, beklenmedik bir gelişmeydi. Hâlbuki onlar, bütün millî benlikleriyle tarihin kendilerini bekleyeceği bir durum için hazırlık yapmışlardı. Oysa gün geldiğinde kendilerini neyin beklediğini unutmuş olacaklardı. Bu durumda kime niçin kızdıklarını bilmek gerçekten zor. Eğer bir roman yazacak olsaydım, Dino Buzzati’den farklı olarak olayları unutma fikri üzerine kurgulardım ve karakterleri de buna göre resmetmeye çalışırdım. Tarihin, kendi keyiflerine göre akacağını zanneden ayrıcalıklı insanların hâllerine ışık tutmak günümüz için de çok değerlidir.
Erdoğan’a duydukları öfkenin, gözleri körleştirdiği konusunda yaygın bir kanaat var. Bu kanaati ben de paylaşıyorum fakat yine de içinde bulunduğumuz durumu açıklamak için bunun yeterli bir gerekçe sunmadığını bilmemiz gerekiyor. Bunu da Balkan Savaşları’yla aynı tarihî bağlamda ortaya çıkan başka bir hadise ile ilişkilendirebiliriz. Bilindiği gibi II. Abdülhamit döneminde Berlin ve Basra arasında kesintisiz bir ticaret yolu açılmak istenmişti. Eğer başarılı olunsaydı “demir ipek yolu” II. Abdülhamit tarafından Almanlarla birlikte açılacaktı. Devrin büyük şair ve yazarlarının eserlerinde bu hadisenin önemli bir yer tuttuğuna dair bugüne kadar herhangi bir tespit gözüme çarpmadı. Bu, dönemi anlatan hatırat kitapları için de geçerlidir. Benzer bir projeyi aynı gerekçelerle Çin “bir yol bir kuşak’ adıyla hayata geçirmeye çalışıyor. Kuşkusuz Bağdat Demir Yolu Projesi devrine göre ileri bir adımdı. Fakat aydınlarımızın bu taraklarda bezi yoktu. Onların gözünü de Abdülhamit
nefreti kör etmişti.
II. Karabağ Savaşı’ndan sonra Türk dünyasının jeopolitik açıdan değeri artan çok önemli bağlantı noktaları üzerinde durmamız gerekir. Zengezur Koridoru bunlardan biridir. Elbette bu koridoru, Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru ile ilişkilendirerek düşünmek gerekir. Orta Koridor’un en hassas bölgelerinden biri Güney Kafkasya’dır ve Zengezur Koridoru aynı zamanda Türk dünyasının fiilî olarak birbirine bağlanmasına imkân verecektir. Kara bağlantısı tam olarak Türk coğrafyası üzerinden geçecektir. Bu, Zengezur Koridoru’nun değerini yükseltmektedir. Bugün, Türk Devletleri Teşkilâtı gibi bir zamanlar tasavvuru pek de mümkün olmayan gelişmeleri muhakkak II. Karabağ Zaferi’nin sonuçları çerçevesinde düşünmemiz gerekir. Zaferde Sayın Erdoğan’ın iradesini ve Türkiye’nin büyük katkısını görmemek mümkün değildir. Fakat elbette aslan payı kardeşimiz Azerbaycan Türklerinin ve Devlet
Başkanı İlham Aliyev’indir. Onları yok sayan herhangi bir yaklaşımın şüphe çekmesi gayet tabiîdir. Yüz yıl öncesinin hadiselerini hatırlatmamızın sebebi de budur.
Türkiye uzun zamandır Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru için elinden geleni ortaya koyuyor. Bunun Batı dünyasında şüphe uyandırdığı da açıktır. Aslında daha Özal döneminde Türkiye, Türk dünyasına kapılarını açmış, el yordamı ile birtakım bağlar kurmaya çalışmıştı. Ne yazık ki doksanların başından itibaren FETÖ, Batı adına bu dünyada at koşturdu ve coğrafyamızı onların çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmek istedi. Büyük bir mesafe kat ettiklerini teslim etmemiz gerekir. Fakat 15 Temmuz’dan sonra bu alanda da büyük değişimler oldu.
Peki, Kılıçdaroğlu’nun harita taslağı bu dünya ile kurulan ilişkilerimiz açısından ne anlam ifade eder? Onun haritasında Azerbaycan niçin baypas ediliyor? “Türk Yolu”nun İran’a havale edilmesinin anlamı nedir? Bu harita taslağını gündeme getirenlerle tarihin kendilerini beklediğine inananlar niçin kol kola?
Yazılsa, muhakkak, iyi bir roman olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.