
15 Temmuz 2016’dan sonra düşünce dünyamızda ne türden bir değişim oldu sorusunun net bir cevabını vermek herhâlde çok zordur. Buna karşın soruyu önemli kılan birçok unsuru sıralayabiliriz. Belki bu soruya da biraz uzaktan bakmayı başaran biri çok daha sağlıklı cevaplar verecektir. Ama bunlar için dahi bireysel değişimlerin kayda geçirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira siyasi ve bürokratik hareketliliklerden ziyade bu kadar büyük bir olayın düşünce dünyamızdaki yansımaları kalıcı sonuçlar açısından çok daha değerlidir. Üstelik kendini yenilemek bakımından devlet katındaki hareketlilik gözle görülür bir hâl almıştır. Burada örgütlü yapılarla bir karşılaştırma yaptığımı özellikle belirtmek isterim.
Entelektüel plandaki değişimlerin dile yansıması elbette kaçınılmazdır. Tartışılan konuları ve yaklaşım tarzlarını karşılaştırdığımızda 15 Temmuz öncesi ve sonrası arasındaki farkları yakalayabileceğimizi zannediyorum. Uzaktan bakmakla biraz da bunu kastediyorum. Örneğin İngiltere ve ABD ile ilişkilerimizi değerlendirirken 15 Temmuz öncesinde kullandığımız dil ve hâkim olan bakış açılarını tespit edebiliriz. Bunu topyekûn Batı ile ilişkiler bağlamında da yapabiliriz. Onar yıllık dönemler hâlinde ya da 12 Eylül sonrası, Irak işgali sonrası ya da 28 Şubat sonrasıyla Erdoğan dönemleri arasındaki farklara odaklandığımızda karşılaştırma çok daha nesnel bir düzeyde yapılabilir. Fakat bunun için siyasetin gündeminden uzaklaşmak gerekir. Erdoğan dönemini de kendi içinde 15 Temmuz öncesi ve sonrası şeklinde iki ayrı döneme ayırabiliriz. Böylelikle çok sağlıklı bir değerlendirme imkânı ortaya çıkar. Örneğin yakın coğrafyamızın meselelerine yaklaşımımız üzerinden bu değişime odaklanabiliriz.
İçerideki tartışmalar da 15 Temmuz öncesi ve sonrası arasındaki farkı tespit etmek açısından oldukça önemlidir. Yalnız bu bağlamda biraz ihtiyatlı davranmakta fayda var. Zira Türkiye’nin hiç değişmeyen laik anti-laik karşıtlığı aynı bakış açıları ve dil ile varlığını sürdürüyor. 15 Temmuz öncesi ve sonrası arasındaki farkları ortaya çıkarmak için laik anti-laik karşıtlığına odaklanan biri mutlaka sukut-ı hayale uğrayacaktır. Böyle biri herhangi bir değişim tespit edemediği için çalışmasını sonlandırmak zorunda kalabilir. Devirler değiştiği hâlde o çevrelerin gündeminde herhangi bir farklılaşmanın olmaması üzülerek belirteyim ki entelektüel dünya için bir kayıptır. “Atatürk’ün mavi gözleri” ile “hilafet kaldırılınca her şeyimizi kaybettik” arasında gidip gelen bir gündem, bütün canlılığını tekrarın gücünden almaktadır. Üstelik taraflar da amorf yapılar hâlindedir. Amorf yapıların kullanıma çok açık olduğunu da belirtelim. Herhangi bir kalıp ortaya çıkmadığı için taraflardan birine dâhil olan sıradan bir kimse hadiseleri değerlendirirken şu veya bu şekilde düşünme becerisi kazanamayacaktır.
15 Temmuz 2016’nın baş aktörü FETÖ, amorf yapıları anlamak için çok iyi bir örnektir. Bu yapı, ortaya çıktığı dönemlerden itibaren Atatürk karşıtlığı ile temayüz etmişti. Örgütün elebaşı etrafında örülen efsaneler amorf yapının kapsayıcılığı açısından çok değerliydi. Örgüt içinde elebaşının doğum tarihinin 10 Kasım olduğuna dair çok güçlü bir söylence vardı. Bunu ne kadar devam ettirdiler bilmiyorum ama Kemalizm karşıtlığından beslendikleri çok açıktı. Bir tarafta FETÖ’cülük vardı, diğer tarafta laikçilik. İkisi arasındaki çatışma yer yer alevlendiğinde amorf taraflar daha kapsayıcı bir hâle gelir, farklı unsurların eğilimleri törpülenirdi. Bu karşıtlığın yapaylığını keşfedenler ise zaman içinde yalnızlaşmaktan kurtulamazdı.
Bugün Türkiye’nin ve bölgemizin bütün dünya ile birlikte çok büyük bir değişim yaşadığını görmek zorundayız. Bu değişim sürecinde Türkiye, 20. yüzyıl Türkiye’siyle kıyas edilemeyecek düzeyde olayların içindedir. Bu durum tarihimizin birtakım olaylarını tarihe bırakmak zamanının geldiğine işaret ediyor. Dolayısıyla tarihimizle ilgili kanaatlerimizi psikolojik boyutlarından arındırmak zorundayız. Bugün Türkiye’nin attığı adımlar neredeyse bütün dünyada yankı uyandırıyor. Siyaseten var olduğumuz yerlerde fikirlerimizle de var olmamız gerekir. Siyasetin ürettiği etki ile ordumuzun gücü arasındaki paralellikler çok dikkat çekicidir. Tarihimize başka bir yerden bakma zamanı geldi. “Hata neredeydi” veya “İslam dünyasının temel meseleleri” gibi başlıklar artık bize fazla bir şey söylemiyor. Batı medeniyeti, Avrupa ve Anglosaksonların ürettiği sorunlarla ilgili çalışmaların çok daha yeni bakış açılarına yol açacağını söyleyebilirim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.