30’lu senelerin sonlarına doğru memleketine döndü. Fikirlerini ilmek ilmek ilmek işlediği yazılar kaleme almaya başladı. Mâhut Hareket Dergisi’ni çıkardı. II.Umûmî Harb’in yaygın bir fakirleşmeyle berâber giden ve giderek artan keskin Batıcı pozitivist kültür siyâsetlerine karşı, hiçbir şeyi şahsîleştirmeyen çok soğukkanlı ve duru bir muhalefetti onunkisi. Ama daha mühimi, sohbetimizde İsmâil Kara’nın işâret etmiş olduğu üzere
1940’ların sonlarında Türkiye’yi bekleyen bir tercih
ile alâkalıydı.. Bu tercih Türkiye’yi NATO disiplinine sokuyor, Türkiye’nin amerikanizasyonunu doğuruyordu.
Söylemde kültür milliyetçiliği yapan merkez sağ siyâsetler
buna gönüllü olarak iştirak ediyordu. Topçu, DP’nin “Türkiye’yi küçük Amerika yapmak”, “Her mahalleden bir milyoner çıkarmak” idealine şiddetle itirâz ediyordu. Çok bütünlüklü bir bakışı vardı. Onun nazarında
kapitalizm, pozitivizm ilişkisi
son derecede kuvvetliydi. Merkez sağ,
medeniyeti maddîleştiriyor,
kültürü ise ondan kopuk ayrı bir yere yerleştiriyordu. Buna göre kültürü koruyarak medenîleşmek pekâla mümkündü. Sâid Halim Paşa, Mehmed Âkif ve Ziyâ Gökalp bunu savunuyordu. Nureddin Bey’e göre bu,
vahim bir “sosyolocya” hatâsıydı.
Hayâtın maddî tarafının kültürü nasıl dönüştürdüğünün farkındaydı. Eğer Yûnus’un ve Mevlâna’nın temsil ettiği Türk-Müslümân-Anadolu irfân ve ahlâkı yaşatmak isteniyorsa pozitivizm ve kapitalizmin dışında bir teklife ihtiyaç vardı. Topçu, hakîki mânâda entelektüel bir cesâretle
sanâyileşmeye ve kalkınmaya şiddetle itirâz etti.
Türk/İslâm mistisizmle yoğurulan kültürel değerlerimizi yaşatmanın yegâne yolu
toprağa dönmek ve Yûnus gibi yaşamaktan
geçiyordu. Komünizm eleştirileri ise ucuz Soğuk Savaş retoriğinden çok farklıydı. Daha çok kapitalizm eleştirilerinin bir türeviydi. Çünkü Marksizm, sanâyileşme ve pozitivizmden âri değildi. Onlar da bir
sosyolocya hatâsı yapıyor, sanâyileşmeyi kapitalist bir eksenden çıkararak devâm ettirip insânîleştirebileceklerini
zannediyorlardı. Topçu’ya göre mesele sanâyileşmenin kapitalist mi, sosyalist mi olacağı meselesi değil; bizzat kendisidir. Topçu ancak bütünlüklü olarak okunursa anlaşılabilir. Devleti, milleti ruhsallaştıran, millet elitlerinin (mistiklerinin) öncülüğünden dem vuran fikirleri boşlukta değildir. Fikirlerinin maddî zeminini oluşturan
sağlam bir ekonomipolitik teklifi
vardır.