Ölümcül sıkışmışlıklar ve psikozlarımız

04:005/12/2024, Perşembe
G: 5/12/2024, Perşembe
Süleyman Seyfi Öğün

Şu aralar, gâliba en sâkin kıt’a Güney Amerika.. Tabii, ne kadar sâkinse… Tamâmen mukayeseli düşünüyorum... Evet, sosyal uçurumlarıyla, askerî darbeleriyle, acımasız uyuşturucu kartelleriyle, popülist sol liderleri ve popülist sağ diktatörleriyle, korkunç gecekondularıyla Lâtin Amerika bildik hallerini devâm ettiriyor. Rutinlerin dışında pek bir şey yok... Acaba Şili’de yaşayan ve dünyâyı iyi kötü tâkip eden biri için Gazze, Lübnan, Sûriye ne demektir? Veyâ Rusya-Ukrayna savaşı onun duygusal dünyâsında

Şu aralar, gâliba en sâkin kıt’a Güney Amerika.. Tabii, ne kadar sâkinse… Tamâmen mukayeseli düşünüyorum... Evet, sosyal uçurumlarıyla, askerî darbeleriyle, acımasız uyuşturucu kartelleriyle, popülist sol liderleri ve popülist sağ diktatörleriyle, korkunç gecekondularıyla Lâtin Amerika bildik hallerini devâm ettiriyor. Rutinlerin dışında pek bir şey yok... Acaba Şili’de yaşayan ve dünyâyı iyi kötü tâkip eden biri için Gazze, Lübnan, Sûriye ne demektir? Veyâ Rusya-Ukrayna savaşı onun duygusal dünyâsında nerelerdedir? Pasifik’te olup bitenlere nasıl bakar? Vallâhi merak ediyorum... Aşağı yukarı kestirebileceğim bir şey, o şahsın bu hâdiseleri merakla, muhtemelen endişe ve üzüntüyle tâkip ettiği, ama meselâ bir Avrupalı, bir Afrikalı veyâ Asyalı gibi panik yaşamadığıdır.

Evet artık Kuzey Amerikalar, Avrupa, Asya, Afrika ve Okyanusya’da zihinleri
korku
ve
panik
darmadağın ediyor. Sâlim düşünmeye de mâni oluyor... Ana çıktısının ise
manik-depresif temelde bir duygu bozukluğu
olduğuna kanaat getirdim... İnsanlık durumlarında
duygusal uçlar arası savrulma
vasatî-âdî bir zihin hâli. İki aşırılık arasında savrulmanın kurgusunu düşündürücü bulurum... Diyalektik bir yapısı var bunun. İki uç sanki birbirini sağaltmak adına biteviye birbirini emziriyor. Depresif hâl, manik bir hâli baskılamak için doğuyor. Ama kendisi de bir aşırılık olduğu için bir müddet sonra yeniden onu baskılamak adına manik hâl yeniden devreye giriyor. Bu illet insanı biteviye savuruyor. (Uzmanlığa saygısızlık yaptığım düşünülmesin. Bunları kendim uydurmuyorum. Güvendiğim psikiyatrist dostlarımdan öğreniyor ve kullanıyorum).

Siyâsal kültürde de bu patolojik hâlin izlerini tâkip edebiliyoruz. Aşırı beklentilerle yükselen tansiyonlar derin bir sukut-u hayâle bırakıyor yerini... Hemen arkasından, manik hâllerde kullanılan dil, kahırlı hesaplaşmalarla terk ediliyor. Bunu yerine onun tam zıttı olan depresyon dili hâkim oluyor... Ama yıkılanlar ve geri çekilenler, yâni depresif bir hâle girenler orada kalmıyor; yakaladıkları ilk manik rüzgârda yeniden şâha kalkıyor, hatta aynı ifâdelerle aynı değerlendirmeleri tekrar edebiliyorlar. Duygu savrulmalarının kendilerine nasıl hatâ yatırdığını çok kolay unutuyorlar. Son Sûriye hâdiselerine verilen aksülamellerde bunu çok berrak olarak gördüm... Zamânında Sûriye meselesinde bize büyük manik hatâlar yaptıran söylemler yine devrede... Ayakları yere basan bir analiz bulmak için bayağı aramak gerekiyor.

Doğu ve Batı kavramları, manik depresif dünyâmızın ana eksenlerini verir.
Manik bir Batılılık/Batıcılık
bir müddet sonra yerini
depresif bir Doğululuğa/Doğuculuğa
bırakır. Veyâ tersi olur;
manik bir Doğuluk/Doğuculuk
depresif bir Batılılığa/Batıcılığa
savuruverir bizleri. (Siyâsal psikoloji disiplininde sağlam bir doktora çalışması, kavramsal zıddiyetler arasındaki, psikotik geçişleri ortaya çıkarabilir).
Siyâsetin duygu dünyâsı ile akıl dünyâsı
arasında denge kurabilmek hakikaten de zor zenaat... (Ne zenaatı, basbayağı sanat). Ama çok defâ olmuyor bu... Bilhassa sıkışmışlık hâllerinde... Bilhassa ölümcüllüğün kokusunun hissedildiği sıkışmışlık hâllerinde...
Siyâsetin akıl ve duygu dünyâsı arasındaki dengesizlikler sâdece bize has değil. Batı, kendi târihsel başarılarından pek emin olarak, siyâsal akılcılığı mutlaklaştırdı. Duyguların yönettiği siyâsetleri ise gayrımedenî dünyânın hastalıkları olarak ilân etti. Kaynaklarını en verimli şekillerde işleyen ve kullanan
meritokratik Batı
ile onları çarçur eden, gırtlağına kadar
nepotizme batmış olan Doğu
arasındaki fark olarak takdim edildi bu. Biz de saf saf, nepotizm batağından nasıl kurtulacağımızı düşünmeye başladık. Ama ölümcül sıkışmışlıkların dünyâsında bunun böyle olmadığını görüyoruz. Biden ile Trump arasındaki tercihin
bunaklık ile çılgınlık
; Trump ile Harris arasındaki tercihin ise çılgınlık ile şaşkınlık arasında yapılabileceğini yazdığımı hatırlıyorum. Çılgınlık kazandı. Trump yeni kadrolarını oluştururken sadâkati esas alıyor ve akrabalarını, hısımlarını kritik mevkilere getirmekten geri adım atmıyor. Damâdı Kushner’i eskiden biliyorduk. Şimdi ise dünürü Massad Bouros’u Ortadoğu danışmanı yapacağını ilân etti. Ya Biden’a ne demeli? Giderayak pedofilyan, uyuşturucu sâbıkalısı, Ukrayna’da da pis işleri olan ve ağır bir hapis cezâsına mâruz kalacağı belli olan oğlu Hunter’ı affetti. Hâlbuki daha evvel bunu asla yapmayacağını ve hukûka saygı göstereceğini söylemişti. Şimdi de bir baba olarak babalığı bilen Amerikalıların kendisini anlayacağını ümit ettiğini söylüyor. Pekiyi, baba yüreği olsun. Ama yeryüzünde tek baba kendisi, tek oğul da hayırsız Hunter mı acaba? Oğlunu affederken müracaat ettiği başka babalar da var demek ki... Pekâlâ; Gazze’de çocukları babasız, babaları çocuksuz bırakan bombaları İsrâilli soykırımcılara gönderirken aklı neredeydi?.. Geçmeden belirteyim; maharet nepotizmi tasfiye etmek yerine meritokrasiyi geçirmek değil. Maharet, sıcakkanlı nepotizm ile soğukkanlı meritokrasinin arasında bir denge bulabilmek.
Tutarsızlıklar arttı, bir söylenen ile diğeri, bir yapılanla başkası tutmuyor diyerek geçiştirmek bir basitleme olabilir ancak... Ölümcül sıkışmışlıklar içinde manik-depresif psikozlar kendilerine çok elverişli bir vasat bulur. Psikozlar yönetir zihinleri. Psikotik nöbetler ile sarsılır insanlık. Bağırıp çağıran, kızıp köpürenler birden donuk suskunluklarıyla çıkar karşımıza. Veyâ tersi olur... Sözler fikirsizleşir, kurşun kıvâmını bulur. Yolsuz yordamsız havalarda uçuşur... Fikirsizleşmenin içinden gelen ifâdeler
saçma
mermilerdir ancak... Her iki mânâsıyla da... Hem saçmalaşır, hem de saçılır… Suskunluk se derinliğini ve asâletini kaybeder; bönleşir…

Allah kimseyi memleketinden dûr ve cüdâ eylemesin... Ama hîn-i hâcette gidilecek yer derseniz, aklıma Ant Dağları’nda sâkin bir kasabanın hayâlinden başa bir yer gelmiyor.

#insan
#duygu bozukluğu
#Süleyman Seyfi Öğün