
Askerî kargo uçağımız Gürcistan semâlarında düştü. Maalesef 20 Mehmetçiğimizi kaybettik. Her Türk gibi çok üzgünüm. Evleviyetle onlar için Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabır niyâz ediyorum.
Bu hâdisenin sebepleri elbette kaza kırım raporları tamamlanınca ortaya çıkacak. Bu olmadan, kazânın boyutları ve daha mühimi muhtemel fâilleri hakkında yapılan spekülasyonları iyi niyet ile bağdaştırmak son derecede zor. Hâdisenin vakay-ı âdiyeden olmadığını ben de kabûl ediyorum. Gerçekleştiği coğrafyanın, büyük güçlerin provokasyonlarına açık son derecede hassas ve netâmeli olduğunu dikkate aldığımızda yapılan spekülasyonları bir dereceye kadar anlamak da zor değil. Bunları en iyi değerlendirecek olan istihbarat çalışanlarıdır. Olur olmadık şahısların kendilerini sanki yetişmiş birer istihbârat memuru yerine koyarak uluorta değerlendirme yapmaları en hafifinden mesuliyetsizliktir. Onun için, âilelerin acılarına saygı göstermek kabilinden vakarla beklemek en doğrusu olsa gerektir….
***
10 Kasım’da Beyaz Saray’da bir dizi çok mühim toplantı yapıldı. Sûriye geçici Cumhûrbaşkanı Ahmed eş’Şâra ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybânî Trump tarafından kabûl edildi. Hızlı bir trafik işledi. Üst üste birkaç toplantı daha yapıldı. ABD Dışişleri Bakanı Mark Rubio, Tom Barrack ve Steve Witkoff ve nihâyet Türkiye Cumhûriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu toplantılarda boy gösterdi. Müzâkerelerde başat mesele elbette Sûriye idi. Ama bâzılarında bununla sınırlı kalınmadı. Gazze ve İran da odağa alındı.
Elbette yapılan açıklamalar son derecede mahdut kaldı. Ama hâdiseleri merakla tâkip edenler bu toplantıların kritik kararların alındığı fevkalâde mühim olduğunu kavramakta zorlanmadılar. Önümüzdeki günlerde bunların ne derecede hayâta geçirilebileceğini anlayacağız.
Artık çok bâriz olarak anlaşılıyor ki Sûriye, peyderpey Batı sisteminin içine çekiliyor. Kıstırılmış Şam’ın buna bir direnç koyabilmek lüksü yok. IŞİD karşıtı ittifâka dâhil olmayı kabûl etmeleri bunun çok ileri safhası olarak görülmelidir. Bunun HTŞ açısından hayli trajik bir tarafı olduğunu kabûl etmek lâzımdır. Diyalektik düşünenler için bu şaşırtıcı olmamalıdır. Târih bir bakıma böyle bir şey. Eski dostları düşmân yapabiliyor. Burada güdülen maksadın ne olduğuna dikkat etmek lâzım geliyor. ABD tarafı, Şam ile Haseke arasındaki “entegrasyona” bir zemin kazandırmak istiyor. Ortak bir düşmanın varlığının iki tarafı bir araya getirmesi sağlanmak arzu ediliyor. Bunun Lübnan’a doğru, İran yanlısı Hizbullah’a karşı başka bir boyut kazanması da plânın daha ileri bir safhasını düşündürüyor. Haberin Sûriye PKK’sını pek de mesud ettiğini yazamayacağım. IŞÎD ile mücâdele meselesinin kendi inhisarlarında kalmasını istedikleri muhakkak. Ama ABD tarafı bastıracaktır. Nasıl seyredeceğini kestiremiyorum. Bununla berâber bir yılan hikâyesine dönen Şam ile Haseke arasındaki entegrasyon meselesinde bu adımın Sûriye PKK’sının radikal özerklik tezlerini “bir dereceye kadar” budayacağını düşünebiliriz. Ama daha mühimi, eğer hayâta geçecek olursa bu adımın Ankara-Şam ilişkilerinin, bilhassa da askerî planda geliştirilmesine görece bir meşrûluk ve rahatlık kazandırabileceğini ve İsrâil’in muhtemel bloklamalarına bir mânia teşkil edebileceğini düşünebiliriz. Bu da İsrâil’in pek de hoşuna gitmeyecektir. Nitekim Şam’ın ABD tarafından sarıp sarmalan-masından duydukları rahatsızlıkları ifâde ediyorlar.
ABD, Türkiye ve Şam’ın üniter bir Sûriye taleplerini kabûl etmediğini veri almak durumundayız. Buna mukâbil, Sûriye PKK’sının keskin özerklik arzularının da Washington’a Türkiye’yi kaybettireceğini görüyorlar. Türkiye ABD için kolayca gözden çıkarılabilecek bir durumda değil. İsrâil’i çok kızdırsa da Gazze’de Türkiyesiz yol alınamayacağını çok iyi görüyorlar. Diğer taraftan Barrack’ın Doğu Akdeniz’i Hazar ile birleştiren bir hattın kendileri için ne kadar mühim olduğunu dile getirdiği dikkate alınacak olursa Türkiye’nin ağırlığını arttıran mesele daha iyi anlaşılabilir. Ankara’nın bunların şuurunda olduğunu zannediyorum. O hâlde ABD, Ankara ile Haseke ve bundan daha mühimi Ankara ile Tev Aviv arasında bir ara yol bulmak zorunda. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Beyaz Saray’daki toplantılara dâhil etmeleri de bu yüzden olsa gerekir. Yakın bir zamanda ortaya çıkacak olan pratik yansımalardan nerelerde ne kadar anlaşıldığını görebileceğimizi tahmin ediyorum.
Şimdi mesele ettiğim şey şu: Ortak bir düşman en uzlaşmazları bir araya getirebiliyorsa ve IŞİD hedefi Haseke ve Şam’ı bir araya getirmekte iş görecekse, aynı senaryo başka coğrafyalara doğru neden büyütülmesin? Son gelişmeler gösterdi ki mevcut ABD idâresi her ne kadar Rusya karşıtı keskin bir duruş geliştirmekten kaçınıyor görünse de alttan alta “Ayı”nın altını oymaktan geri durmuyor. Asya Türk devletlerini Beyaz Saray’da toplaması bunun son işâretiydi. Yâni Hazar’a ulaşmakla iktifâ edinmedikleri çok bâriz. Bu hâkimiyet sâhasını Asya’nın derinliklerine taşımakta kararlılar. İran ve Rusya’nın vereceği tekil veyâ müşterek tepkiler ve ortaya koyacakları dirençler ve nihâyet Çin’in ne kadar onlara destek vereceğini göreceğiz. Ama şimdilik hedefte İran’ın olduğu muhakkak. İşte beni düşündüren husus, burada Türkiye’den bekledikleri... Acaba ortak düşman İran üzerinden bir Kürt-Türk müşterek cephesi mi açılmak isteniyor? Eminim Ankara’daki karar alıcılar uzun senelerin tecrübesiyle bu konumlanmanın risklerini görüyor ve karşı tedbirleri alıyorlardır…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.