Rusya-Ukrayna barışı üzerine

04:0027/11/2025, Perşembe
G: 27/11/2025, Perşembe
Süleyman Seyfi Öğün

Rusya-Ukrayna savaşının sonuna mı geliyoruz? Trump tarafından ortaya konulan Barış Plânı neyi ifâde ediyor? Eğer hayâta geçirilirse bunun küresel neticeleri neler olabilir? Bu yazıda ele almak istediğim hususlar bunlardır. Kendisini uluslararası hukûk ve diplomasi ile kayıtlı hissetmediğini defâlarca ıspat etmiş olan Trump’ın hukûkî ve diplomatik bir işçilik icâb ettiren böyle bir plânı tasarlamaktan ve işletmekten çok uzak bir şahsiyet olduğunu biliyoruz. Zâten plânı sâhiplenmekte yaşanan aksaklıklar

Rusya-Ukrayna savaşının sonuna mı geliyoruz? Trump tarafından ortaya konulan Barış Plânı neyi ifâde ediyor? Eğer hayâta geçirilirse bunun küresel neticeleri neler olabilir? Bu yazıda ele almak istediğim hususlar bunlardır.

Kendisini uluslararası hukûk ve diplomasi ile kayıtlı hissetmediğini defâlarca ıspat etmiş olan Trump’ın hukûkî ve diplomatik bir işçilik icâb ettiren böyle bir plânı tasarlamaktan ve işletmekten çok uzak bir şahsiyet olduğunu biliyoruz. Zâten plânı sâhiplenmekte yaşanan aksaklıklar bunu ortaya koyuyor. Rubio, Senato’da birilerine plânın kendilerine âit olmadığını beyân etmiş. Bu açığa çıkınca düzeltmeler yapma ihtiyâcı duydular. Anlaşılıyor ki plân başta Alaska Zirvesi olmak üzere Rusya ile ABD arasındaki müzâkerelerin mahsûlü. Esas olarak Uşakov-Witkoff arasındaki kapalı devre toplantılarda bu metnin son şeklini aldığı anlaşılıyor. Hâsılı bu plâna, bir ABD-Rusya müşterek imâli olarak bakmak en doğrusu olmalıdır.

Eski yazılarımda sık sık Rusya-Ukrayna savaşının bir NATO-Rusya hesaplaşmasına kadar genişlemesinin pek de muhtemel olmadığına işâret ettim. Putin böyle bir genişlemenin kaçınılmaz olarak nükleer bir hesaplaşmaya varacağını; eğer bu olursa Rusya’nın gözünü karartmaya hazır olduğunu defâlarca ifâde etti. ABD’nin, Ukrayna, hattâ Trump’ın nazarında çürümüş Demokratlarca idâre edilen Avrupa belâsına, toplu bir yıkıma gitmesi mukadder olan böyle bir ihtimâli tırmandırmayacağı âşikârdır. O zaman geride tek bir ihtimâl kalıyor. En muhtemel sayılabilecek genişleme senaryosunun, ABD’nin dâhil olmayacağı kısmî bir Avrupa-Rusya savaşı olacağı üzerinde durulabilir. Doğrusu bu ihtimâli, anti-Rus bir hisleri ve histeriyi diri tutan Avrupa söyleminden çıkarmak da mümkündür. Avrupa’nın basiretsiz, garadosu düşük siyâsî elitlerinin hesâbının, Avrupa-Rusya gerilimini tırmandırmak ve ABD’yi bu kaosa ortak olmak yolunda kışkırtmak olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu nihâyetinde bir kapasite meselesi. Avrupa’nın bu kapasiyi sağlaması zamân itibârıyla en az bir on seneyi icâp ettiriyor. O zamana kadar neyin ne olacağı ise belli değil. Avrupalı liderlerin bunun için çırpındıkları, yeni bütçeler oluşturmak yolunda büyük bir gayret sarfettikleri ortada. Ama bu dönüşümün başarılması tek cümlede, Avrupa halklarının alışageldikleri refah toplumu olmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Yâni sosyal temelli harcamalardan vazgeçilerek fonların askerî harcamalara aktarılması şart. Toplumları buna iknâ etmek ise son derecede zor. Buradan büyük toplumsal çalkantıların doğacağı muhakkak. Zâten hâl-i hazırda ekonomileri ağır kan kaybına uğramış olan Avrupa devletlerinin büyük bir fedâkârlık icap ettiren böyle bir dönüşümü halklarına kabûl ettirmelerinin önünde büyük mânialar var. Rus tehlikesine işâret eden içe dönük korku pompalamalarının bu halklarda bir karşılığı yok. Refah toplumlarının iki temel riski var. İlki, doğurganlığın düşmesi ve nüfusun erimesi, ikincisi bununla da bir şekilde bağlantılı olarak askerleşmeyi sağlayacak bâzı temel hislerin yok olması. Almanya’da yapılan araştırmalarda anavatan için ölür müsünüz sorusuna “evet” diyenlerin oranının %25 çıkması bunun en büyük göstergelerinden birisi sayılmalıdır. Benzer oranların başka Avrupa toplumlarında da çıkacağını hesapta tutmak şâyan-ı hayret olmayacaktır.

Yukarıda işâret ettiğimiz hususlar, Rusya-Ukrayna savaşının yayılma ihtimâlinin en azından orta vâdede pek de mümkün olmadığını düşündürüyor. Barış plânının hayâta geçmesini sağlayabilecek zemini anlamamızı sağlıyor. Rusya zamânın kendi lehine işlediğini çok iyi görüyor. Sâhaya baktığımızda şartların hızla Rusya lehine işlediğini görüyoruz. Bunun avantajını kullanarak Rusya’nın talepkârlığını maksimum bir seviyede direttiğini görüyoruz. Taslak plânı ihtiyatlı bir iyimserlikle desteklediklerini ifâde eden Rus tarafı masada istediklerini daha baskın bir şekilde ortaya koyabileceği bir fırsatı yakaladığını görüyor.

Aslında bu barış plânı hayâta geçerse bu açıkça Rusya’nın zaferi olacak. Muhtemelen Ukrayna parçalanacak ve doğusu tamâmen Rusya’ya dâhil olacaktır. Zelenski ve ona destek veren kadroları ise hiç de hayırlı bir âkıbet beklemiyor. Ukrayna’da büyük iç hesaplaşmaların yaşanacağı muhakkak. Bu aynı zamanda Avrupa’nın içine düşeceği büyük bir boşluğa işâret ediyor. Plânın küresel neticelerinden ilkinin buraya isâbet edeceğini düşünmek için derin düşünmeye çok da ihtiyaç yok. Neticede Trump’ın nefret ettiği Demokratların Avrupa’daki uzantısı olarak gördüğü mevcut Avrupalı siyâsî elitlerin tasfiye olacağını öngörmek zor olmaz. Onların yerini yabancı düşmanı dar görüşlü aşırı sağ elitlerin alacağına muhakkak nazarı ile bakabiliriz. Eğer yeniden bir ABD-Avrupa yakınlaşması sağlanacaksa, bu Trumpizmin Avrupa’daki uzantılarının işbaşına gelmesi mârifetiyle olabilecek görünüyor. Bu kompozisyon Putin’in de arzu ettiği bir kompozisyondur. Çünkü Avrupa aşırı sağını temsil eden partilerin büyük bir kısmı daha başından Rusya-Ukrayna savaşına karşı çıkan bir yaklaşıma sâhip olduğunu o da biliyor.

Trump’ın arzu ettiği bu kümelenme, aşırı sağ bir eksende ABD-Avrupa-Rusya denklemini ihtiva ediyor. Bu kümenin blok hâlinde bir Çin karşıtlığında billûrlaşması çok ayrı bir tartışmayı başlatmaya namzet olduğunu kaydedelim. Elbette ABD’nin mevcût iktidârı dikkate alındığında arzuladığının da bu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Lâkin bunun o kadar da kolay olmadığını, burada yine Rusya’nın kilit bir rol oynayacağını ifâde edebiliriz. Rusya, Çin’in ABD ile giriştiği rekâbette tek başına gâlip çıkarsa bunun Rusya’nın, başta Sibirya olmak üzere ağır kayıplara uğrayacağı bir zemin doğuracağını çok iyi biliyor. Diğer taraftan Çin ile geliştirmiş olduğu hâl-i hazırdaki ilişkilerin “güvenilmez “ olduğunu çok acı tecrübe etmiş olduğu Batı karşısında yegâne sigorta olduğunu da görüyor. Dolayısıyla bâzılarının iddia ettiği gibi Rusya’nın Çin’den kopması ve derhâl Batı çizgisine gireceğini beklememek gerekir. Eğer bu olursa bunun karşılığının, icâp ettiğinde Rusya’nın Çin karşısında tek başına direnmesini sağlayacak kadar büyük olduğunu düşünmeye başlarız. Bu da ABD’nin kendi pastasından çok büyük dilimleri Rusya’ya aktarmayı kabûl etmesine bağlıdır. Bunun o kadar da kolay olmayacağını düşünüyorum. Hâsılı ,eğer bu senaryo işlerse Rusya’nın Çin ve ABD arasında tesirli bir denge siyâsetini yürüteceğini tahmin ediyorum. Ama bu meseleler daha ileri günlerin meseleleri. Şimdilik burada bırakalım ve Ukrayna’da olup bitenleri tâkip edelim. Meselenin Türkiye açısından nasıl evrilebileceğine dâir mesele ise başka bir yazıyı hâk ediyor..

#Rusya
#Ukrayna
#diplomasi
#Süleyman Seyfi Öğün