“Dünyâ düzeni” diye bir kavramın hayâta geçmesinin bâzı şartları var. Bir defâ târihî verilerin işâret ettiği üzere,
tek bir gücün kesin hâkimiyetine dayalı olarak dünyâ düzeninin kurulduğu
vâkî değildir. Bunun için birbirini dengeye getirebilecek,
kendi aralarında yenişememiş en az iki ana gücün varolmasına i
htiyaç vardır. Bu iki güç kendi peyk sistemlerini oluşturabilirler. Burada da
blokların dengeli bir dağılımının
olması gerekir. Bunlar asgârî şartlardır. Blokların kendi iç yapılarında da bir tutarlılık ve bütünlük olması gerekir. Bu yapılar,
ve
yapılardır. Denge,ilk bakışta
görülmemektedir. Sistem kavramı, kendi içinde unsurlarının tutarlı olmasını gerektirir. Burada sanki öyle bir şey yoktur. Denge zıtlıklardan oluşmaktadır. Bilhassa ideolojik yapısal farklılıklar bunu derinleştiriyor görünmektedir. Meselâ Soğuk Savaş dünyâsında, birbirinden kesin olarak ayrışan, siyah-beyaz bir dünyâ varmış intibâına varırız.Hâlbuki durum derinlerde hiç de öyle değildir.
Aslında tek bir dünyâ mevcuttur.
Buna
diyoruz. Zıtlığı çağrıştıran farklılıklar tamâmen yüzeydedir. Derinlikli bakıldığında sistem aşağıda kurulmaktadır. Bu kavrandığında
yüzeydeki zıtlıkların derindeki sistemi yaşatmak için üretilmiş sunî zıtlıklar
olduğunu da anlayabiliriz.