Semîr Hâfız’ın ardından…

04:0019/11/2025, Çarşamba
G: 19/11/2025, Çarşamba
Taha Kılınç

Suriye Türkmenlerinin en önemli isimlerinden, siyaset adamı ve mütefekkir Semîr Munîr Hâfız, geçtiğimiz pazar günü (16 Kasım 2025) İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede vefat etti. 77 yaşında hayata gözlerini yuman Hâfız, 2011’den itibaren siyaset sahnesinin tanınan figürlerinden biri haline gelmiş, Suriye Türkmen Cephesi’nin kurucu başkanlığını üstlenmişti. 1948’de Lazkiye’nin Bayırbucak mıntıkasına bağlı Sarây köyünde Türkmen bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Semîr Hâfız, lise eğitiminin ardından

Suriye Türkmenlerinin en önemli isimlerinden, siyaset adamı ve mütefekkir Semîr Munîr Hâfız, geçtiğimiz pazar günü (16 Kasım 2025) İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede vefat etti. 77 yaşında hayata gözlerini yuman Hâfız, 2011’den itibaren siyaset sahnesinin tanınan figürlerinden biri haline gelmiş, Suriye Türkmen Cephesi’nin kurucu başkanlığını üstlenmişti.

1948’de Lazkiye’nin Bayırbucak mıntıkasına bağlı Sarây köyünde Türkmen bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Semîr Hâfız, lise eğitiminin ardından kimya mühendisliği alanında tahsil görmüş, bilahare ticarete atılarak Suriye içinde ve dışında hatırı sayılır bir çevre edinmiş, böylece istikbaldeki siyasî vazifelerine gençlik yıllarından itibaren hazırlanmaya başlamıştı.

Bugün “Nusayrîlerin ve Nusayrîliğin kalesi” olarak bilinen Lazkiye, Semîr Hâfız’ın çocukluk ve ilk gençlik yıllarında Sünnîlerin ağırlığı teşkil ettiği bir şehirdi. Salahaddîn Eyyûbî’nin oğullarından Melik ez-Zâhir Gâzî tarafından 1210’da yaptırılan Câmî-i Kebîr, Lazkiye’nin her anlamda kalbiydi. Şehrin eski kısmında, çarşıların ortasında yer alan cami, yan yana beş kubbesi, serin avlusu ve hemen yanındaki medresesiyle, Lazkiye’ye “İslâm şehri” manzarası kazandıran en önemli yapıydı. Yine Süleyman Paşa el-Azm’ın Trablusşam valiliği sırasında 1727’de inşa ettirdiği cami, altı kubbesi, taştan yapılmış güzel şadırvanı ve korunaklı iç avlusuyla, şehir merkezindeki bir diğer tarihî eserdi. 1925’te şehrin zengin eşrafının yaptırdığı Accân Camii de, nispeten yeni bir yapı olmasına rağmen Lazkiye’nin “Müslüman” tablosundaki tamamlayıcı unsurlardan birine dönüşmüştü.

Lazkiye’ye yarım saat mesafedeki Kardâha köyünde doğan Hâfız Esed, Baas Partisi içinde darbe yaparak 1970’de iktidara el koyduktan sonra, mensubu bulunduğu Nusayrîliğe sosyal bir taban kazandırmak amacıyla Sahil bölgesinin demografik dengeleriyle oynamaya başladı. Lazkiye’nin merkez ve odak seçildiği bu toplum mühendisliği projesi çerçevesinde, taşradan merkeze göçler teşvik edildi, yüz yıllardır dağlık kesimlerde yaşayan Nusayrîler sahile doğru kaydırıldı ve şehir merkezlerinde iskân edildi. Bu sistemli ve programlı siyaset sayesinde, 1990’larda doğru Lazkiye ve çevresinde Nusayrîler ekseriyeti ele geçirdi.

Semîr Hâfız’ın üniversite yıllarında, Arap-Sosyalist ideolojiye sahip Baas’ın yönettiği Suriye’de, Türkmen olmak ciddi bir imtihan ve dışlanma sebebiydi. Bu durum, onda Türkmen kimliğinin ciddi ve derin biçimde keşfine ve Suriye’deki Türkmenlerin haklarını savunmak için mücadele düşüncesini geliştirmesine yol açtı.

Suriye’de halk ayaklanması ve ardından patlak veren savaşla birlikte Semîr Hâfız artık Türkiye’ye yerleşmiş, siyasî bir lider ve kanaat önderi haline gelmişti. Bir taraftan Türkmenlerin saflarını birleştirmeye çalışıyor, diğer taraftan Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin her türlü ihtiyacıyla ilgileniyordu. O kadar çok kişiye dokunmuş ve emeği geçmişti ki, vefatının ardından kendisiyle alakalı paylaşım yapan sayısız seveninin altını çizdiği şu nokta şaşırtıcı değildi: “O bizim babamız, ağabeyimiz, hocamız, sığınağımız ve dayanağımızdı.”

15 Aralık 2012’de İstanbul’da düzenlenen Suriye Türkmenleri Platformu I. Toplantısı’na öncülük eden Semîr Hâfız, yüksek ikna kabiliyeti ve şahsî bağlantılarının yardımıyla Türkmenleri tek çatı altında toplamayı başarmıştı. 30 Mart 2013’te Ankara’da düzenlenen ikinci toplantıda onun Suriye Türkmen Meclisi Başkanlığına seçilmesi hiçbir itirazla karşılaşmadı. Bu göreve ondan başka uygun ve ehil bir aday da yoktu zaten.

Semîr Hâfız’ı şahsen tanımak ve kendisiyle sohbet etmek imkânı bulmuştum. Onu “Türkmen” olarak tanımlamak etnik ve sosyal açıdan belki doğruydu ama -sevenlerinin ifadesiyle- Semîr Ağa, İslâm coğrafyasının birliği ve ümmet idealini derinlemesine kavramış, siyasî şuuru son derece diri, ufku geniş ve kapsayıcı bir münevverdi. Sohbet ederken, ifadelerindeki kuşatıcılık, meseleleri anlatırken seçtiği net üslup ve zihninin berraklığı beni kendisine hayran bırakmıştı.

Vefat haberini alınca, Facebook sayfasına göz atarken, hastaneye yatmadan kısa süre önce yaptığı bir paylaşımı gördüm. Sabah erkenden Fatih’teki evinden çıkmış, tramvayla Eyüpsultan’a gitmiş, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabrini ziyaret etmiş. Hazirede çektiği selfie’nin altına da, Ebû Eyyûb’un ta Medine’den İstanbul’a gelişine atıfla, bir ayet yazmış: “Hiç kimse hangi toprakta can vereceğini bilmez” (Lokman 34).

Semîr Hâfız, Lazkiye’de başlayıp İstanbul’da biten bereketli bir ömrün nihayetinde, Eyüpsultan’a çok yakın Sakızağacı Mezarlığı’ndaki asırlık servilerin altında kıyamet sabahını bekliyor şimdi. Rahmetullâhi aleyh.

#Semir Hafız
#Suriye
#Taha Kılınç