|
Sudan trajedisi

Rahmetli Suudi Arabistan Kralı Faysal, 17 Mart 1967 günü, hac için Suudi Arabistan’a gelen Müslüman ülke temsilcilerini Mekke’deki kabulü sırasında Yemen krizini ele almış ve şöyle demişti: “Rabbimi ve sizleri şahit tutarak söylüyorum ki, Yemen’de yaşananlardan razı ve memnun değiliz. Bu problemin sürüp gitmesinde hiçbir menfaatimiz yoktur. Yemen’de oluk oluk kardeş, akraba ve dost kanı akıyor. Öldürülen Yemenliler de, öldürülen Mısırlılar da bizdendir. Mısırlı kardeşlerimize karşı sadece muhabbet ve samimiyet hissediyoruz. Rabbimden, bu sorunun çözümünü nasip etmesini diliyorum. Biz de Mısırlı kardeşlerimiz de Yemen’den çekilelim. Yemenli kardeşlerimiz, kendi işlerini kendileri halletsin. Yemin ediyorum ki, hiçbir surette biz de Yemen’in iç meselelerine müdahil olmayacağız.

Bu konuyu burada açmayı hiç istemezdim, ama hepinizi meseleye nasıl baktığımıza şahit tutmak istedim.”

Faysal’ın bahsettiği konu, 1962’de Mısır’ın Yemen’deki meşru hükümeti devirmek için tertiplediği askerî darbe ve sonrasında patlak veren şiddetli iç savaştı. Mısır ordusu Yemen’e çıkarma yapınca Suudi Arabistan da işin içine girmek durumunda kalmış, böylece ülke kuzey ve güney olarak fiilen ikiye bölünmüştü. Yemen’e on binlerce asker sevk eden Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır, Suudi Arabistan’ı güneyden sıkıştırmayı planlıyor, böylece Ortadoğu’daki tesir sahasını genişletmeyi umuyordu. Ne var ki, Kral Faysal’ın Mekke’deki yaptığı konuşmadan üç ay sonra yaşanan sürpriz ve talihsiz bir gelişme, Yemen’deki savaşın

sona ermesine yol açacaktı:

5-11 Haziran 1967’de gerçekleşen Altı Gün Savaşı’yla, İsrail çevresindeki komşu Arap ülkelerinin en stratejik bölgeleri işgal etmişti. Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Mısır’dan Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni ve Lübnan Şeba Çiftlikleri’ni alan İsrail, sadece altı gün içinde sınırlarını 3,5 kat genişletmişti. Mısır, İsrail karşısında uğradığı ağır hezimetin ardından -savaş uçakları, daha havalanamadan pistlerde vurulmuştu- Yemen’den çekilmek zorunda kalınca, iki Müslüman ülkenin üçüncü bir Müslüman ülke topraklarında verdiği vekâlet savaşı mecburen sona ermişti. Arkasında 200 bin ölü bırakarak…

Bugün, İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım dokuz aydır devam ederken, İslâm coğrafyasının uzak bir köşesinde, gözlerden ırak bir başka kıyım daha yaşanıyor: Sudan iç savaşı. Tıpkı 1962-1970 arasındaki Yemen iç savaşı gibi, savaşan tarafların Müslümanlardan oluştuğu, Müslümanların öldürdüğü ve Müslümanların öldürüldüğü, çatışan cephelere yine dışarıdan başka Müslümanların destek verdiği korkunç bir trajedi bu.

Hadiselerin seyri de ne yazık ki oldukça sıradan ve tanıdık:

Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşîr’in 11 Nisan 2019 günü devrilmesiyle işbaşına gelen askerî yönetim, zamanla kendi içinde kavgaya tutuştu. Devlet başkanlığını elinde tutan General Abdulfettah Burhan’a bağlı güçlerle, Muhammed Hamîdetî adlı eski bir deve tüccarının kontrol ettiği paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki gerilim, geçtiğimiz Nisan ayından bugüne tam bir iç savaşa dönüştü. Mısır’ın desteklediği merkezî hükümet, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) finansal ve askerî yardım aldığını savunuyor.

Uluslararası kuruluşların raporlarına göre, yoğun çatışmalar yüzünden Sudan’da şu ana kadar en az 2 milyon insan komşu ülkelere sığındı, ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanların sayısı da 8 milyon civarında. İlkel şartlarda bez çadırlar altında barınmaya çalışan bu insanların gıda ve temiz su gibi temel ihtiyaçları karşılanamıyor. Eylül ayı itibariyle, açlıktan ölümlerin başlayacağı ifade ediliyor. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin mülteci kamplarına sıklıkla düzenlediği kanlı baskınlarda yüzlerce insan hayatını kaybederken, merkezî hükümete bağlı güçlerin sahada mevzi kaybettiği belirtiliyor. Sudan’dan ölüm içerikli haberlerin gelmediği gün neredeyse yok.

İslâm coğrafyasının yakın tarihini ve güncel manzarasını genellikle yabancı işgalleri üzerinden okuyoruz. Oysa gücümüzü en çok tüketen şeyler arasında iç savaşlar var. Ve bu iç savaşlar, yabancı işgallerinin devamının da garantisi durumunda ne yazık ki…

#Sudan
#Birleşik Arap Emirlikleri
#Politika
#Taha Kılınç
3 gün önce
Sudan trajedisi
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları
İran seçimlerinin düşündürdükleri