Geçtiğimiz hafta içinde önemli bir değişim gözlemledim. İleriyi konuşmaya başladık sanki. Böyle olunca da “insanın en başat gereksinimi olan önünün gösterilmesi” ihtiyacı hızlıca karşılanacak gibi geldi. Trump sonrası bir etki mi, bilemiyorum ama bu hafta bir şeylerin değiştiğini anlıyorum.
Haftanın kendi kronolojisi içinde hükümet temsilcilerinin ve Sn Cumhurbaşkanının konuşmalarındaki rakamlara ve detaylara değineceğim.
Bakan Şimşek geçen hafta içi Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği toplantısında bir konuşma yaptı. Konuşmasında önümüzdeki 20-30 yılda Türkiye’de 200 milyar dolarlık altyapı yatırımı yapılacağını söyledi. Yol ve havalimanı ihtiyacı büyük oranda karşılandığından 200 milyar doların önemli bölümünün demiryolu altyapısına gideceğini vurguladı.
Bakan Şimşek’in demiryolu vurgusu, küresel mal ve enerji akımı içinde Türkiye’ye önemli bir konum kazandırmayı amaçlayan devlet aklının bir yansıması olarak görülüyordur herhalde.
Bakan Bayraktar ise mesajlarını Berlin’deki 6. Türk Alman Enerji Forumunda paylaştı. Mealen Türkiye’de 2035’e kadar 100 milyar dolarlık yenilenebilir enerji yatırımı gerçekleşmesini beklediklerini ifade etti. Bunun enerjide dışa bağımlılığı azaltma hedefiyle bağıntılı olduğunu kısmen de Bakan Bayraktar ile yaptığımız toplantılardan biliyoruz. Hedef ise enerjide dışa bağımlılığın şimdikinin yarısı olan %23’e indirilmesi…
Gene Bakan Bayraktar’ın Berlin’deki konuşmasından Türkiye’nin, planlamasında karbon nötr ekonomi hedefinin temel referans olarak korunduğu da anlaşılıyor. Böylece Türkiye’nin, insanlığın ortak geleceğine ve küresel sistemin referanslarına yatırım yapmaya devam ettiği dünyaya beyan edilmiş oluyor. Eğer Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri BM ile beraber yok olmazsa bu hedefiyle Türkiye, özellikle Avrupa pazarında daha rekabetçi ve daha ayrıcalıklı bir tedarikçi olarak konumlanır.
Son olaraksa Sn Cumhurbaşkanının MÜSİAD Expo’nun kapanış töreninde yaptığı konuşmaya bakalım.
Deprem bölgesinde 155 bininci konut teslim edilecek. Sn Cumhurbaşkanı bugüne kadarki yatırımın 70 milyar dolar olduğunu ifade etti. Ve biliyoruz ki deprem bölgesinde teslimatı yapılacak toplam konut sayısı 300 binden fazla. Bu da önümüzdeki kısa vadede eğer hak edişler henüz başlamamışsa ilave 70 milyar dolar daha yatırım yapılacağını gösterir.
Bu 300 bin konut meselesi görmesem inanmayacağım bir performans ama gerçek işte. Şöyle ifade etmiştim gene söyleyeyim; bu işi Sovyetler bile bu kadar sürede yapamazdı. Müteahhitler dahi “evet, yaparız” diyecekleri yerde inanmadıklarını muhalif mesajlarla donatıp vatandaşa anlatıyordu.
Şimdi, gelelim sadede. Sadece bu konuşmalardaki rakamları alt alta topladığımda önümüzdeki süreç için bugünden planlanmış 370 milyar dolarlık yatırım hesaplıyorum. Fazlasının da diğer bakanlıklar indinde var olduğunu anlıyorum. Bu keşif üstüne düşünme ihtiyacı hissedenler için epey bir öngörü sağlar.
Fakat başka bir şey daha var. Öyle alelade bir yatırım verisi değil bu. Stratejik ve hedef odaklı. Avrupa’ya kurtuluş programı öneren Avrupa Merkez Bankası eski başkanı Draghi’nin nereye, ne zaman, nasıl yapılacağı belli olmayan 800 milyar Euroluk yatırımı gibi afaki değil. Stratejik yönüyle de yazı içinde zaten bir miktar değerlendirmiş bulundum. Ama daha özel bir şey var. Bu verinin içinde büyüme yanında kalkınma da var.
Türkiye’nin 2002 sonrası asıl başarısı kalkınma aleyhine bir büyüme öngörmemiş olmasıydı. Bu yaklaşım sürüyor. Çoğu ülkede hükümetler kalkınmayı geri atar. Hele bir büyüyelim arkadan gelir, der. Birileri sonra yapar, der. Zahmet çekemez. Kapitalist baskıya dayanamaz. Büyümeye teslim olur, direnemez. Biraz koltukta oturup kalkacağız işte, der.
Yani bir anlamda “niye her ile bir üniversite açıldı, ne gerek vardı,” kapitalist haşlamasına muhatap olmak istemez. Alın size yüksek eğitimsiz ve düşük katma değerli işçi, der. Ee haklılar, çünkü kapitalist her yerde aynıdır, Türkiye’dekinden farksızdır.
Bir kapitalist ironi yazayım bari; “beldemizde lise yoktu, okuyamadık,” serzenişinde bulunanların hala sağ olduğu bu ülkede her şehirde üniversite açılması eleştiriliyor.
Tabii Türkiye ironiler ülkesi. En büyük ironi de Halk Partisi. Bugünküler kendilerini saltanatı yıkan parti sanıyor. Evet ironi partisi… Büyük dönüşümler çağında siyaset her zamankinden daha değerli hale gelmişken ve Türkiye’ye istikamet verme kavgası yapılması gerekirken; “koltukta biraz da biz otursak kıyamet mi kopar,” deyip küçük dünyalarında saltanat kavgası yapıyorlar.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.