Atayurt Özbekistan ve Cumhuriyet Bayramına özel devlet ve toplum üzerine düşünceler

04:0029/10/2024, Salı
G: 29/10/2024, Salı
Yusuf Dinç

Son birkaç gündür 17. BEYKON Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresinin icrası ve Kongredeki sunumum için ata yurdumuz Özbekistan’dayım. Semerkand ve Buhara’nın huzuru ve sükunu, Taşkent’in çoşkun dinamizmi içindeyim. Anadolu’yu harmanlayan ruhun peşinde iz sürüyorum. Özbekistan’ı yarışa katan mazi-ati muvazenesinin içkin koşullarını deneyimliyorum. Artık biraz daha görgün, biraz daha bilgin, biraz daha dinginim. Artık Türkiye sentezinin sırrına ermeye birkaç adım daha yakınım. Batıda edindiğimden daha

Son birkaç gündür 17. BEYKON Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresinin icrası ve Kongredeki sunumum için ata yurdumuz Özbekistan’dayım.

Semerkand ve Buhara’nın huzuru ve sükunu, Taşkent’in çoşkun dinamizmi içindeyim.

Anadolu’yu harmanlayan ruhun peşinde iz sürüyorum. Özbekistan’ı yarışa katan mazi-ati muvazenesinin içkin koşullarını deneyimliyorum.

Artık biraz daha görgün, biraz daha bilgin, biraz daha dinginim.

Artık Türkiye sentezinin sırrına ermeye birkaç adım daha yakınım. Batıda edindiğimden daha fazlasını Doğuda ediniyorum. Türkiye için devletin ve toplumun manasını, devlet ve toplum paradigmasını ararken...

Burada bozkırın ortasında, yönünü kaybeden dünyanın büyük krizinin sert rüzgarı ülkeleri ve bölgeleri kasarken hem de, bir millet yükseliyor. Çalışıyor, üretiyor, gelişiyor. Ve bunu yaparken kapitalizmin onu değerlerinden koparmasına izin vermiyor. Komünizmden kurtardığını kapitalizme kaptırmıyor. Bu bir kabiliyet.

Bu kabiliyetini kaybetmezse gelişen ekonomilerin önde olanlarıyla arasında kalan 10 senelik farkı 10 seneye kalmaz kapatır. Hatta bilim, sanat, kültür ve refah anlamında öne de geçer. Bu sevindirici. Evvela Özbekistan’daki kardeşlerimiz adına sevindirici. Sonra Türk Devletler Teşkilatı için sevindirici.

Türk Devletler Teşkilatında bunu başarabilecek başkaca ülkeler de var. Ve bu ihtimal gerçekleşirse teşkilatın ilerleyen yıllarda bir cazibe odağı haline gelebileceğine dair beklentiler yükseltilir.

Fakat devlet ve toplum kavrayışının üye ülkeler indinde uyum yakalaması halinde... Ne demek istediğimi bir örnekle açıklayayım.

Enerjisi olmadığı, teknolojisi eskidiği, rekabet gücü kaybolduğu ve gerilimleri yükseldiği halde bile devlet ve toplum anlayışını uyumlaştırarak birlikteliğin kudretinden yararlanmanın mümkün olduğunu gösteren bir örnek var. Avrupa Birliği…

Ne Maastricht kriterleri ne de başka standartlar… Avrupa’ya sahip olduğu imkanı veren asıl değer, üye ülkelerin devlet ve toplum paradigmalarının uyumudur.

Farklı bir entegrasyon modeli üzerinden izah ediyor olsam da bu birlikteliğin gücünü ve uyumun sırrını göstermesi bakımından iyi bir örnektir.

İngiltere’nin AB’ye mesafeli tutumu; Türkiye’nin AB üyeliğine değil, beklemeye aday oluşu devlet ve toplum anlayışı bakımından gösterdikleri farklılık nedeniyledir. Yoksa Maastricht kriterlerinde Türkiye’den iyisi zaten yok.

Türkiye’nin devlet ve toplum paradigması farklı evet ama bu görünmez ve gömülü kriter bakımından tek meselesi farklılık değildir. Meselenin diğer yönü Türkiye’nin devlet ve toplum paradigması bakımından kendi içinde mutabık kalınan bir kavrayışa henüz ulaşamamış olmasıdır.

Belirgin bir kavrayış ortaya çıkarsa ekonomik olarak okunabilir. Evet Türkiye ekonomisinden bir kavrayışın devlete hakim olduğu da anlaşılabilir fakat toplumun kahir ekserisinin devlet kavrayışıyla ortaya konan yaklaşımın uyumsuz olduğu da görülebilir.

Toplumun devletten beklediği piyasa bozucu eylemler bunun bir göstergesidir. (Özellikle Türkiye Ekonomi Modeli döneminde.)

Şimdi aslında sorunun köküne indik. Türkiye’nin sorunu bir yönüyle devletin devletten anladığıyla toplumun devletten anladığının farklı olmasıdır. Bazı bahislerde toplum devletten devletçi bazı bahislerde ise devlet toplumdan devletçidir. Bu başlıkta uyumlaşma gerekir. Son günlerin tartışmalarında bu tespite ilişkin birçok örnek bulabilirsiniz.

Türkiye’nin sorunu diğer yönüyle toplumun toplumdan anladığıyla devletin toplumdan anladığının farklı olmasıdır. Bazen devlet toplumdan daha toplumcudur. Bunun da çokça örneğini biraz zihnini zorlayanlar bulabilir.

Devletle toplum arasındaki anlayış farkı Cumhuriyetin bir dışsalıdır. 100 yıldır hükümet her değiştiğinde anlayış farkının yeni sonuçlarıyla karşılaşılmaktadır.

Türkiye’nin artık mutabakatına ulaşması gerekir. Çünkü entegrasyon yoluna girmiştir.

Türk Devletler Teşkilatında devlet ve toplum kavrayışları bakımından uyum yakalanamazsa Kızılelma ülküsü ebediyen suya düşer. Yakalanırsa da tutabilene aşk olsun. O yüzden bu tartışmayı açıyorum.

Türkiye kendi halinde kalmaya devam etse belki kendi içinde çekişe çekişe hedeflerinden kopa kopa da olsa yoluna devam edebilir. Ama entegrasyon yoluna girmişse bu büyük ve yakıcı bir eksikliktir. Hatta esas eksikliktir. Ve sadece Türkiye için değil, tüm üye ülkeler için bir mutabakat gerekir. Belki diğer ülkelerde de benzer bir sorun varsa Türkiye’nin çerçeveyi çizerek liderlik yapması da gerekir.

Konu üzerinde düşünsel bir yoğunluk yaşadığım, çeşitli yönleriyle köşemden meseleleri tartışageldiğim bu günlerde ve tam da Cumhuriyet Bayramında nihayet bu yazımı yayına hazırlayabilmemi hoş bir tevafuk olarak görüyorum.

Türkiye’nin aydınlarının üzerine düşünmesi gereken konulardan belki de en başatı budur. Ekonomide plan yapmak, hedeflere ulaşmak böylece kolaylaşacaktır. Devlet ve toplum düşüncesi kendi özgünlüğü içinde, yani ithal bir yaklaşımı dayatmadan, bir paradigma içine yerleştirilebilirse pasparlak bir gelecek inşa edilebilir.

Ve dahi enerjisi olan, teknolojisi gelişen, rekabet gücü kazanan, kardeşliği pekişen bir teşkilat içinde ortak bir gelecek daha kolay inşa edilebilir.

İşte yeniden dönmek dileğiyle ve bu düşünce ve duygularla ayrılacağım Özbekistan’dan…

#cumhuriyet
#siyaset
#yusuf dinç