Butlan veya şutlan kararının ekopolitiği

04:0016/09/2025, Salı
G: 16/09/2025, Salı
Yusuf Dinç

Belki teori, biraz da anlayamadığımız meseleleri (durum, fenomen) genelleme kolaycılığıdır. Geri dönüp baktığımda Türk siyasetinde jenerasyonlar görüyorum. Liderler birlikte gelip birlikte gidiyorlar. Seçim sonuçları değil, olursa seçim sonucu dışındaki faktörler bu döngüde bir farklılaşma yapabiliyor. Güven gemini elinden bırakmak istemeyen seçmenle siyaset arasındaki iki yönlü bir ilişkinin sonucu... Yenileşmenin riskini almak toplum için her zaman kaçınılası bir tehdittir. Üstelik temsiliyetçi

Belki teori, biraz da anlayamadığımız meseleleri (durum, fenomen) genelleme kolaycılığıdır.

Geri dönüp baktığımda Türk siyasetinde jenerasyonlar görüyorum. Liderler birlikte gelip birlikte gidiyorlar. Seçim sonuçları değil, olursa seçim sonucu dışındaki faktörler bu döngüde bir farklılaşma yapabiliyor.

Güven gemini elinden bırakmak istemeyen seçmenle siyaset arasındaki iki yönlü bir ilişkinin sonucu...

Yenileşmenin riskini almak toplum için her zaman kaçınılası bir tehdittir. Üstelik temsiliyetçi mekanizmalar kuşkuculuğa muhtaçtır.

Halkın konforunu değiştirmek isteyen bir siyasi hareket, tecrübesi, söylemi, eylemi ve siyaset matematiğiyle ikna edici olmalıdır. Hatta deneyimi fiilen incelersek Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar ikna edici olmalıdır.

Yahut küresel pratikten bir taşıma yapacaksak; halk her şeyden vazgeçecek kadar bunalmış olup hasbelkader değişim gerçekleşecektir. Bozulacak bir konforun kalmadığı değerlendirildiğinde…

Yahut da gene Türkiye’ye dönersek meşru yollarla değil, gayrimeşru eylem ve darbelerle değişim topluma dayatılacaktır.

Başka türlüsü ve dünya pratiğinin rastgeleliği dahil Türk siyasi tarihinde olası değil. Türk siyasi tarihinin bize perdenin arasından sunduğu ihtimaller bunlar. Perde tam açılsa milenyum öncesi dönemde bambaşka bir fotoğraf çıkabilir tabii.

Şimdi eğer burada oluşturduğum teori doğruysa Sn Kılıçdaroğlu’nun olağan yollarla gitmemesi gerekiyordu. Zaten seçim sonucuyla değil, başka faktörlerle gitti. Anlaşılan o ki halk partisi parti içi demokrasi bakımından Türkiye’nin en demokrat partisi ve fakat demokrasinin yol ve yöntemlerini en yanlış yorumlamış da partisi.

Gönderme faktörü doğru seçilemedi ise lider jenerasyonuna Kılıçdaroğlu’nun geri dönmesi güçlü bir olasılıktır.

Ben köşemde içinde bulunduğumuz dönemi ele alan geçmiş yıllardaki kapsamlı ekopolitik okumalarımda medyada büyük değişimlerin olabileceğini ve siyasetin soldan bir partiye gebe olduğunu yazmıştım.

Bunları yazarken medyadaki değişimin MASAK eliyle olacağını öngörememiştim. Soldan çıkacak partinin bizatihi halk partisi olacağını ise hiç beklemiyordum.

Eğer Kılıçdaroğlu eliyle halk partisi yeniden kurulacaksa ekopolitik olarak değerlendirme yapmak gerekir.

Türkiye’de ekopolitik hep Batı yönlüydü. Bunun Osmanlı’dan varisi, mimarı ve ısrarcısı halk partisiydi. İçeride imkanların böyle gövereceğine inanıp balta olduğunu göremediler.

İlk defa Cumhur İttifakı ekopolitği yıktı veya hâlâ yıkmayı deniyor. Batı yanlı yönelimin ülkenin menfaatlerine zarar verdiğini gördü.

Ve özellikle savunma sanayi ile içeride imkanları yeşertmenin doğru yolunun başka olduğunu da gösterdi.

Türkiye nükleer reaktör projesi çağrısına çıkıyor yahu… Erdoğan Gürmen hocadan Türkiye’nin nükleer tecrübesini dinlemenizi öneririm. Daha birkaç yıl oldu 80’lerde kopan nükleer uzmanlığını yeniden kazanalı. İlk defa 35 öğrenci nükleer uzmanı olarak 2018’de Rusya’da bir programla Rusya Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesinden (MEPhl) mezun edildi. Bugün sayıları 100’ü aşmış olmalı.

Cumhur İttifakı, Batı yanlı ekopolitikten çıkma girişimini ilk başlattığında Doğu-Batı dengesinde yerli-milli bir ekopolitik belirledi. Ancak halk partisinden meşruiyetini alan sistem, aleyhine gidince ısrarını sürdüremedi.

2023 Haziran’ından sonra yerli-milli ekopolitiği Doğu-Batı dengesinden biraz uzaklaşıp Batı yanlı ekopolitikle uyumlayıp uyumlayamayacağını denedi. Az kalsın kopuyordu.

Rusya ve Türk devletleri dahil Doğu ve Körfez’le bunu nasıl çeşitlendirebileceğinin arayışını dahi sergilemişti. Sergilemişti ama ya tam hakkını veremedi yahut tam karşılığını alamadı. İki faktör bunda etkili oldu.

Birincisi, üçüncü tarafların bunu benimsememesiydi. Örneğin Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeler uyumlanmaya çalıştıkları Türkiye’nin pozisyonuna dair kafa karışıklığı yaşadı. İkincisi ise seçtiği yol Batı ekseni ağırlıklı olduğundan halk partisi ön plana çıktı ve siyasetin dengesi bozuldu. Batı’ya biraz meyl halk partisini adeta sıçratıyor. Sıçrama özrüne rağmen.

Gelinen noktadan ekonomik olarak ne denli tatmin olundu bilmiyorum. Mesele enflasyonsa; sadece baz etkisi nisan-mayısta enflasyonu %24’lere düşürecek.

Fakat şunu biliyorum; Cumhur İttifakı yeni ekopolitik ayarı kurmayı başarabilirse, Türkiye, önümüzdeki en az 10 yıl bunun üzerinde ilerleyecek.

Olası bir mutlak butlan veya mutlak şutlan kararı da Türkiye’nin bu anlamda yönünü tayin eden belirleyicilerden olacak.

Ertelenen mutlak butlan kararı çıkar, Kılıçdaroğlu dönerse halk partisi, Özgür Özel’in de gereksiz ısrar ettiğini bildiği Batı yanlı ekopolitikten ilk defa uzaklaşabilecek. Aslında Özel, Batı ile teslimiyet değil, denge ilişkisi kursa daha başarılı olabilecekti. Yerel seçimi kazanmadı, kazandırıldı. Yerel seçim sonuçlarına halk partisinin de şaşırmasından biliyoruz… Hükümetin ekopolitik yönelimi ona servis yaptı. Kendi özgün bir ekopolitik yönelim benimsese kendi kazanmış olacak, sonuçlar da şaşırtıcı olmayacaktı.

Butlan kararının çıkması halinde halk partisinin yeni dengesinde Batı’nın en uzak temsilcisi ABD olmayabilir. Teorik olarak demokratlar yoksa halk partisi ABD ile iletişim kuramamaktadır. Butlan sonrası Washington kayyumu rolündeki Namık Tan’ın rolü küçülebilir. Mezar arasında harman olmaz.

Almanya kendi derdine düşmüş ve Kılıçdaroğlu’nu sırtından hançerlemiş idi. O da derman olmaz. Kılıçdaroğlu başkanlık seçimi propagandası döneminde yanlış hatırlamıyorsam tam 10 gün mahsur tutulduğu İngiltere ile de yeniden dostluk kuramaz.

Rusya dahil, Doğu’ya dönmesi mümkün olmadığı gibi Körfez’de olmayan karşılığını arayacak da değildir.

Türkiye’ye verilen seçimsiz 4 yıl vaadi ilk defa karşılık bulacağından yerli-milli olmanın faydasını da göremeyecektir.

Diğer taraftan cuma günü hisse satanların pazartesi günü açığa düşmesi halk partisi yanlı piyasa regülasyonunun da sonu anlamına gelir.

Bu şartlarda risk Kılıçdaroğlu’nun yüzünü bölge ekopolitiğinin yeni aktörü olmaya çalışan İsrail’e dönmesi olur. Böyle bir hataya şimdiki ekipten daha fazla düşmeyeceğini söyleyemeyiz. Halk partisi bölge ekopolitiğinin yeni aktörü rolünün İsrail’e değil, Türkiye’ye geçirilmeye çalışıldığını göremiyor. IMEC ile Kalkınma Yolu mücadelesinin anlamını okuyamıyor sonuçta.

Ya butlan kararı çıkmaz Kılıçdaroğlu’nu devre dışı bırakacak bir şutlan kararı çıkarsa?

İşte o zaman Sn Özel’in eline, gözünü karartıp kullanabilecekse, esirlikten ve genellikten özgür ve özel olmak imkânı sayısız kere geçtiği gibi tekrar geçer.

Yaşanan dağınıklık ve paniğe bakılırsa böylesi bir kurtuluş çok düşük bir ihtimal. Amma gerçekten Türkiye’nin derdiyle dertlenecekse arayışın tam ortasında yeni bir ekopolitiğin önereni olur.

Yapacağı çözümleme ile arayışın asıl tarafı olan Cumhur İttifakı’na yaklaşmış gibi görünebilir. Hatta hakkında Kılıçdaroğlu gelseydi daha iyi olurdu da denebilir. Ama başarabilirse halk partisi ikinci kez karar sürecinin bir parçası olur ve yüzyıl içinde yerini korur.

Keşke daha önce bunu yapsaydı diyecekseniz yalnız, gene yapamayacağını da değerlendirmiş olursunuz. Yapamayacaksa Batıcı bir ekopolitiği sürdürür gider. Ki halk partisi 1923’ten 1938’e kadar çok farklı ekopolitik pozisyonlar alabilmiş olmasına rağmen sonrasında kendini güncellemediğinden ve başka bir ihtimale inanmadığından ağırlıklı olasılık budur.

Türkiye’nin kaderine etki etme fırsatı kimseye Özgür Özel’e sunulduğu gibi sunulmadı. Hiçbir somut katkı vermeden… Tekrar gelecekse ve gene de bu imkânı geri çevirecekse içinde bulunduğu durum hakkında tedirgin olmalıyız.


#ekonomi
#Siyaset
#Politika
#Yusuf Dinç