Bilirsiniz otomobil kiralamak Türkiye’de havaya para atmak olarak görülür. Toplum, dünyanın birçok yerinde makul görülen bu fikirden özenle uzaklaştırılır. Çünkü Türkiye’de otomobil gerçekten de hem ihtiyacı görmekte hem de ihtiyaç halinde kârlı olarak satılabilmektedir. Ama işler değişiyor. Ben de aracımı satıp kiralama yapmaya karar verdim. Çünkü otomobil alarak paramı doğru kullanmış olacağıma dair sahici şüphelerim var. Hem endüstri hem toplum geri dönülmez ve büyük bir dönüşümden geçiyor. İzah
Bilirsiniz otomobil kiralamak Türkiye’de havaya para atmak olarak görülür. Toplum, dünyanın birçok yerinde makul görülen bu fikirden özenle uzaklaştırılır. Çünkü Türkiye’de otomobil gerçekten de hem ihtiyacı görmekte hem de ihtiyaç halinde kârlı olarak satılabilmektedir.
Ama işler değişiyor. Ben de aracımı satıp kiralama yapmaya karar verdim.
Çünkü otomobil alarak paramı doğru kullanmış olacağıma dair sahici şüphelerim var. Hem endüstri hem toplum geri dönülmez ve büyük bir dönüşümden geçiyor. İzah edeyim.
Artık en özel klasikler bile ucuz olduğunu düşündüğüm fiyatlardan ilanda bekliyor ama satılmıyor. Yeni gençler bir klasik sevdasına sahiplerse bile bu 90’ların araçlarını kuşatıyor. Kuşak değişiminin otomotiv endüstrisini derinden etkilediğini izah için bu tespitle başladım.
Yeni kuşakların öncelikleri farklı. “Ayağımızı yerden kessin yeter,” gereksiz makuliyetinden kolaylaştırıcı teknoloji adaptasyonun yüksek ve her kuruşun karşılığını veren bir işlevsellik sunulmasını benimsiyorlar. Ama bu mesele kuşak dönüşümünden ibaret değil.
Endüstri de dönüşüyor. Ürün, tasarım, pazar stratejisi, teknoloji, marka yerleştirme, algı değiştirme, inovasyon, güvenilirlik, yerlilik, fiyat gibi her bir temel kriter bakımından endüstri oyuncuları köşe kapmaca oynarcasına dağınık halde.
Her biri bir veya birkaç alana eğilip önünde sonunda sökülüp atılacakları güçlü fırtınadan çaresizce korunmaya çalışıyor. Sadece saydığım tüm kriterleri doldurmaya odaklananların yaşam şansı var. Ama her kritere odaklanmak da herkesin harcı değil. Büyük maliyete katlanmak gerekiyor.
Örneğin Avrupa otomotiv endüstrisi bunu başaramıyor. Kimi tasarım tarafına tutunmuş, kimi marka algısına yaslanmaya çalışıyor, kimi ise teknolojiye uyarlanmaya çalışıyor ama diğer kriterlerdeki boşluklarını kapatamadıkları için hepsi de zemin kaybediyor.
Amerikalı Tesla, Çinli BYD gibi örneklerse tüm kriterlerde belli tatmin seviyesine ulaşmayı hedefliyor ve bunu Avrupalılardan daha iyi başarıyor. Japonlar oyunda ama işleri zorlaşıyor. Varlıkları şapkadan tavşan çıkarmaya bağlanmış görünüyor. Koreliler durumun farkında ve gereğini yapmaya çalışıyor. Pozisyonları kırılgan ama güçlerini koruyorlar.
Bir klişe olarak söylemiyorum ama durum mobil telefonlardan akıllı telefonlara geçiş hikâyesine gerçekten çok benziyor. Olur mu demeyin, oluyor işte.
Şimdi sektöre ilgi gösteren herkes bir zamanlar pazar hâkimi olan mobil telefon üreticisi Ericsson ile fabrika kapatması gündem olan Volkswagen kıyaslaması yapıyor.
Ericsson’un akıbetine uğramaları olanaksız görülebilir mi?
Mesele endüstrideki değişimle de sınırlı değil. Bir de Türkiye’deki otomobil piyasasının zorlukları var.
Son günlerde de bayileri gezdim. 200 bin lira indirim yapan mı dersiniz, 300 bin lira mı, 500 bin lira mı… Herkesin bir şey beklediği anlaşılıyor.
Bekledikleri ise BYD olabilir. Türkiye’de yatırım kararı ile gümrüksüz ve düşük ÖTV’li otomobillerini
pazara sokma imtiyazı elde eden
Çinli BYD firması 4 Kasım günü
2 ayda 8 bin satış hedefli pazar planını duyuracak. Bunun sonrasında tüm diğer rekabetçilerin fiyatlarını BYD’ye göre ayarlaması yahut yapamıyorlarsa kapatmayı düşünmeleri gerekecek.
Matematik BYD’nin gümrük ve ÖTV avantajı öncesi 2 milyon lira civarından sattığı otomobillerin fiyatının 1 milyona kadar düşebileceğini gösteriyor. Bu fiyata BYD ile rekabet edebilecek oyuncu yok.
Fiyatı o denli düşürmeyip bu vergi indirimlerini cebe atmaya çalışırlar mı, bilmiyorum. Böyle bir fırsatçılığa izin verilmeyeceğini zannederim.
Ama önemli değil, sonuçta otomobil fiyatlarına ilişkin matematiği bu sayede herkes öğrenmiş oldu. Uyanıklık yaparsa pazarda niyetini sorgulatır.
Artık herkes büyük zorlukla kazanılabilen her kuruşun değerinin farkında.
Meselem mülksüzleşmek değil. Bilakis Türkiye’de otomobil denen varlığın bir mülksüzleştirme enstrümanı olduğu görülüyor.
O paralarla ev alınır. Evin kirası da otomobil kiralamanın önemli bölümünü karşılar.
Hasılı benim için ev veya arsa parasını otomobile bağlamak külfetinden artık kurtulma zamanı.
Şimdi özelmiş gibi gelebilecek bu yazıyı niye yazdığıma geleyim. Eğer bir paterne dönüşmeyecekse benim araç alıp almamamın yahut kiralayıp kiralamamamın bir önemi yok. Önemli olan ve anlaşılması gereken; otomotiv sektöründe bugün olan bitenin bir fotoğrafını ortaya koyma gayretim.
Çünkü yakında çoğu sektör benzer bir dönüşümden geçecek. Bu dönüşüm olurken ortaklar da patronlar da müdürler de mühendisler de ustalar da çıraklar da müşteriler de hayatta kalmak zorunda olan işletmelerle beraber dönüşmek zorunda kalacak.
Otomotiv sektörünün bugününü iyi çalışıp analiz edenler ve öğrendiklerini kendi işletmesi için uygulamaya geçirenler hayatta kalacak. İşte, meseleyi aktüele değil asıl bu düşünsel tarafa dikkat çekmek istediğim için tartıştım.
Ekonomik dönüşümü anlamaya faydalı olacak böyle derslik fırsat bir daha gelmeyebilir. Gelse de iş işten geçip faydası kalmayabilir. Bir vizyonu olan herkes otomotiv sektörünün bugünkü dönüşümünü, hataları ve doğruları işine yarayacak şekilde takip edip anlamalı derim.