Ekonomi politikalarının heterodokstan ortodoksa dönüp dönmediği tartışma konusu. Önceki politikanın heterodoks etiketlenip etiketleneme-yeceğinden tartışmaya başlarsak çözümlemesi daha kolay olur.
Önceki politikada, para politikası etkin kullanıldığından çerçevenin bütününe heterodoks demek doğru değildi. Ama maliye politikasının heterodoks bir karakteri olduğu doğruydu.
Yani önceki politika para politikası kısmıyla ortodoks, maliye politikası kısmıyla heterodokstu.
Bugün para politikası aynı karakterini koruyor, maliye politikası ise artık ortodoks. Yani bugünkü uygulamaya ortodoks demek yanlış değildir. Ekonomi politikasının cüzlerinin tutunduğu yaklaşım farkları bu tartışmayı giderecek kadar ortadan kalkmıştır.
Ortodoksluğun ölçüsü politika faizinin kaç olduğu değil, para politikasının etkin işletilip işletilmediğidir.
Ortodoks tartışmasına cevap üretirken meseleyi de böylece faizin kaç olduğuna getirmiş oldum.
Türkiye’nin planı anlaşılıyor; enflasyonla mücadele yükünün yarısını ekonomi politikasının, kalan yarısını ise global konjonktürün lehe dönmesinin paylaşması bekleniyor.
Bu tutarsız bir plan değil. Küresel merkez bankalarının faiz artışını benimseyen tavırlarının sona ermesi hatta terse dönmesi orta vadede mümkündür. Bu şartla konjonktür Türkiye’nin lehine dönmüş olacaktır.
Yani kurala göre politika faizi piyasanın ufak kabul ettiği adımlar artarken konjonktürün dönüşü, büyümeden vazgeçmeden enflasyonla mücadele imkânı açacaktır. Buna göre yüksek politika faizi yahut reel pozitif faiz beklenmemesi gerektiği anlaşılabilir.
Zaten döviz kurunun, ithalatı artırmamak ve dolarizasyona neden olmamak için düşmesi istenmeyeceğinden bu yük paylaşımı tercihi kendi içinde tutarsız da değildir.
Bütçe dengesinin tutturulmasında daha doğrusu Maastricth Kriterleri içinde kalınmasında bir zorluk var. 700 milyar lira civarı bir büyüklüğün bu anlamda yönetilmesi gerektiği anlaşılıyor.
Bu tutar depremin toplam maliyetinin 2023 yılına yansıyan kısmı kadar görünüyor.
Fakat çoklarının yaklaşımı bütçe dengesindeki bozulmayı depremi göz ardı ederek önceki politika tavrına bağlamak üzerine kurulu. Böyle yapanlar bir konfor kazanıyor olabilirler ama bu tavırları sorgulanmalıdır diye düşünüyorum.
Çok çabuk unutulmuşa benziyor ama Türkiye çok, hem de çok büyük bir afete maruz kaldı. Devlet de sorumluluğuna uygun olarak yaraları sarmaya davrandı. Bu gerçeğe rağmen bütçe dengesindeki bozulmanın yanlı okunması fayda vermez.
Fakat eleştirdiğim bu tavrın güç aldığı eleştirilebilir başkaca bir tavır daha var. Buna da vurgu yapmak isterim.
Önceki politika döneminde enflasyonist etkiler kabarınca devlet mukabele etmek noktasında yalnız bırakıldı. Piyasa öylesine lakaytlaştı ki gören şaştı kaldı. Devletin bu mücadelede tek bırakılmayı kabul etmesi aslında enflasyonun tek sorumlusu olarak kendini görmesinden geliyordu. İşte bu tavır da yanlıştı.
Devlet nasıl bir psikolojiye girdiyse en varsıllara dahi doğalgaz destekleri, elektrik destekleri verdi. Bu tahlilime karine aranacaksa verilen desteklerin seçici olmayışına bakılması bile yeterlidir. Hala aynıyla bu desteklerin devam ettirildiğini de söylemeliyim ki tavır geçişkenliği anlaşılsın.
Hiç bir sonuçta sorumlu tek olmaz. Diğer ekonomik aktörlerin de payı elbet vardı. Ama mesele sorumlu arama meselesi değil. Mesele bu tavır yanlışının başka tavır yanlışları doğurmasının önüne geçmektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.