“Bilme-bulma-olma” yolculuğuna giriş - Kocaeli 'Diriliş' Kampı - 2

04:008/08/2025, Cuma
G: 8/08/2025, Cuma
Yusuf Kaplan

MTO olarak Kocaeli’nde çok verimli, ruh dolu, entelektüel ve akademik hayatımızın seviyesini yükseltecek güzel bir akademik kamp yaptık. Diriliş Kampı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimize desteklerini esirgemeyen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Büyükakın’a ve Genel Sekreter Hayri Baraçlı kardeşime yürekten teşekkür ediyorum. Kampımızı medeniyet mefkûremizi dayandırdığımız Hadid Sûresi 25. Âyet’in tarihi yapan üç sütunu olan ilim / bilme, irfan / bulma ve hikmet / olma yolculukları

MTO olarak Kocaeli’nde çok verimli, ruh dolu, entelektüel ve akademik hayatımızın seviyesini yükseltecek güzel bir akademik kamp yaptık. Diriliş Kampı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimize desteklerini esirgemeyen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Büyükakın’a ve Genel Sekreter Hayri Baraçlı kardeşime yürekten teşekkür ediyorum.

Kampımızı medeniyet mefkûremizi dayandırdığımız Hadid Sûresi 25. Âyet’in tarihi yapan üç sütunu olan ilim / bilme, irfan / bulma ve hikmet / olma yolculukları ışığında değerlendiren bir metinle baş başa bırakıyorum sizi. MTO Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizov kardeşimin leziz kaleminden güzel bir cuma yazısı bu aynı zamanda. Zihin açıcı okumalar…


KAMPIN İKİNCİ GÜNÜ: BUL’UŞMA SAFHASI

Hani bir deyim vardır ya: ‘dirilik birlikten çıkar.’ Aynı şekilde birlik de dirlikten neşvü nemâ eder. İkinci günümüz diriliş ruhunu birlikte bulma günü, bu meselin tezahür ettiği an dilimi gibi oldu.

Hukuk ve sanat... Modern dünyanın iki farklı dünyası. Birisiyle kafalar tahakküm altına alınır, diğeriyle bu tahakküm içinde terapiyle teselli olunur. İşte buradan anlaşılır: insanlar neden birbiriyle buluşamıyor. Buluşmayı bir kenara bırakın, kendisiyle bile buluşamıyor. Ama bu kampta bu iki farklı alan Ahmet Arif kardeşimizin ve Rumeysa Peker hocamızın dilinde buluştu.


HUKUK’LA SANAT’I BULUŞTURAN NOKTA…

Modern hukuku eleştirirken Ahmet Arif Kutlu kardeşimiz, çözümün şu veya bu kanunda olmadığını tam aksine teorik temellerde olduğunu öne çıkararak nasıl bir ontolojik kriz geçirdiğimizin üzerine bastı. Rumeysa hocamızın ise sinemayla kuşanan dünyamızda konuşma dilimizin kaybolduğunu ve bu dilin de yeniden inşa olunması gerektiğini vurgulaması, Ahmet Arif kardeşimizle aynı noktada buluşma zemini oldu.

Her iki dünya aslında ayrı dünyalar değil, aynı dünyanın farklı boyutlardaki yansımasıdır. Bu iki alan ontolojik zeminde buluştu. Hukukun dilinin sanat, sanatın beytinin / evinin hukuk olduğu anlaşıldı. Hukuk ve sanat, hakikatin derinliğinden hikmetin dilinde kampta kendisini bize gösterdi.

Yusuf Kaplan hocamızın konuşması ise bu zeminin bizim kalbimizdeki yerini sema edercesine ruhumuza sindirdi. Bir cümlesi hukukla sanatı aynı gök kubbe altında topladı.

Dedi ki hocamız: “Modern hukukta önce nizam var, sonra insan... İslâm medeniyetinde ise önce insan, sonra nizam...”


GAZZE’NİN HUKUKU

Bu cümle modernitenin inşa ettiği yıkıcı zemine öldürücü bir darbeydi. Çünkü hümanizm üzerine kurulu modern dünyada insanın aslında hiçbir değeri yoktur. İslâm medeniyetinde insan vardır. Ama halife olarak insan. Bu insandır, nizamı rıza-i ilâhî istikametinde inşa edecek olan...

Hukuk ve sanatın sedası Rüveyda Hüda Sak kardeşimizin Gazze terennümünde yankılandı. Hukuksuzluğun kendisi yoksa, sanat orada insanların ağıtından ve acısından ibaret kalır.

Melike Şanverdi kardeşimiz Hakk-ı Zat için Zat-ı Hakk’ı esas alarak bu iki alanı hakikatin özünde topladı.

Kampımızın en küçük katılımcısı Merve Betül Uçur kardeşimiz ise Kudüs’ün son kurbanı olan Abdülhamid hazretlerinin cesaretini güzel diliyle bize telkin etti... Ve Gazze’nin ve Kudüs’ün dilini Abdülhamid’le yitirdiğimizi anlattı bize...

Bu kamplarda konuşulan konular, kuru akademik bilgileri açarak irfanî zeminde ruhlara okunan bir seda gibidir. Hukuk ve sanatı, hiçbir modern zihniyet bir araya getiremezken, Kocaeli’nin göklere uzanan derinliğindeki doğanın dilinde bizler bir araya getirdik.


KUR’ÂN’DAN ŞEHİRLERİN DİLİ’NE VE RUHU’NA YAPILAN YOLCULUK…

Orada sadece bilgiler uçuşmadı havada... Rumeysa hocamızın sinemada aradığı dil, Ömer Bekir Tunçer kardeşimizin şehirlerin dilinde tecelli etti.

Ömer kardeşimiz, insanların neden konuşamadığını anlatırken, şehirlerin susmasını esas aldı... Şehirlerin sesini Kur›an›ın ruhunda dillendirdi. Demek ki şehirlerimiz de mimari diliyle ontolojik kriz yaşamakta. Bunu devamında en güzel şekilde izah eden Sena Yıldız hocamız oldu. Mimari dilimiz ev geleceğimiz konusunda çığır açıcı nefis bir makale sundu mimar Sena Yaldız hocamız.

Dolayısıyla Rumeysa hocamızın sinemada aradığı dil, mimaride, hukuk ve edebiyatta aynı zeminde ve bu kampta buluştu. Bu kampta Sadettin Acar hocamızla İsmail Halis hocamızın tatlı atışması mezheplerin dilinin de aynı olduğu gerçeği bize yansıyan tebessümünde göründü...

Burada şark ve garp buluştu. Almanya ve Azerbaycan burada bir araya geldi. Ayşe Akdağ hocamızla Semra Çoban hocamız vesilesiyle ayak üstü ettiğimiz birkaç kelam belki de İstanbul›dan yükselen frekansın Alman ve Azerbaycan buluşmasının küçük bir sembolü oldu.


AZERBAYCAN’DAN YANKILANAN BİR SES…

Ve akşam... Şiir gecesi... Şiirler söylenirken, diller sustu, gönüller coştu... Soğuk havada sıcak ateş miydi beni ısıtan? Yok yok...

Beni ısıtan bu mısralar vesilesiyle içime akan sıcak göz yaşıydı. Bu duygular sadece bu kampta tezahür etmedi... Bizi izleyen kardeşlerimiz de bundan etkilendi. Hatta bu gecenin sonunda Azerbaycan’da diğer bir talebe kardeşimiz de (Ferid Azizov) bu duygudan etkilenerek kısa ve manidar bir yazı gönderdi bana...

Onun Azerbaycan’dan esen sözleriyle kampımızın bu ikinci buluşma safhasını tamamlamak istiyorum:

Kalpten kalbe bir köprü…

O köprü ki, yolları Sırat-ı Müstakim’e çıkan;

Rızâ-yı aşk davasını aşkla saran, aşkı dava sanan...

Binlerle talebesini kardeşlik duygusuyla, Allah’a teslimiyet yolunda yürüten...

O kardeşlik duygusu ki,

zulme maruz kalmış olanın yanında;

önde ve özde “Gazze” olmakla birlikte,

Doğu Türkistan, Karabağ, Suriye ve benzerlerini bir an bile ayırmaksızın,

tüm kalbiyle, kalbinden hiç çıkarmayan bir okul...

Medeniyetiyle toprağa dönüşen,

tasavvuru ile fidanlar yetiştiren,

okulu ile meyveler veren bir okul...

Okuması ile kendini bulan,

yazması ile kendinden çıkan bir özlemdir: MTO.

#Aktüel
#Hayat
#Yusuf Kaplan