
Bir Alman ruhu var.
Bir Fransız ruhu da var.
Keza bir Rus ruhu da.
Ama bir Türk ruhu var mı?
Türk ruhu nitelemesi çok aşırı ırkçı çağrışımlar yaptırıyor.
Ama dünyada ruh, sadece bu topraklarda var. Ve dünyanın bu ruha şiddetle ihtiyacı var.
Nedir bu ruh?
Osmanlı ruhu, elbette ki.
Türkiye, zor bir dönemeçten geçiyor. Zorlu, uzun ve yorucu bir yolculuk bizi bekliyor...
Ama şunu aslâ unutmamak gerekiyor: Bütün zor zamanlarda, zorlu zamanlarda, toplumlar, o zorlukları aşacak bir ruh arayışına soyunurlar.
Almanlar böyle yaptılar. Ruslar, böyle yaptılar...
Hegel, yüzlerce prensliğin cirit attığı bu darmadağın Almanya'yı birleştirecek ruhun izini sürdü. O yüzden devleti kutsadı, putlaştırdı.
Aynı şeyi, Leibnitz de, Kant da yapmıştı: Avrupa'yı toparlayacak ortak bir “dil” ve ruh arayışının izini sürmüştü bu iki düşünür de.
Kant'ın izinden giden Hegel, Almanların “volkgeist” dedikleri, “halkın ruhu”nu, bu ruhun kültürel ve tarihî köklerini araştırdı.
Sonuçta Alman ruhunun, köklü bir Alman dili, kültürü, düşüncesi ve sanatıyla inşa edilebileceğine karar verdiler Alman düşünürler ve sanatçılar.
İşte Weimar Rönesansı buradan doğdu: Almanlar, kendilerini ayağa kaldıracak ruhun yapıtaşlarını geçmişten geleceğe doğru hem Avrupa düşünce tarihinde hem de dünya kültür tarihinde yolculuk yaparak döşemeyi başardılar.
Alman ruhunun, dil ve kültür kodları bakımından birleşmiş bir Almanya ve bu birliği sağlayacak, teminat altına alacak ve Almanya'nın en azından Avrupa tarihini yapacak güçlü bir lider etrafında hayat bulacağını gördüler: Bismarck'ı çıkardılar, Fransızların Napolyon'undan yaklaşık bir asır sonra.
Weimar Rönesansı'nın hikâyesi çok heyecanlı ve zihin açıcı. Ama bu kadarla yetineyim burada.
Biz, bize gelelim, kendimize gelelim: Biz ne yapacağız peki?
Almanların Alman Ruhunu icat ve inşa etme yolculukları kışkırtıcı. Ama bütün çapına ve derinliğine rağmen evrensellikten uzak ve aşırılıklarının kurbanı: Ulus icadıyla evrensel bir ruh inşa edilemez. Nitekim, onca yolculuk ve çaba, sonunda Faşizm'le heba oldu gitti.
Evet biz ne yapacağız?
Önce şunu göreceğiz: Bu ülkenin ruh kökleri, ulus köklerinden ibaret değil. Ulusal sınırları aşan yerle gök arasını buluşturan, hakikat'ten beslenen, süt emen ulusötesi, o yüzden de gerçek anlamda evrensel bir ruh bu.
Ezberlerimizi çöpe atalım: Batı uygarlığının geliştirebildiği ama adına da “evrensel” deme kompleksi sergilediği en makro bakış, ulus-eksenlidir: Alman ulusu, Fransız Ulusu vesaire içindir her şey.
Yani Batı'da her şey, temelde neseb'e dayanır; bizde ise edeb'e. O yüzden Batılılar şöyle der: Benim derdim seninle! İşte bu nedenle, sömürgecilik, emperyalizm Batılıların eseridir.
Ama biz şöyle deriz: Benim derdim benimle. Bu nedenle tarihte nerdeyse tarihin yapılmasında kilit rol oynayan bütün medeniyetlerin üzerine oturdu Osmanlı. Ama Batılılar gibi bu medeniyetlerin hiç birini yok etmedi; hepsinden beslendi, hepsini de besledi.
Osmanlı, bunu nasıl başardı peki?
Tarihte, hem Dâru'l-İslâm'ı, hem Dâru's-Selâm'ı (Barış Yurdu'nu) hem de Dâru'l-İnsan'ı (İnsanlık Yurdu'nu) inşa eden en gelişmiş, henüz aşılamamış ve anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış medeniyet tecrübesini insanlığa armağan ederek başardı.
O yüzden çağımızın en büyük tarih felsefecilerinden Arnold Toynbee, “Osmanlı, insanlığın geleceğidir” demişti.
Bazı sığ adamlar, bendeniz, Osmanlı'dan sözedince “geçmişten sözetme bize” diye, karşı çıkıyorlar söylediklerime.
Biraz tarih felsefesi bilenler şunu bilirler: Geçmiş de, şimdi de, gelecek de izâfîdir: Geçmiş, geçmiştir ama geleceği inşa edecek bir ruh ve bir tecrübe armağan etmiştir.
İşte Toynbee'nin Osmanlı'yı insanlığın geleceği olarak görmesini sağlayan şey, bu ruhu ve tarihî derinliği farketmiş olmasıydı.
İlle de söylemem gerekmiyor ama Türkiye'de ürpertici bir Batı kompleksi olduğu için söylemek zorundayım: Hegel, Alman Ruhunun izini sürerken, kurucu ruh köklerini Greklerde bulmuştu.
Örnekleri çoğaltmaya gerek yok.
Şunu bilelim, derim: Tarih, geçmişle ilgilidir ama gelecekle ilgilenir. Tarih, tekrarlanamaz. Ama tarihi yapmamızı mümkün kılan ve vahiyden beslenerek tarihte uygulanan ruh her zaman keşfedilmeyi, yeni şartlara hayat vermeyi bekler.
Bir asırdır, “zihnimize geçirilen deli gömlekleri”nden, prangalardan kurtulma savaşı veriyoruz.
Türkiye prangalarından kurtulacak...
72 dini, ırkı, milleti birarada yaşatan, Medine'den süt emen, üç kıtada dünya tarihini yapmamıza imkânları veren Osmanlı ruhu, küllerinden doğacak, ışık olacak insanlığa yeniden.
Altını çizerek söylüyorum: Geçmiş geçmiştir, olmuş bitmiştir. Aslolan Ruh'tur.
Âlim, Ârif, Hakîm şahsiyetleri peygamberlerin vârisleridir. Bunlar bize Hakikatin hayat olan, hayat bulan ve herkese hayat sunan Ruhunu taşırlar. Ruh, yaşıyorsanız, her zaman diridir ve diriltir sizi.
Selçuklu’unun tohumlarını ektiği, Osmanlı'yla muazzam bir şekilde meyvelerini verdiği bu tarih-yapıcı ruh, dipdiri. Osmanlı tarihten çekildi ama ruhu capcanlı. Osmanlı kapitalizme direndiği için bilfiil / bedenen çöktü. Osmanlı kapitalizme direndiği için bilkuvve / ruhen yaşıyor.
İşte bu ruhu çok iyi kavrayabilir, güncelleyerek yeniden tahkim edebilirsek, hem orta vadede İslâm dünyasının toparlanmasında hem de uzun vadede yeniden dünya tarihin yapılmasında kilit rol oynamaya başlayabiliriz. Batılılar, bu yakıcı gerçeği çok iyi bildikleri için Türkiye'yi hedef tahtasına yatırdılar ve yüzyıllık projelerini Osmanlı ruhunun yeniden dirilmesini, dolayısıyla Türkiye'nin bir medeniyet atılımı yapmaya kalkışmasını önleme kaygısı üzerinden geliştiriyorlar.
Şimdi, Osmanlı'nın neden bizzat kendi çocuklarına unutturulduğunu, neden bu topraklarının çocuklarının tarih bilincinin linç edildiğini daha iyi idrak ediyor olmalıyız, diye düşünüyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.