Darbe hazırlığı mı var? (1)

04:0025/05/2025, Pazar
G: 25/05/2025, Pazar
Yusuf Kaplan

Başlığa bakıp da “Yok artık yani! Bu çağda, bu saatte ne alaka şimdi!” diyecek olanlar çıkabilir. Böyle diyecek olanlara şu tarihî uyarıyı yapmak isterim: Bu ülke, bu ülkenin has çocuklarının elinde değil iki asırdır. Evet iki asırdır bu ülke (İngilizlerin ve Yahudilerin tezgâhlarıyla) içeriden ele geçirildi; içerideki devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri şebek-e-ler tarafından içeriden teslim alındı bu ülke iki asır önce. ÜLKE İKİ ASIRDIR BİZİM ELİMİZDEN ALINDI! Modern tarihte, Türkler kadar

Başlığa bakıp da “Yok artık yani! Bu çağda, bu saatte ne alaka şimdi!” diyecek olanlar çıkabilir.

Böyle diyecek olanlara şu tarihî uyarıyı yapmak isterim: Bu ülke, bu ülkenin has çocuklarının elinde değil iki asırdır. Evet iki asırdır bu ülke (İngilizlerin ve Yahudilerin tezgâhlarıyla) içeriden ele geçirildi; içerideki devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri şebek-e-ler tarafından içeriden teslim alındı bu ülke iki asır önce.


ÜLKE İKİ ASIRDIR BİZİM ELİMİZDEN ALINDI!

Modern tarihte, Türkler kadar ruhlarının çalındığını, çıkmaz sokaklara sürüklendiklerini, celladına âşık edilerek tasmalı çekirgelere dönüştürüldüklerini göremeyecek kadar aptallaştırılan ikinci bir toplum yok!

Kim ki, “Bu ülke bizim elimizde” diyor, bilin ki, o kişi ya bu ülkenin başına ne geldiğini bilemeyecek kadar -çok özür dileyerek söylüyorum- “salak” bir tiptir; ya da iki asırdır Türkiye'nin tarih yapmasını mümkün kılan bir aktör olarak İslâmî yörüngeden çıkarılması için çalışan, ülkenin başına çorap örenlerle aynı safta yer alan “asalak” bir kişiliktir.

Altını kalın harflerle çiziyorum: Bu ülke sömürgeciler tarafından işgal edilmedi. Edilemezdi de. Direnirdik biz kanımızın son damlasına kadar… Bu ülke dışarıdan işgal edilmedi ama içeriden ele geçirildi.

Modern tarihte dışarıdan işgal edilmeyen ama içeriden ele geçirilen, kendi kendini sömürgeleştiren, (kayıtlara bir kez daha geçsin diye yazıyorum- self-colonization tecrübesi yaşayan) tek büyük ülke biziz.


ÖTEKİ'SİZ ÖTEKİ

Bu ülkede “potansiyel gayrimüslim düşman” (=Rumlar, Ermeniler vs.) ülkeden sürüldü. Ülkenin halkı düşman ilan edildi. Bu ülkenin öteki'si yani “düşmanı” yok edildi. Türkiye ötekisiz öteki'liğe mahkûm edildi. Türkiye'nin içinden düşmanlar icat edildi. Kimi zaman Müslümanlar, kimi zaman komünistler, kimi zaman Kürtler düşman ilan edildi; toplum kesimleri arasında geri dönüşü zor husûmetler icat edildi.

Böylelikle ötekisi / düşmanı yok edilen ülkede, hem içeride toplum kesimlerini birbirine düşman ederek hem de Batılılara kolaylıkla özenerek ülkenin ruhunu yok eden, ülkenin kolayca “güdülmesini” sağlayan uygun bir zemin inşa edildi.

Eğer bu ülkeden gayrimüslim azınlıklar sürülmemiş olsaydı, onlar, batılıların içerideki çıkarlarını ve kültürünü temsil edeceklerdi ve Batılılara özenmeye kalkışan insanlara “gavurlaşma!” diyerek halkın kolaylıkla Batılılaşması ve celladına âşık edilmesi kendiliğinden engellenmiş olacaktı.

Bu konuları 20 küsur yıl önce rahmetli Hasan Celal Güzel'in Yeni Türkiye dergisinde “Türkiye: Ötekisiz Öteki” başlıklı uzun soluklu bir makale olarak, sonra da burada köşe yazısı olarak özlü bir şekilde yazdım zaman zaman; ama söylediklerim hakkıyla anlaşılmadı.

Şu an geldiğimiz noktada söylediklerimi bir kez daha hatırlatma ihtiyacı hissettim. Hiç olmazsa bu kez anlaşılsın ve gerekli uzun soluklu önlemler alınsın diye.


FİÎLÎ İŞGAL DEĞİL, ZİHNÎ İŞGAL

Geleceğim nokta hayatî: Bu toplumdaki “düşman” fikri yok edildi ve toplum kesimleri birbirine düşman hâle getirildi. Derin devlet olarak adlandırdığımız ve bu ülkenin has çocuklarının kontrolünde olmayan, devşirmelerin ve devşirmelerin devşirmelerinin kontrolünde olan laik devlet, topluma laikliği din gibi dayattı, pranga olarak kullandı. Hayatın her alanını tanzim eden İslâm, hayatın her alnından tasfiye edildi. Türkiye’nin yok oluşunun tohumları böyle böyle ekildi…

Sonuçta, bir yandan toplumda büyük bir inanç boşluğu zuhûr etti, öte yandan da sahte dinler, sahne putlar icat edildi ve toplum celladına (yan, esas itibariyle Batılılara) âşık edildi, genç kuşakların kolaylıkla devşirilmeleri; ülkelerine, tarihlerine, inançlarına ve değerlerine önce duyarsızlaşmaları ve yabancılaşmaları, sonra da düşman olmaları kolaylaştı.

Türkiye fiilen işgal edilmedi ama zihnen işgal edildi.

Türkiye, fiilî bir Endülüsleşme (fiilî işgal yoluyla yok olma) tecrübesi yaşamadı ama zihnî bir Endülüsleşme (zihnî işgal yoluyla yok olma) tehlikesinin eşiğine sürüklendi.

Buradan geleceğim nokta ülkenin geleceği açısından son derece önemli bir nokta: Türkiye'de bir darbe hazırlığı mı var, diye soruyorum. Ve bu soruya bu yazıda kısaca şöyle cevap veriyorum: İki asırdır bu ülkede “ipler” bizim elimizden alındığı ve son asırda da ülke içeriden ele geçirildiği ve bu ülkenin direnç noktaları teker teker yok edildiği için Türkiye her tür darbeye her an açık sahipsiz bir ülke hâline getirildi.

Zihnî / kültürel darbeyi yiyeceğimiz kadar yemişiz biz zaten; ama ülkede askerî bir darbe hazırlığı var mı yok mu, bu sorunun izini yarınki yazıda süreceğim…

#politika
#Türkiye
#Yusuf Kaplan