Bugün sütunumda eğitim sistemimizin göz ardı edilen önemli sorunlarından birini mercek altına alan bir yazı yayınlayacağım. MTO’muzun demirbaş talebelerinden Mehmet Varıcı hocamız “getto okullar” kavramlaştırmasıyla eğitimdeki eşitsizlikler sorununu tartışıyor.
Millî Eğitim bürokrasimiz başta olmak üzere ülke yönetimine yön veren bütün elitlerimizin dikkatle okumasını öneriyorum.
***
1 Temmuz sabahı anaokulu kayıtları başladı ama okul kapılarındaki kuyruklar, 30 Haziran ikindisinden itibaren oluşmaya başladı. Kamp sandalyelerini alanlar, geceyi arabalarında geçirenler, okul bahçesine serdikleri örtülerin üstünde sabahlayanlar… Sabah mesai başladığında bazı okullarda kontenjanlar henüz ilk saat dolmadan kapandı. Bu tabloyu sıradan bir kayıt yoğunluğuyla açıklamak mümkün görünmüyor.
Burada tanık olduğumuz şey, basit bir “erken gelen yer bulur” durumu olmasa gerek. Sorunun köklerine indiğimizde, eğitimdeki kamusal erişim sorunu, fırsat eşitsizliği ve toplumsal kutuplaşmanın yeni biçimleriyle karşılaşıyoruz. Ailelerin iyi okul arayışı, temelde çocuğa iyi bir gelecek arayışıdır. Ancak bu gelecek arayışı, giderek az sayıdaki kuruma sıkışıyor. Herkes aynı şeyi istemiyor; ama herkes aynı kurumlara yöneliyor. Bu çelişki, sistemin açmazını açığa vuruyor.
Okullar artık sadece eğitim verilen mekânlar olmaktan çıkmış durumda. Bazıları, belli sosyal çevrelerin buluştuğu, belli ekonomik ya da kültürel sınıfların kümelendiği alanlara dönüşmüş durumda. Okula çocuğunu kaydettiren veli yalnızca eğitim hakkı kullanmıyor; aynı zamanda bir çevreye dahil olma, bir yaşam tarzına tutunma ve bir sosyal kimlik edinme çabası içinde. Okulun adı, fizikî durumu, proje çeşitliliği ya da kadrosu kadar; hatta belki onlardan daha fazla, o okulun çağrıştırdığı “çevre” belirleyici hâle geliyor. Bu da okullar arasında görünmeyen keskin bir ayrışmaya yol açıyor.
Farkında mıyız?
Eğitimde fırsat eşitliği, her dönemde tekrar edilen bir ilke olarak kabul edilir. Ancak bugün, hangi okulun kapısından geçebileceğinizi büyük ölçüde sosyal konumunuz, çevreniz, ilişki ağlarınız ve hatta bazen sabır eşikleriniz belirliyor. Bazı aileler kayıttan haftalar önce görünmez bir önceliğe sahipken, büyük bir çoğunluk sıraya girerek bile aradığı kuruma ulaşamıyor. Bu tablo, okul tercihine dair adaletsizliğin yanı sıra, toplumsal gerilimin çocuklar üzerinden nasıl şekillendiğini de ortaya koyuyor.
Bu manzara, yalnızca velilerle sınırlı kalmıyor; öğretmenleri de etkiliyor. Özellikle sosyal itibarı düşük, fiziki imkânları sınırlı okullarda görev yapan eğitimciler zamanla bir yılgınlık hissine kapılıyor. Öğrencilerinin yaşadığı zorluklarla baş başa kalan öğretmen, kendi emeğinin bir karşılık bulmayacağına inandığında çaba gösterme motivasyonunu da yitiriyor. Bu gerileyiş, çocukların eğitim hakkını doğrudan tehdit eden ciddi bir kırılma noktasıdır. Eğitim politikalarının, bu duygusal tükenmişliğe karşı da bir cevabı olmalı.
Peki, çözüm nerede?
Her şeyden önce, eğitim politikalarının hedefi yalnızca nicelikli birey yetiştirmekle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda adil bir toplum inşa etmek olmalı. Okullar arası uçurumlar, kaynak eşitsizlikleri, sosyal kümelenmeler ve erişim engelleri; yalnızca sistemin verimliliğini aşındırmakla kalmıyor, toplumsal huzuru da tehdit ediyor. Bu nedenle kamu kaynaklarının daha adil dağıtılması, öğretmenlerin desteklenmesi, okul çevrelerinin toplumsal çeşitlilikle zenginleşmesi gerekiyor.
Bir çocuğun kaderi, doğduğu semtle, ailesinin çevresiyle ya da sabah kaçta sıraya girdiğiyle şekillenmemeli. Her okul, her aile için güvenilir ve ulaşılabilir bir seçenek olmalı. Bu kolay değil elbet, ama gerekli. Aksi hâlde, eğitim sistemine dair inanç, alt sınıfları da aşarak, orta sınıflarda da hızla aşınıyor.
Eğitim, toplumun en kırılgan alanlarından biridir. Küçük bir eşitsizlik, yıllar boyunca sürecek büyük farklara dönüşebilir. Bugün okul kapılarında oluşan kuyruklar, yalnızca kayıt yoğunluğunu değil; sistemin yapısal gerilimlerini, toplumsal ayrışmanın eğitim yoluyla nasıl derinleştiğini de gösteriyor.
Gerçek bir çözüm, bu eşitsizlikle yüzleşmekten geçiyor. Kayıt masasına ulaşmak için sabahlamak zorunda kalmayan, okulu sosyal çevresine göre seçmek zorunda bırakılmayan, çocuğu için geleceği sıraya girerek aramayan bir toplum, ancak böyle mümkün olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.