Hakikat yolunda: Gönüllerin seyahati

04:003/11/2024, Pazar
G: 3/11/2024, Pazar
Yusuf Kaplan

MTO Bursa temsilcimiz işadamı Nuri Gür Bey kardeşimizin Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir’de nefeslendiğimiz Ege çıkarmamıza ilişkin kaleme aldığı izlenimlerini bugün de paylaşmaya devam ediyorum. MTO’nun bir iş adamının zihin yapısını nasıl enfes bir şekilde inşa ettiğini gösteren güzel bir seyahat ve tefekkür yazısı bu. Bizler Ege’den sonra çıktığımız Doğu Seferi’mizin Van, Bitlis, Tatvan, Siirt, Bingöl ve Diyarbakır ayaklarında yaptığımız yolculuğu tamamlayıp Adana, Urfa ve Malatya üzerinden Akdeniz’de

MTO Bursa temsilcimiz işadamı Nuri Gür Bey kardeşimizin Bodrum, Milas, Muğla ve İzmir’de nefeslendiğimiz Ege çıkarmamıza ilişkin kaleme aldığı izlenimlerini bugün de paylaşmaya devam ediyorum. MTO’nun bir iş adamının zihin yapısını nasıl enfes bir şekilde inşa ettiğini gösteren güzel bir seyahat ve tefekkür yazısı bu. Bizler Ege’den sonra çıktığımız Doğu Seferi’mizin Van, Bitlis, Tatvan, Siirt, Bingöl ve Diyarbakır ayaklarında yaptığımız yolculuğu tamamlayıp Adana, Urfa ve Malatya üzerinden Akdeniz’de çıktığımız yolculuğu sürdürürken sizleri bu güzel yazıyla baş başa bırakıyorum.

***


VAR BİR RÜYAMIZ: BODRUM SAHİLİNE MTO CAMİSİ…

Bodrum’da Güllük Körfezi’nde doğan gün, masmavi denizle uyumlu bir dinginliği soluyordu. Sabahın ilk ışıkları, doğanın ritmini ve insanın varoluşunu derin bir ahenk içinde kucaklıyordu. Zeytin ağaçları, Ege’nin yeşil örtüsü ve beyaz evlerin arasına yerleşmiş köyün sükûneti; bu toprakların ruhanî derinliğini adeta gün ışığına çıkarıyordu.

Sabah bu huzurlu manzaraya uyanmak, insana hem geçmişin yitik mirasını hatırlatmaya yarıyor hem de geleceğe dair derin bir umut yüklüyor gibiydi.

Sabahın bu vakur sakinliği içinde, günün telaşesini kısa süreliğine askıya alıp yazıya odaklandım. Doğanın bu güzelliği, enfüsi bir sükûnetle yazdığım satırlara sızıyordu. Düzenlediğim her kelime, dalga sesleriyle harmanlanıyor, doğanın derinliğini kalemime yansıtıyordu. İşte bu dinginlikte, insanın gerçek bir huzura varabileceğini yeniden idrak ettim.

Bir süre sonra, Ağabeyim Muharrem Hoca ile yukarıdan aşağıya doğru deniz kenarını izledik ve üzerinde düşündüğümüz cami inşası için yer tespit ettik. “Var bir rüyamız.” Orada inşa edilecek mabedin silueti, bu toprakların manevi derinliğiyle bir bağ kuracak, insanın arayışını temsil eden bir sembol olarak yükselecekti. O ana ait, gelecekte orada yankılanacak duaları ve huzur dolu sessizliğin rüyasını görmek bile içimizde bir sükûnet uyandırdı. Bu küçük kasabanın doğası ve maneviyatı, insanın kendini bulabileceği bir alan sunuyordu.

Bu rüyalara dalmışken, Şahsenem Hanım’ın zarif eşi Özgür Bey bizi almak için geldi ve birlikte eve doğru hareket ettik. Evin sıcak atmosferi, güne Ege’nin misafirperverliğiyle başlama imkanı sundu. Tam o sırada, bu sıcak karşılamayı daha da anlamlı kılan Cemal Ağabey de geldi ve beraberce deniz kokusunun eşlik ettiği bir kahvaltıya oturduk.


MİLAS’TAN URLA’YA: MANEVÎ COŞKUNUN LEZZETİ

Sofra, bereketin ve misafirperverliğin izlerini taşıyor, Ege’nin doğasından ve insanından doğan cömertlik ruhumuzu doyuruyordu. Sofrada yapılan derin sohbetler, içimizde yeşeren bir umudun filizlenmesine vesile oldu: Bodrum’da bir akademik yaz kampı düzenleme fikri de buradan doğdu. Bu fikir, sadece bilgi değil, ruhun da bir yolculuğa çıkacağı, derinlikli bir arayışa ev sahipliği yapacağı bir başlangıcın habercisi gibiydi.

Kahvaltının ardından, sıcak bir vedayla oradan ayrıldık. Milas’ta arabamızı şarj etmek için durduğumuzda, yolculuğumuzun enerjisi kesintisiz bir devinimle sürüyordu. Sanki biz, bu toprakların enerjisini içimizde biriktiriyor, her durakta, her sohbette, bu enerjiyi derinleştiriyorduk.

Urla’ya vardığımızda, içimizde biriken bu enerji, dostlukların ruhani derinliğiyle harmanlanmıştı. Kendini “Arnavut Ersin” olarak tanıtan Ersin Bey, bizi samimiyetle karşıladı ve bizleri güzel bir mescitte, ruhanî bir huzur içinde namaza davet etti. Orada, namazın manevî ağırlığı altında, bu yolculuğun anlamını yeniden kavradım. Sanki insan, böyle bir mekânda; zamansızlığın, mekânsızlığın ve huzurun özünü idrak ediyor, yaratılışın hikmetine dair bir parça daha keşfediyordu.

Namazın ardından, Ersin Bey, değerli eşi ve çocukları Alp ile Alphan’ın güzel misafirperverliğinde, evinde bizi büyük bir zarafetle ağırladı; ikramların cömertliği ve sohbetin içtenliği, Ege’nin samimiyetini yansıtıyordu. Bu topraklar, insanı sadece coğrafi anlamda değil, manevi anlamda da doyuruyordu. İnsan, kendini ve ait olduğu değerleri böylesi bir mekânda, böylesi dostluklarla tekrar keşfediyordu.


İZMİR’DE YAŞADIĞIMIZ ANLATILMAZ YAŞANIR BENZERSİZ ÂNLAR…

Sonrasında İzmir’deki program için oradan ayrıldık. Program öncesi, İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Yahşi Bey, Mto İzmir Ekibinden Mehmet Adıgüzel Kertmen ve Can Karadeniz kardeşler bizi karşıladı. Hocamız ile Ömer Bey’in, derinliği ve hikmeti gözler önüne seren sohbetlerinde bulunmak “anlatılmaz yaşanır” cinsinde, çok değerliydi.

MTO İzmir Ekibinin organize ettiği konferansa geçtik. Hocamız, “Dert büyük” diyerek açtığı konuşmasında, modern dünyanın soğuk ve katı yüzünün ardında yatan anlam krizine işaret ediyordu. Batı medeniyetinin akılcılıkla örülü dünyasında ruhunu kaybedişini, Gazze’de tanık olunan trajedi üzerinden açıklıyordu. Merhametin, insanı diğer mahlûkattan ayıran temel bir değer olduğunu vurgulayarak, bu değerin yok oluşuna tanıklık etmenin acısını paylaşıyordu.

Hocamızın ifadelerinde, insanlığın ruhuna, değerlerine ve tarihin akışına dair derin bir tespit vardı. “Teslimiyet temsiliyeti getirir,” derken, insanın özündeki sadakat ve bağlılığın, bu toprakların maneviyatını taşıyan her bir fert için nasıl bir temsiliyet yükü taşıdığını hatırlatıyordu. Gerçekliğin sadece fiziksel değil, ruhani bir yansıması olduğuna işaret ederek, modern dünyadaki iç çatışmaların kökenine de ışık tutuyordu. Bu toprakların

bağrında yetişen nesillerin, geleceği inşa etmekle yükümlü olduklarını ifade ederken, Gazze’nin bir direnişin ve dirilişin metaforu olduğuna vurgu yapıyordu.

Konferansın ardından gerçekleşen leziz ve ruh dolu talebe buluşması ise, bilginin ötesinde, bir gönül birliği kurmanın anlamını açığa çıkarıyordu. Bu buluşmada, gençlerin içindeki ilim ve irfan sevgisi, köklere tutunarak yükselen bir neslin habercisi gibiydi. Her biri, bu toprakların derin manevî mirasını taşıyan bir nefer gibi, hakikati arayan gözlerle, geçmişin değerlerini geleceğe taşımaya niyetliydiler.

Talebe buluşmasının ardından İzmir’deki kardeşlerimizle kırk yıllık dost samimiyetiyle vedalaştık ve yola tekrar koyulduk; bu kez gecenin serinliği eşliğinde ilerliyorduk. Yol boyunca yaptığımız sohbetler, yaşadığımız anların üzerine inşa edilen birer mana köprüsü gibi, insanın içindeki derin boşlukları dolduruyordu. Yusuf Kaplan Hocamızın canlı yayını ise, bu yolculuğun ruhunu kâğıda dökercesine, düşünce ve his dünyamızı aydınlatan bir meşale gibi yolumuzu aydınlattı.

Geceyi ayrılık sapağında demli çaylarımızı yudumlayarak sonlandırdık. Bu yolculuk, bizlere sadece mekân değiştirmeyi değil, bir gönül yolculuğunu da tecrübe etmeyi öğretti. İçimizdeki dertlerin, hakikat arayışımızla harmanlandığı bu seyahatte, dostluğun, maneviyatın ve hakikate olan özlemin izlerini derinlemesine yaşadık.

Bu seyahatte birlikte olduğumuz Yusuf Kaplan Hocam, Muharrem Kartancı Hocam, Yusuf Karakuş, Şehmus Kızmas ve Yusuf Çalışkan’a şükranlarımı sunarken, bu yolculuğun manevî yükünü paylaşan tüm dostlara selam ediyorum. Rabbim, bizleri her daim bu yolun yoldaşı, hakikatin arayıcısı eylesin.

Amin.

#MTO
#Ege
#Yusuf Kaplan