
Çocuklarımızı kaybediyoruz…
Bir eğitim sistemimiz yok. Bize özgü, bizim medeniyetimizden beslenen özgün ve özgürleştirici bir eğitim sistemimiz yok maalesef.
Oysa her tarih yapmış toplumun kendine özgü bir eğitim sistemi vardır ve o eğitim sistemi medeniyet mefkûresi etrafında şekillenir.
Çıkılan bir yolculuğun Kur'ân'a ve Sünnet'e uygun olması, insanların yoldan çıkmasının ve yolculuğun istikamet üzere kemâl mertebelerini tırmanmasının önünü açar sonuna kadar.
MTO Azerbaycan temsilcisi Vuqar Azizov kardeşim, MTO'yla çıktığımız yolculuğun Kur’ânî ve Nebevî temellerini belirginleştiriyor. İslâmî köklerden beslenen çağdaş Türk tefekkürüne ve eğitim felsefesine çığır açıcı bir katkıda bulunuyor.
Zihin açıcı okumalar…
***
Bu kırılma zamanında, kurulmanın başlangıcını üzerine götürdü MTO.
Aynen Nizamiye gibi, günü kurtarmaya odaklanmadı. İslam medeniyetinin varisi oldu. Onu geleceğe taşımaya ahd etti. Ve besmele dedi, Fâtiha ile yola koyuldu. Fâtiha’da MTO’nun izlerini okuyarak yola koyulmak gerekir.
Bu, yeni bir geleceğe geçmişi ve geleceğin hayati şifrelerini kendinde buluşturan bir Fâtiha’dır.
Burada ilimle yola çıkılır.
Ayetin başlangıcının besmele olduğu gibi. Be’nin altındaki nokta, Hz. Ali’nin deyimiyle “tek nokta” olan ilmin vahdet tecellisidir. Sonra be’nin diğer kısmı semaya doğru açılır. İlahi esmâları semadan iki kanatla âleme yansıtır: Rahman ve Rahîm kanadıyla. Birisi Celali, diğeri Cemali kanattır.
Bu tecelli, ilim noktasından yola çıkar ve âleme uzanır.
İşte, Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun çıkış noktası “ilim”dir.
İlimle başlayan yolculuk “kitap”la sürer. Esmâ denizinden semâ ederek gelen ilmin, hakikat ilminin... Kuru bilginin değil, bil’ginin kaynağıyla bul’uşmanın ve onda fânî ol’manın talibidir. Kitap, bu yolun başlangıcıdır. Bu, tohum safhasıdır.
İlim tohumu, ilahi rahmet toprağına düşer.
MTO’nun doğuşu da bu nokta gibidir: ilim, rahmetin eliyle hayata sızar.
Bu aşama Kitap’la özdeştir.
Kitap, ilmin toplandığı ve varlığa açıldığı yerdir.
Bu tecelli bizi surenin ikinci ayetine götürür:
İlimden maksat nedir?
İlmi nereden alacağız?
İlmin kökü neresidir?
İkinci ayet bizi ontolojik zemine ve kaynağa götürür.
Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun çıkış noktası burasıdır.
Bu ayet, hem tarihî hem ilmî olarak kaynağı gösterir. Ama nasıl?
“Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn.”
İnsanın yaratılış gayesi, kendi hakikatinin kemaline ulaşarak Hakk’ı hakkıyla bilmek ve kulluğunu yapmaktır. Hamd makamı, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin “Mahmud” makamıdır. Âlemin yaratılış kaynağı, Muhammedî Nur’dur. Burası ontolojik derinliktir.
Âlemin yaratılış kaynağı, Rahman ve Rahîm esmâlarının tecellîgâhıdır.
İlim olarak hayatı doğurur.
Bir çevre düşünelim ki, merkezi Rahîm’dir.
Ondan doğar, ondan tecelli eder âlem.
Ve ona doğru şekillenir hayat, ona doğru akar yaratılış.
Rahîm – merkezdir.
Rahman – o merkezin çevresinde şekillenen çevrenin büyümesidir.
Hamd makamı – Rahîm merkezinden Rabb ismi tecellisinde terbiye olunarak şekillenen âlemin zuhur mahallidir.
Çevre ile merkezin arası dolunca çevre “daire”ye dönüşür.
Bu daire kavramı, ilahi iradenin yansımasıdır.
İşte, Cemali tecelli Rahîm’den Celali tecelliyi doğurur.
Ondan, rahmet olan Allah’ın yaratışı ortaya çıkar.
Ve Hamd makamı, Rahman ve Rahîm’in kaynağıdır.
Devamında gelen ayet Er-Rahmânir-Rahîm, İlahi Tecellinin Fenomenolojisi olarak karşımıza çıkar.
Burada ilahi rahmet ikinci kez tecelli eder.
Bu tekrar, dairesel varlık düzenini işaret eder.
Merkezde Rahîm (öz rahmet), çevrede Rahman (kuşatan rahmet) vardır.
Bu iki isim birlikte, varlık dairesini tamamlar.
Artık hakikat, varlıkta görünür hâle gelir.
İlmin içsel hakikati, varlıkta fenomen olarak tecelli eder.
Bu, iradenin sahneye çıkmasıdır.
MTO açısından bu, ilmin irfana dönüşmesidir.
İnsan artık sadece bilen değil, bilenin bildiğini yaşayan hâline gelir.
İrfan, bilgiyi hayata taşıyan merhamet bilincidir.
Hamd makamından tecelli eden Rahman ve Rahîm esmâları, irade ile âlemi ilim zemininde Rabb isminin terbiyesiyle ortaya çıkarır.
Muhammedî Nur bu âlemde tecelli eder.
MTO, “ilim” dediğinde kaynağını buradan alır.
Sadece görünür olan fenomenolojik görsellerden değil, onların da ait olduğu ontolojik derinlikten.
Yaratılış, semâ edercesine yine esmâ denizine doğru yol alır.
Bakara Suresi 156. ayetin tecellisi olan “Hepimiz O’na aitiz, dönüşümüz de O’nadır” anlayışı tam da buradan kaynaklanır.
“Kitap” burada “Mizan” ile buluşur.
Bu aşama da Mizan’ın açılımıdır.
Çünkü Mizan, irade ve rahmetin dengede tezahür ettiği noktadır.
Mâliki Yevmiddîn – Hadid’in Tecellisi ve Ontolojik Adalet
“Din gününün sahibi.”
Bu ayet, ilahi adaletin hüküm sürdüğü ontolojik sabitleme noktasıdır.
Burada, Kitap ve Mizan’ın tamamlayıcısı olan Hadid (demir) devreye girer.
Kur’an’da “hadid” sadece madde değil, adalet, kudret ve dirayet sembolüdür.
İlmin ve hikmetin adaletle birleştiği yerde medeniyet kemale erer.
İlahi düzenin görünür olduğu “din günü”, hakikatin tüm yönleriyle açığa çıktığı andır.
MTO açısından bu, meyve safhasıdır.
İlim ve irfan, adaletin kudretiyle toplumsal forma dönüşür.
Yani medeniyet olur.
Bu aşama Hadid’dir: kudret, dirayet ve adaletle yoğrulmuş medeniyet demiri.
Ontolojik zemin olan Elhamdülillah derinliği burada epistemolojik düzlemde tecelli eder.
Din günü, hakikat anının tecelli ederek ilim ve irfandan sonra hikmet boyutunda ortaya çıkarak âlemi kucaklayan safhadır.
Melik — Melekûtî âlemden esen rüzgarın mülk âleminde ortaya çıkışıdır.
MTO, tam da bunu yapmaya aday bir ekoldür:
Mülk âlemine taliptir, ama melekûtî âlem adına.
Tüm âlemlerin, tüm günlerin Meliki adına.
Buraya kadar ayetlerin MTO nezdinde Yusuf Kaplan hocamızın cümlesiyle şöyle özetlenebilir:
“Köklere inemezseniz, göklere yükselemezsiniz.”
Kökler, tarihimizin kronolojik bilgisi değil, onun da bağlandığı anlam dünyasıdır.
Köklere bilgi zemininde değil, irfanî zeminde inmek gerekir.
İslam medeniyeti, epistemik değil; irfanî temelinden koparılmış, düşünce melekeleri yok olmuş, melekûtî âlemden sıyrılarak yatay eksene hapsolmuş ve böylece tarih sahnesinden çekilmiştir.
Bu sebeple bu ayetlerin MTO nezdinde söylediği şey şudur:
Kendimizi, kendi hakikatimizle inşa etmemiz gerekiyor.
Bunun için de sadece bilen değil, kökleri bulan ve köklerin aslında göklerle aynı yerde olduğunu fark eden olmamız gerekir.
Köklerimizde de bu böyle olmuştur.
Gazâlî, 11 yıllık inzivadan sonra ilimleri “ihya” eden eserini ortaya koydu.
İbn Arabî, keşfin dilinde ontolojik zemini sağlam bir temele oturttu.
Mevlânâ ise Şems’in kıvılcımıyla aşkı buldu.
Kendi hakikatinden Mesnevî’yi besledi — bir müzik gibi, sanat diliyle zihinlere dokundu.
Yeni bir dil oluşturdu.
Bu dil, altı asırlık Osmanlı medeniyetinin omurgası oldu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.