"Asrın felaketi" olarak nitelenen Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki 10 ili etkileyen depremler, Kırıkhan ilçesi Alaybeyli köyünde, Antakya Haçlı Prensliği'nin önemli kalelerinden Darb-ı Sak Kalesi ile buradaki Bayezid-i Bistami Türbesi'ni de vurdu. Batıda kayaların tıraşlanması ile oluşturulan, kuzeyde de sur duvarı ile sınırlanmış alanda birbirine kapı ile bağlanan, dikdörtgen planlı, beşik tonozlu dört mekandan oluşan türbenin yolları, kaleden düşen taşlarla kapandı. Yakın zamanda restore edilen türbenin giriş kapısı ve kitabesi de taşların altında kaldı. Türbenin içerisinde yer alan çilehane ve sandukalar ise zarar görmedi. Darb-ı Sak Kalesi'nin etrafında bulanan tarihi kemerlerin ise bir kısmının yıkıldığı görüldü.
Bâyezid-i Bistâmî ya da Ebu Yezid Tayfur bin İsa bin Sürûşân, İranlı mutasavvıf.
Günümüzde İran'ın Semnan Eyaleti'nde bulunan Bistam şehrinde 804 yılında doğmuştur. Künyesi, Ebû Yezîd'dir. İsmi Tayfûr, babasının adı Îsâ'dır. Kabri yine Bistam'da bulunmaktadır. Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde de bir türbesi bulunmaktadır. Dedesi İslâmiyeti sonradan kabul etmiş olan bir Zerdüşt idi. Dedesinin Adem, Tayfur ve Ali isminde üç oğlu vardı. Hepsi de zühd (zâhid) hayâtı yaşamayı seçmiş kişiler olarak tanınıyorlardı. Bayezid, Tayfur'un oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunun çoğunu evde ve camiide tek başına geçirmekteydi. Yalnız bir yaşantısı olmasına rağmen evine sık sık Sufilik üzerinde tartışmak maksadıyla ziyaretçileri kabul etmekteydi. Allah ile başbaşa kalmak amacıyla tüm Dünyevî arzularını terk etmiş (Melamilik-Kalenderîlik) bir şekilde zühd hayatı sürdürmekteydi.
Kendisinden önce sufilik sadece "sofuluk" ve "itaat" üzerine dayanmaktaydı. İlâhî Aşk’ın sufiliğe kazandırılması onun sâyesinde gerçekleşti. On İki İmamlardan olan Musa el-Kâzım ile Ali er-Rıza'ya karşı sâmimîyyet ve muhabbet beslemekteydi. Ali er-Rıza tarafından talebeliğe kabul edildi. 874/878 tarihinde vefât ettiğinden, aynı devirde yaşamış olduğu İmam Muhammed el-Takî‘yyî’l Cevâd (ö.835 CE), İmam Ali Naki (ö.868 CE) ve İmam Hasan el-Askerî (ö.874 CE) ile de muhtemelen tanışmıştı. On İki İmâmlara karşı beslenen saygı ve sevginin kendisinden sonra gelen Ebû’l Hassan Harakânî, Hace Abdullah el-Ensari ve Ebû’l Kâsım Gûrganî gibi halefleri sayesinde muhafaza edilmesinde de etkin payının olduğunu bu şâhsiyetlerin yaptırmış oldukları ibâdethanelerde On İki İmamların isimlerinin de yazılmış olmasından anlaşılmaktadır.
Torunlarından İsa ve Musa, İran Horasanı'ndan Anadolu'ya göç etmişlerdir. İlk önceleri Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde ikamet etmişler, sonraları kendilerine verilen vazife gereği Anadolu'nun iç taraflarına göç etmek istemişler ve Kırıkhan'dan iki kardeş ayrılmışlardır. Kırıkhan halkı kardeşlerin gitmelerini istemedikleri için kardeşlerden İsa'yı orada şehit etmişlerdir. Şeyh İsa Türbesi Kırıkhan'ın Alabeyli Köyünün kuzeyinde, ilçe merkezine dört kilometre uzaklıkta bir tepe üzerindedir. Diğer kardeş (Şeyh Musa) Tokat'ın, Zile ilçesine gelerek burada irşadına devam etmiştir, burada yatmaktadır ve torunlarının Zile'de yaşamakta olduğu kanısı yaygındır.
Bayezid-i Bestami ve Mustafa Şevki Paşa'nın türbesi, Hatay'da Kırıkhan-Hassa yolunun Alabeyli Köyünün kuzey tarafında küçük bir tepe üzerinde Darb-ı Sak Kalesi içindedir. Halk arasında Beyazıbesten (Şeyh Ethem Çelebi Camii) adı ile bilinen ziyaret yeri, Zile merkezinde Ali Kadı Mahallesi'nde olup çevre halkı tarafından baş ve göz ağrıları ile çeşitli dilekler için ziyaret edilen yerlerdendir. Zile'de Şeyh Ethem Çelebi Camii'nde bulunan Peygamber Muhammed'in mübarek hırka-ı şerifleri, Veysel Karani'den Bâyezid-î Bistâmî'ye geçmişti. 17 Eylül 1944 tarihinde ise Ankara Etnografya Müzesi'ne intikal etmiştir.