Rüzgar enerjisi, rüzgarı oluşturan hava akımının sahip olduğu hareket enerjisidir. Doğal, yenilenebilir, temiz ve sonsuz bir güç olan rüzgar enerjisinin kaynağı güneştir. Güneş radyasyonunun yer yüzeyini farklı ısıtmasından kaynaklanan rüzgar, yer yüzeyinin farklı ısınması, havanın sıcaklığının, neminin ve basıncının farklı olmasına, bu farklı basınç da havanın hareketine neden olur. Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 2'si kadarı rüzgar enerjisine çevrilir.
Fosil yakıta dayalı enerji kullanımı eko sistemi etkiliyor. Gıda, temiz su, balık kaynaklarımız giderek azalıyor. Günümüzde yaşadığımız hava değişimleri neredeyse dört mevsimi ikiye indirmiş durumda. İnsani taleplerimizi karşılarken gezegenimizi hızla kirletiyoruz. Sürdürülebilir bir yaşam için sera gazı etkisi yapan gazları azaltmamız gerektiğini tüm açıklığı ile görüyoruz. Küresel ısınmaya bağlı olarak iki derecelik bir artış olduğunu biliyoruz. Bu artış bölgesel olarak iklimleri değiştirmeye, doğal afetleri arttırmaya başladı. İklim uzmanları bu yüzyıl içinde iklim felaketi yaşanmaması için önümüzdeki 30-40 yıl içinde sera gazlarının sıfıra indirilmesi gerektiği konusunda birleşiyor.
Haziran ayındaki 710 MW’lık rüzgar ihalesi ve 27 Temmuz’da başvuruları alınıp, 3 ağustos’ta yarışması gerçekleştirilen bin MW’lık YEKA projesinin ardından açıklama yapan Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Serdar Ataseven, enerjisinin yüzde 70’ini yurt dışından satın alan bir ülke için temiz ve yerli bir kaynak olan rüzgarın hızla yaygınlaşmasına sebep olacak gelişmelerden dolayı duydukları memnuniyeti ifade etti.
Sektörün ve rüzgara bağlı yan sektörlerin gelişmesini hızlandıracak bu projelerin hayata geçmesi ve bununla birlikte devam eden diğer santrallerin gelecekte Türkiye’yi rüzgarda iyi bir konuma ulaştıracağını belirten Ataseven, “Karbon salınımı olmayan, atık bırakmayan, su kaynaklarına zarar vermeyen, toprak üzerinde olumsuz hiçbir etkisi olmayan çevreci bir enerji kaynağının dünyanın geleceği için önemli bir çıkış noktası olarak gördüklerini söyledi.
Ayrıca yerli ve kaynağına para ödemediğimiz bir enerji çeşidi olduğundan uzun vadede tüm ülkeler için oldukça ucuz bir yatırım aracı olduğundan bahseden Ataseven, her geçen yıl bakım ve işletim maliyetlerinin düştüğünü, tükenme ve zamanla fiyatının artma riskinin olmadığını, her geçen yıl kurulum maliyetlerinin azalmasından ötürü de gittikçe yaygınlaştığını hatırlattı.
Rüzgar potansiyelimizin Avrupa’ya göre yüzde 20-25 oranında daha fazla verime sahip olduğunun da altını çizen Ataseven, "2017 yılının ilk altı ayında 377 MW’lık bir santrali işletmeye alarak toplamda 6.483 MW’lık bir kurulu güce ulaştık. 2017 yılını da muhtemelen 6.800- 6.900 MW ile kapatırız. Önümüzdeki birkaç yıl rüzgarda tohum ekme dönemlerimiz olsa da 3-4 yıl sonra rüzgarda daha iyi konumda olacağız" şeklinde konuştu.
Dünya'da yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi giderek artıyor. Küresel ısınma tehlikesi ve fosil yakıtlarının tükenme endişesi, kapasite sorunu yenilenebilir enerjide yatırım ve teknoloji atağını beraberinde getirdi. Küresel piyasalarda ihtiyaç duyulan büyümenin, dinamosu olan enerji yatırımları alternatif enerji kaynaklarına olan önemi de ortaya koyuyor. Asya'da yükselen ekonomisiyle dikkatleri çeken Çin, rüzgar enerjisi alanındaki yatırımların lideri konumunda. Sadece 2014 yılında 100 milyar dolarlık RES yatırımı yaptığı düşünülürse Çin’in bu alanda ne kadar ileride olduğu değerlendirilebilir.
Dünyada rüzgar enerji yatırımları yükseliş trendini sürdürüyor. 2001 yılında 23 bin MW olan RES yatırımları 2016 yılında 486 bin MW seviyesine kadar çıkmış durumda.
Avrupa’ya baktığımızda 2017 yılının ilk yarısında, Almanya (2.2 GW), İngiltere (1.2 GW) ve Fransa (492 MW) başta olmak üzere toplamda 4.8 GW kara rüzgar kapasitesi hayata geçti.
Türkiye ise 2017 yılının ilk yarısında gerçekleştirdiği (377,85MW’lık) rüzgar kapasitesi ile bu yıl Avrupa’da dördüncü sırada yer aldı. Avrupa’da yatırımlar, 2016'da aynı dönemde kaydedilen 14 milyar avroluk rekor seviyeden gerilemesine rağmen, 5,4 milyar avro onshore ve 2,9 milyar avro offshore olmak üzere yılın ilk yarısında toplamda 8,3 milyar avroluk finansman gerçekleşti.
Rüzgarın elektrik üretimi içindeki payı her geçen yıl artıyor. Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'nin 10 bin MW deniz üstünde, 38 bin MW karada olmak üzere toplam 48 bin MW’lık tekno ekonomik rüzgar potansiyeli var.
Günümüz teknolojisinde bu rakam revize edilirse daha fazla bile çıkabileceği belirtiliyor. 2017 itibariyle rüzgarın elektrik üretimi içindeki payı yüzde 8'e çıktı. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği'nin (TÜREB) açıkladığı rüzgar istatistik raporuna göre bu yılın ilk altı ayında 377 MW'lık yeni santral devreye alındı. Toplam kurulu güç 6.483 MW'a ulaştı.
Raporda geçen yıl 6.106 MW olan kurulu gücün 2017 yılında gerçekleştirilen 377 MW’lık santral ile 6.483 MW'a ulaştığı bildirildi.
Türkiye 2016 yılında gerçekleştirdiği 1.387 MW’lık kurulu güç ile Avrupa’da rüzgar sektöründe ilk üç arasına girmişti ve Dünyada ise yedinci sırada yer almıştı. 2017 yılının ilk yarısında bu yükseliş hız kesti. Buna rağmen ilk altı ayda gerçekleşen rüzgar yatırımlarıyla 398 milyon dolar civarında enerji ithalatının önüne geçilmiş oldu. 440 bin haneye daha rüzgar sayesinde elektrik ulaştırılmış oldu. Toplamda 7,5 milyon hanenin elektriği rüzgardan karşılandı.
SolPEG Türkiye Koordinatörü C. Can Tutaşı, ülkemizin gelişmesi ile birlikte ihtiyaç duyduğu enerjinin üretilebilmesi, enerji arz güvenliği kavramını beraberinde getirdiğini vurgulayarak, "Bu kapsamda çeşitlendirilmiş çevre dostu teknolojilerle üretilen temiz enerjiye duyulan ihtiyaç artmakta, bu sayede yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik eldesinde kullanımı önem kazanmaktadır. Geçmişte alternatif olarak adlandırılan bu kaynaklar bugün gereksinim haline gelip, ülkelerin enerji politikalarında büyük rol oynamaktadır" açıklamasında bulundu.
Tutaşı, 1998'de 8,7 MW olan rüzgar kurulu gücü Temmuz 2017 sonu itibariyle 6,5 GW'a ulaşmış olup, Türkiye’nin Temmuz sonu itibariyle 80 GW seviyelerine ulaşmış toplam kurulu gücünün yaklaşık yüzde 8'ini oluşturduğunu ifade etti.
Son 5 yıllık veriler göz önünde bulundurulduğunda, her yıl bir önceki yıla göre ortalama yüzde 27,5 artışla güçlü ivme yakalanmış ve bu ivmelenmenin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi öngörüleceğini ifade eden Tutaşı, "Bu devamlılığın en büyük göstergesi 2017 yılıdır. Rüzgar enerjisi sektörü için önemi büyük olan 2017 yılında gerçekleştirilen yarışmalar sonucu 710 MW lisans yatırımcılara tahsis edilmiş ve 3 Ağustos’ta da rüzgar enerjisi için ilk YEKA yarışması sonuçlandırılmıştır. Bu yarışma ile 1000 MW’lık pazarın önü açılmıştır" dedi.
Yenilenebilir enerjide mevcut durumun değerlendirmesi yapılırken sadece kurulu güce bakmak yeterli olmadığını vurgulayan Tutaşı, "Kurulu gücün yanı sıra, incelenen kaynaktan elde edilen elektrik enerjisinin, toplam ihtiyaç duyulan elektriğin üretimindeki payı da göz önünde bulundurulmalıdır. 2017 Mayıs ayı verilerine göre üretilen enerjinin yüzde 5,67’si rüzgardan sağlanarak, Mayıs 2016 değeri olan yüzde 4,29'luk oranı geride bırakmıştır" açıklamasında bulundu.
YEKA’nın kurulu güce katkısı kadar, yabancı konsorsiyumlarla birlikte kazandıracağı bilgi birikimi, tecrübe, istihdam ve AR-GE faaliyetleri de unutulmaması gerektiğini ifade eden SolPEG Türkiye Koordinatörü C. Can Tutaşı, "Bilgi aktarımı ile sektörün geleceğinin güçlendirilmesine katkı sağlanırken pazara paydaş olacak farklı meslek gruplarına kısa ve uzun vadede istihdam imkanı sunmaktadır. Bu denli büyük ve yoğun kapsamla tahsisin gerçekleştirilmesi uluslar arası medyada büyük yankı bulmuş, bu sayede ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına verdiği önem bir kez daha gösterilirken global tüm pazar oyuncularının da Türkiye pazarına olan ilgisini arttırmıştır. Bu durumu yerli firmalarla ortak bir şekilde sürece dahil olan, uluslar arası pazarda önemli birer sektör paydaşı olarak görev alan yabancı firmaların yarışmalardaki istekliliğinden anlamak mümkün" ifadelerini kullandı.
Tutaşı, "Bu değer mevcutta YEKDEM kapsamında 7,3 ABD Dolar-cent/kWh’in neredeyse yarısıdır. Bu rakamlara benzer oranlamayı bundan kısa bir süre önce gerçekleştirilen güneş enerjisi YEKA ihalesinde de görmüştük. YEKDEM kapsamında 13,3 ABD Dolar-cent/kWh olan birim fiyat yarışma sonucunda 6,99 ABD Dolar-cent/kWh seviyesine düşmüştür. YEKA fiyatlandırmasında dikkat çeken diğer önemli husus ise YEKDEM kapsamındaki 10 yıllık alım garantisi süresinin 15 yıla çıkmış olmasıdır. Fiyatların düşüşünün değerlendirilmesi sırasında yarışma başlangıç tavan fiyatlarının da rüzgar için 7,00 ABD Dolar-cent/kWh, güneş için 8,00 ABD Dolar-cent/kWh olduğu unutulmamalıdır" dedi.
Tutaşı, "Hidroelektrik santrallerle başlayan elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı sürecini rüzgar izlemiş bugün ise güneş, jeotermal ve biyokütle gibi kaynaklar desteklemiştir. Benzer şekilde gelecek için, bugün gereksinim haline gelmiş bu kaynakları destekleyecek elektrik üretimi çalışmaları önemini korumaktadır" açıklamasında bulundu.
Yatırımcılar arasında Dost Enerji geçen yıl yaptığı 115 MW’lık kurulu gücünü en fazla arttıran isim oldu.
2017 Haziran sonu itibariyle kurulu gücünü 184 MW’a çıkardı. İşletmedeki rüzgar enerjisi santrallerinin kurulu güç bakımından yüzde 39.88’i Ege bölgesinde, yüzde 34.57'si Marmara'da, yüzde 13.71'i Akdeniz'de ve yüzde 8.30'u İç Anadolu Bölgesinde bulunuyor.
Karadeniz'de yüzde 2.85'MW'lık bir yatırım hayata geçti. Güneydoğu Anadolu yatırımları yüzde 0.69 MW düzeyinde ilerliyor. Şimdilik Doğu Anadolu Bölgesinde işletmede bir santral bulunmuyor.
İşletmede olan santrallerde İllere göre sıralamaya bakıldığında, 1.333 MW ile İzmir ilk sırada yer alıyor. Balıkesir 1069 MW, Manisa 650 MW, Hatay 364 MW ve Çanakkale 316 MW ile en fazla rüzgar santralinin bulunduğu iller arasında. Rüzgar Kurulu gücünün yüzde 60'a yakın kısmı bu beş il içinde bulunuyor.
Bakanlıkta yapılan ihalenin komisyon başkanlığını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Alparslan Bayraktar yaptı.
Medeniyet Üniversitesi'nden Prof. Dr. Murat Taşdemir, enerjinin ekonomik büyümenin dolayısıyla maddi refahın en önemli girdisi olduğunu ifade ederek, "Bu girdiyi en temiz, ucuz ve yerli kaynaklarla üretmek bütün ülkelerin en önemli hedefi haline gelmiş durumda. Küresel ısınma tehlikesinin boyutları her geçen gün daha iyi ortaya çıkarken enerjinin çevreye en az zarar verecek şekilde üretilmesi den önem kazanıyor. Bu nedenle petrol, kömür, doğal gaz gibi, karbondioksit emisyonu ile küresel ısınmaya yol açan fosil yakıtlar yerine güneş, rüzgar ve su gibi "yenilenebilir" enerji kaynaklarına doğru bir yönelim söz konusudur" açıklamasında bulundu.
"İhale koşullarına bakıldığında birkaç önemli husus dikkat çekmektedir" diyen Taşdemir, "İhale şartnamesi yatırımların en az yüzde 65 yerli girdi kullanması, yüzde 80 yerli mühendis çalıştırılması, 10 yıl boyunca ar-ge faaliyetlerinin sürdürülmesi ve her yıl ar-ge için 5 milyon dolar tahsis edilmesi gibi çarpıcı koşullar içermektedir. Bu koşullar ihalenin uzun dönemli getirilerinin kısa dönemli getirilerinden çok daha fazla olacağını göstermektedir" dedi.
YEKA ihalesinin Türkiye’nin enerji piyasasına kısa dönemdeki katkısına rakamlar düzeyinde açıklayan Taşdemir, "TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.) verilerine göre 2017 yılı Haziran ayı sonu itibariyle Türkiye’deki toplam elektrik üretim kurulu gücü 80 bin 343 MW. Bu kurulu gücün sadece yüzde 7,6’sı rüzgar enerji santrallerinden oluşuyor. Her ne kadar bu oran birçok Avrupa ülkesine yakın olsa da, alınması gereken çok mesafe vardır. Rüzgar enerjisi alanındaki yatırımların lideri Çin’dir. Sadece 2014 yılında 100 milyar dolarlık RES yatırımı yaptığı düşünülürse Çin’in bu alanda ne kadar ileride olduğu değerlendirilebilir. YEKA ihalesini alan ortaklığın en önemli üyesi Siemens firmasının kaynak ülkesi Almanya rüzgar enerjisi alanında iddialı ülkelerden biridir. Almanya toplam enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 44'ünü rüzgar enerjisinden sağlamaktadır. Görüldüğü gibi Türkiye'nin hızla bu temiz enerji kaynağından çok daha etkin kullanılmasını sağlayacak yatırımları yapması gerekmektedir. YEKA ihalesi ile gelecek yatırım bittiğinde mevcut kurulu güçte 1000 MW artış meydana gelecektir. Bu ise mevcut rüzgâr enerjisi kurulu gücünde yüzde 16’lık bir artış anlamına gelmektedir" açıklamalarında bulundu.
Taşdemir, "İhale sonucunda gerçekleşecek yatırımların kısa dönemde başlıda iki olumlu etki beklenilebilir. Bunlardan ilki elektrik piyasasındaki etkisidir. Kurulacak RES’lerden elektrik alım fiyatı 0,0348 dolar gibi oldukça düşük bir fiyata sabitleneceği için elektrik piyasasını tüketici lehine etkileyecektir. İkinci kısa dönem etkisi ise ülkeye girecek 1 milyar dolar civarındaki doğrudan yabancı sermayenin cari açığı azaltmasıdır. 2016 yılında Türkiye’ye giren toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının 12 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde bu önemli bir rakamdır. Bununla birlikte cari açığa asıl olumlu katkı uzun dönemde gerçekleşecektir" dedi.
Rüzgar enerji santralleri kurulu gücündeki bu artışın yıllık 3-4 bin GWh elektrik üretimine karşılık geleceği düşünülmektedir" diyen Murat Taşdemir, "2016 yılında toplam yaklaşık 273 bin GWh elektrik üretildiği düşünüldüğünde, kısa vadede bu üretim artışı oldukça cüz’i kalmaktadır. Sadece rüzgar enerji santrallerinde üretilen elektrik göz önüne alındığında ise bu rakam yaklaşık yüzde 50 üretim artışına tekabül etmektedir. Bununla birlikte ihalenin uzun dönemli sonuçları çok daha önemlidir" ifadelerini kullandı.
Taşdemir, "İhale sonucunda gerçekleşecek yatırımların başlıca uzun dönemli etkileri küresel ısınmaya yol açan karbondioksit salınımının azalması, teknoloji transferi, nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi, sektörün rekabet gücünün artması ve yapısal cari açığın azalması olarak özetlenebilir. Bütün bu olumlu etkilerin ortaya çıkması YEKA ihalesi ile gerçekleştirilecek yatırımların yenilenebilir enerji sektöründeki taşma etkisinden kaynaklanmaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının iki temel avantajı söz konusudur. Bu yatırımlar sıcak para gibi hızla ülkeden çıkamazlar ve genellikle teknoloji transferinin en önemli araçlarıdır. YEKA ihalesi bu konuda sıradan bir doğrudan yabancı sermaye yatırımından çok daha ileridedir" açıklamalarında bulundu.
Halihazırda toplam elektrik üretimimizin yüzde 69,14'ü büyük kısmı ithal edilen doğalgaz ve kömür gibi çevreye zararlı fosil kaynaklardan üretildiğini ifade eden Taşdemir, "YEKA ihalesi ile hız kazanacak olan yenilenebilir enerji yatırımlarının bu oranı daha da azaltması beklenebilir. Böylelikle en önemli sera gazı kaynağı olan enerji üretimi sektöründeki karbondioksit salınımı önemli ölçüde azalacaktır. Fosil yakıt kullanan elektrik santrallerinin ortaya çıkardığı çeşitli diğer çevresel zararlarında bu şekilde azaltılması mümkün olacaktır" dedi.
Kanaatimce bu ihalenin en önemli özelliği yüzde 65 yerli girdi ve yüzde 80 yerli mühendis kullanılması koşulunu içeriyor olmasıdır" diyen Taşdemir, "Gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sitesinde, gerek çeşitli medya organlarında son YEKA ihalesinin istihdam potansiyeline dikkat çekilmektedir. Bakanlığın afişinde 3750 kişilik istihdam tahmini yer almaktadır. Bu tahmin çeşitli çalışmalarda elde edilen tahminlerin biraz yukarısında görünüyor. Bu projelerde kullanılacak teknoloji ve organizasyon tercihlerine bağlı olarak farklı tahminler yapılması mümkündür. Benim bu konuda ulaşabildiğim çalışmalara göre en iyi tahminler MW kurulu güç başına en iyi olasılıkla 2,8 istihdam oranı vermektedir. Bu da söz konusu 1000 MW RES gerçekleştiğinde kısa dönemde 2800 civarında bir istihdama karşılık gelmektedir. Fakat yüzde 65 yerli girdi kullanımının ilgili sektörlerde gerçekleştireceği istihdam artışı bu rakamın dışındadır. Yine de yatırımın kısa dönemli katkılarından biri olarak bu da azımsanacak bir rakam değildir. Fakat burada önemli olanın istihdamın niteliği olduğunun altını çizmek gerekiyor. Teknoloji transferi maalesef sadece makine ve teçhizatın ülkeye getirilmesi ile gerçekleşemiyor. Bunun yanında söz konusu teknolojiyi üretebilecek ve geliştirebilecek insan kaynağı gereklidir. Bu insan kaynağı ise iktisatçıların "yaparak öğrenme" dedikleri yöntemle yetişiyor. Söz konusu ihale şartları yenilenebilir enerji sektöründe nitelikli insan kaynağı yetiştirmenin en etkin mekanizmasına zemin oluşturmaktadır. Bu yatırımlarla geliştirilecek nitelikli insan kaynağı, yenilenebilir enerji sektörün gelişiminin ivme kazanmasına yol açacaktır. Bu şekilde yenilenebilir enerjinin toplam enerji üretimimizdeki payı hızla yükselecektir" açıklamasında bulundu.
RES teknolojisi halihazırda gelişmesini sürdüren bir alan olduğunu vurgulayan Taşdemir, "Bu alandaki yenilikler iki kulvarda gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki daha verimli rüzgar türbinlerinin yapılmasıdır. RES’lerin geri dönüş oranları fosil yakıt kullanan santrallere göre oldukça düşüktür. Dolayısıyla bu alanda alınacak çok mesafe olduğu görülüyor. RES teknolojisinin ilerlediği diğer alan ise bu santrallerin zaten çok düşük olan, kuş ölümleri, titreşim vb. çevresel etkilerinin daha da azaltılmasıdır. RES alanındaki ar-ge faaliyetlerinin boyutu ve niteliği sektörün büyüklüğü ve insan kaynağı ile doğrudan ilişkilidir. Dünyada hızla büyüyen bu sektörde rekabet ancak nitelikli insan kaynağı ve yüksek ar-ge yatırımları ile mümkündür. İhale şartnamesindeki ar-ge faaliyetlerine her yıl 5 milyon dolar ayrılması ve 10 yıl boyunca ar-ge faaliyeti gerçekleştirilmesi koşullarının bu doğrultuda hayati derecede önemli olduğu kanaatindeyim. Burada ar-ge faaliyetlerinin önemli taşma etkisinin olacağı ve bu sayede birçok farklı alandaki ar-ge faaliyetlerine katkıda bulunacağı da gözden uzak tutulmamalıdır. Yenilenebilir enerji gibi öncü sektörlerde firmaların uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü ar-ge faaliyetlerinin belirlediği unutulmamalıdır. Bu anlamda söz konusu ar-ge faaliyetleri yerli firmaların uluslararası piyasalardaki rekabetlerine olumlu katkı sağlayacaktır" ifadelerini kullandı.
Küresel finans sistemin son dönemdeki en önemli gündem maddelerinden biri de yenilenebilir enerji kaynakları ve yatırım imkanları. Türkiye’de gerçekleşen YEKA ihalesinin finans sektörünün ilgisini çektiğini ifade etmek gerekiyor.
Uzmanlara göre YEKA, finans ile doğrudan bağlantılı konular arasında değerlendiriliyor. Bazı uzmanlara göre de bir finansal istikrar başlığı şeklinde ele alınması gerekiyor.
Ziraat Bankası Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz, YEKA'nın finans sektörüne olası etkileri konusunda, iklim değişikliği gündemi nedeniyle, enerji, ulaştırma, tarım ve inşaat sektörlerinde yapısal değişimler ( Akıllı binalar, dijital tarım, enerji tasarrufu yüksek araçlar vb.) beklendiğini vurgulayarak, "Alternatif enerji kaynaklarının günlük kullanımda, hem hane-halkı hem de endüstriyel seviyede yaygınlaşması, enerji sektörünün yapısında ve sektörün finansmanında yeni bir döneme geçiş yapıldığını göstermekte" ifadelerini kullandı.
Artık küresel sigorta kuruluşları, şirketlerin risklerini ölçerken kullandıkları metrikler arasında finans dışı göstergelere yer verdiklerini vurgulayan Yılmaz, "Örneğin yönetişim gibi finans dışı performanslar şirketlerin risk profillerinde değerlendirilen girdiler arasında. Haliyle şirketlerin risk yapısındaki yeni bakış yatırımcılar için de önemli hale gelmekte. Böyle bir ortamda finans gücünü elinde tutan yatırımcılar enerji sektörünün yönü konusunda ciddi söz sahibi halindeler. Yatırımcıların da önemli ölçüde tercihi YEKA'dan yana seyrediyor. Finansörler ve kaynak sahipleri, YEKA'ların riskini almaya ve YEKA'lara finansman sağlamaya daha yatkın görünüyorlar. Çünkü gelecekte YEKA'ların ekonomide daha fazla paya sahip olacağı varsayılıyor" değerlendirmesinde bulundu.
Her bir MW rüzgar enerjisi yatırımı Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmada katkı sağlıyor. Biz ne kadar yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızdan elektrik üretirsek o oranda doğalgaz ithalatımız azalır ve dışarıya daha az para öder hale geliriz. Ayrıca rüzgar endüstrisinin gelişimi ile birlikte özellikle kanat ve kuledeki üretimlerden dolayı ihracata katkısı da büyük. Bu nedenle rüzgar sektörü ve rüzgar endüstrisi yatırımları ülkemiz için önem taşıyor.
Temiz bir dünya, ucuz enerji için her ülke enerji politikalarını yeniden gözden geçirmeye ve çevreci enerjilere yönelmeye başladı. Bu kapsamda ülkemizde de enerji politikaları yenilenebilir enerjiye doğru yön alıyor. Enerjinin daha verimli kullanılması için kampanyalar oluşturuluyor, halk bu konuda bilinçlendirilmeye çalışılıyor.
Unutulmamalıdır ki, Rüzgar enerjisi sektöründe yatırımların çoğalması demek, dışa bağımlılığımızın her geçen gün azalması, temiz bir çevre, ucuz bir enerji demek. Bir yandan enerjiyi verimli kullanma çabamızı devam ettirirken, diğer yandan yerli kaynaklarımızın kullanımının arttırılmasına çalışmalıyız. Böylece mevcut koşulları değiştirerek gelecek yıllarda yaşanabilir bir dünyayı çocuklarımıza bırakabiliriz.