Çin ve Hindistan sınırındaki egemenlik tartışmaları askeri gerilime dönüştü. Onlarca Hint ve Çin askerinin ölmesi ile sonuçlanan kriz sonrası, her iki ülkenin Himalaya Dağları'nın batısındaki Ladakh bölgesine çok sayıda mühimmat ve birlik sevk etmesi kaygıları da arttırdı.
Yeni Şafak'a değerlendirmelerde bulunan Güney Asya uzmanı Dr. Cengiz Topel Mermer, "Hindistan ve Çin arasındaki sınır anlaşmazlığı toprak temelinden çıktı, ancak sorunun tarihi bir zemini var. Sorunun temelinde, Çin İmparatorluğu, Rus Çarlığı ve İngiliz Hindistan’ı arasında 19. asırda Himalayalar’da yaşanan rekabet yatar. Bunların yanında yeni krizin ABD’nin Çin’e karşı başlattığı soğuk savaş ile net bir bağı var. 2000’li yılların başından itibaren ABD Çin’e karşı Hindistan’ı denge unsuru olarak görüyor ve her alanda destekliyor. Bu da Çin’ e karşı güvenlik endişesi taşıyan ve 1962 savaşında toprak kaybeden Hindistan’ı cesaretlendiriyor" ifadelerini kullandı.
"Bu kriz ABD'nin Çin'e yönelik baskı politikasının bir parçası mı yoksa gelişmelerden bağımsız mı?" sorusuna yanıt veren Topel, "Yeni krizin ABD’nin Çin’e karşı başlattığı soğuk savaş ile net bir bağı var. 2000’li yılların başından itibaren ABD Çin’e karşı Hindistan’ı denge unsuru olarak görüyor ve her alanda destekliyor. Bu da Çin’ e karşı güvenlik endişesi taşıyan ve 1962 savaşında toprak kaybeden Hindistan’ı cesaretlendiriyor. Nitekim son krizin altında; ABD’nin desteği ile hareket eden Hindistan’ın Ladak Bölgesi’nde başlattığı yol. inşa ve alt yapı geliştirme çalışmaları yatıyor" ifadelerini kullandı.
Çin ve Pakistan arasında güçlenen ilişkilerin bu askeri gerilimden bağımsız olmadığını vurgulayan Topel, şöyle devam etti:
"Çin ve Pakistan'ın ittifak ilişkisi her ikisi için de hayati önem taşıyor. Çin finansmanı ile 2002 yılında geliştirilmeye başlanan Pakistan’ın Belucistan Eyaleti sahilindeki Gwadar Limanı’nın, ÇPEK (Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru) Projesi ile Şincan Uygur Özerk Bölgesi başkenti Kaşgar’a uzanması iki ülkeye de ticari, idari, askeri vs birçok alanda büyük değer katarken Hindistan’ı da aksi yönde dezavantajlı kılıyor. Çin, 1962 savaşında işgal ettiği Ladak bölgesindeki Aksai Chin Çölü’nün yüksek noktalarında gözetleme noktaları inşa ederek, Pakistan-Şincan-Tibet bağlantı yollarını güvence altına alma noktasında taktik saha avantajı kazanmış durumda. Hindistan, Ladak Bölgesi’nde başlattığı yol. inşa ve alt yapı çalışmaları ile Çin ile Pakistan’ın fiziki irtibat kurduğu Karakurum Geçidi’ne ulaşım sağlamayı hedefliyor, Şimdiki krizin temeli de aslında bu. Son krizin başlangıcına yönelik detaylar ortaya çıktıkça; Hindistan’ın 1962 yılında yaşadığı kaybın zafiyetini gidermeye çalıştığı, ancak bunun Çin askerleri tarafından engellendiği anlaşılıyor."
Bunun yanında küresel gelişmeler de sorun üzerinde oldukça etkili. Pandemi mücadelesinde büyük can kayıpları yaşayan Batı dünyasının, pandeminin çıkışındaki rolü nedeniyle Çin’i baskı altına almaya başladığı bir dönemde çıkan Çin-Hint sınır krizi tesadüfî değil. Pandemi nedeniyle üzerine gelecek baskıyı gören Çin şimdiden önleyici tedbirler almaya çalışıyor. Çin, pandemi ile mücadelenin ilk safhasını başarı ile atlatmış durumdayken Hindistan’ın pandemi sürecinin ilk safhasını halen tamamlayamadığı ve süreci başarılı yürütemediğini de dikkate almak gerekir.
Pandemi sürecine iç ayrışma ve şiddet olaylarıyla giren Hint Yönetimi Müslümanları ötekileştirme politikasına devam ederken fay hatlarını ısıtmayı da sürdürüyor Keşmir’i yarı açık cezaevi halinde tutmaya devam eden Modi İktidarı Babri Mescid’in yerine yapılması planlanan Ram Tapınağı inşa sürecini de başlatmış durumda. Daha da ötesinde Hindistan, pandemi sürecinin yarattığı kırılganlıklara yeni hassasiyetler ekliyor. Modi ve BJP, Hindu milliyetçiliği idealinde yoluna devam ederken toplumsal muhalefeti güçlendirmeye hizmet ettiğinin de farkında görünmüyor.
Çin’in, daha önce iç güvenlik sorunu yaşadığı sorunlu bölgelerdeki Batı ve Hint istihbarat örgütlerinin rolünün farkında olduğunu düşünüyorum. ABD’nin ticaret savaşlarıyla başlattığı soğuk savaşın devam edeceği ve Hindistan’ın bu stratejide kilit rol üstleneceğinin bilincinde olan Çin, sıranın Tibet’e geleceğini de görüyor. Çin, bu bağlamda şimdiden Tibet hattını ve Pakistan bağını güçlendirmeye çalışıyor. Bu kriz sürecinde yaşanan gelişmelerden; Çin’in, Tibet sınırlarının delinmesi ve Tibet ayrılıkçılığının desteklenmesinde rol alması muhtemel bir Hint Sınır Yolu projesine izin vermemeye kararlı olduğunu anlamak mümkün. Hindistan’ın, ABD desteğini arkasına alarak, kendisinin çevrelenmesi stratejisinin alt yapısını hazırlamaya çalıştığını düşünen Çin; Ladak Bölgesi başta olmak üzere, Himalayalar’da taviz vermeyeceğinin mesajını veriyor. Pakistan’daki ekonomik yatırımları da düşünüldüğünde; Çin, bu bağlantıdaki taktik saha avantajlarını zaafa uğratabilecek Hint adımlarına müsaade etmemekte kararlı olduğu görünüyor.
Çin, Batı Sektörü’nde (Ladak Bölgesi) kendisi inisiyatif alarak gelişmeleri yönlendirirken Orta Sektör’de Nepal’i de olaylara dahil ediyor. Çin’in Nepal’i de bu krize dâhil etmesi ve Nepal üzerinden mesajlar vermesi önemli. Zira Çin, Hindistan’ın sorun alanını genişletmenin yanı sıra Hindistan’a askeri alandaki zayıf noktalarını da hatırlatıyor. Büyük bir bölümü tropik bir coğrafyada yaşayan Hint insanının, Himalayalar’ın sert coğrafyasında bırakın askeri hizmet yapmayı yaşaması bile çok zordur. Bu nedenle Hint Ordusu bu coğrafyada Nepal kökenli askerleri (Gurkhalar) ve ayrılıkçılık sorunlarının hala canlı olduğu Kuzeydoğu eyaletlerinden askerleri kullanır. Çin Hindistan’a, bu askerlerin kimlikleri üzerinden bölgenin hassas yapısını hatırlatırken, vekiller üzerinden yeni sorunlar çıkarabileceği mesajı veriyor."
İki ülkenin yaşadığı sınır sorununun 1962 yılından sonra kronikleştiğini belirten Topel, bölgedeki Çin ve Hindistan arasındaki tarihsel rekabeti şöyle anlattı:
"Batı Himalayalar’da Rus tehdidini kontrol altına alan İngilizler, 1890-1895 yılları arasında yapılan görüşmeler neticesinde Ruslar ile Küçük Pamir dağları üzerinde sınırları tespit etmiştir. Doğu Himalayalar’da bir rakibi olmayan İngiliz İmparatorluğu, ancak I Dünya savaşı öncesinde Çin İmparatorluğu ile masaya oturmuştur. İngiliz Hindistan’ı Dışişleri Bakanı ile Çin temsilcisi arasında, Hindistan’ın kuzeyindeki Simla şehrinde, Temmuz 1914 ayında yapılan görüşmelerde; İngiliz Hindistan’ı ile Çin sınırını belirleyecek esaslar üzerinde oluşan mutabakat Simla anlaşması ile kayıt altına alınsa da, I. Dünya Savaşının yaklaşması nedeniyle Çin Yönetimi tarafından resmi olarak onaylanmamıştır. Anlaşmanın mimarı olan İngiliz Hindistan’ı Dışişleri Bakanı McMahon’un adı ile anılan (McMahon Hattı) Simla Anlaşması İngiltere bölgeden çekilinceye kadar ciddi bir sorun yaşanmadığı için gündeme gelmemiştir. Çin ve Hindistan’ın, 20. asır ilk yarısı sonunda bağımsızlıklarına kavuşunca İngiliz mirası bu sorun ile yüzleşmek zorunda kalmıştır.
1949 yılında kurulan Mao Çin’i, Çin’in tarihi mirasına sahip çıkmış ve McMahon Hattını kabul etmemiştir. İngiliz Hindistan’ının devamı olduğunu savunan Hindistan’ın McMahon Hattını sahiplenmesi ile zamanla kriz ilerlemiş ve savaşa neden olmuştur. Çin’in 08 Eylül 1962’de yaptığı baskın tarzında bir saldırı sonrasında Çin ordusu Hindistan’ın Arunachal Pradesh Eyaleti ve Ladak bölgelerindeki bazı stratejik noktaları işgal etmiştir. Çin, 21 Kasım 1962’de tek taraflı ateşkes ilan ederek savaşa son verirken, Ladak Bölgesi’nde işgal ettiği Aksai Çin Çölü’nü ülkesine katmış, Arunachal Pradesh Eyaleti’nde işgal ettiği alandan ise geri çekilmiştir. Bu savaştan günümüze değin, Himalaya sınırları üzerinde taraflar anlaşamadığı gibi tarihi hak iddiaları nedeniyle sürekli yeni krizler yaşanmıştır. Milenyuma güçlenerek giren iki ülke de güç politikalarına eğilim gösterince son on yılda sorun daha da çetrefilli bir hal almıştır. Çin’in gelişme potansiyelinin küresel hegemonyasını tehdit edeceğini değerlendiren ABD’nin, ÇHC’nin yükselişini dengeleme noktasında, Hindistan’ı kaldıraç olarak görmesi ve cesaretlendirmesi de krize ivme kazandırmıştır."