Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu hafta Cezayir’e gidiyor. Söz konusu ziyaret, Cezayir’in yakın geçmişle hesaplaştığı, sömürgecilik dönemine dair Fransa’dan resmî özür beklediği ve okullarda Fransızca’nın yerine İngilizce’yi ikame etmeye başladığı kritik bir zaman dilimine rastlıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun’un resmî daveti üzerine bu hafta Cezayir’i ziyaret edecek. En son 2017’de Cezayir’e giden Macron’un söz konusu ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerildiği bir zaman dilimine denk gelmesiyle de dikkatleri çekiyor. Fransa, 132 yıl boyunca sömürge yönetimi altında tuttuğu Cezayir’de hâlâ etkili bir aktör olarak boy göstermeye çalışıyor.
Macron, ülkesinde cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının hız kazandığı bir süreçte, diplomatik teamüllere hiçbir şekilde sığmayacak bazı açıklamalar yaparak, Fransa-Cezayir ilişkilerinin krize sürüklenmesine yol açmıştı.
“CEZAYİR VAR MIYDI?”
- Emmanuel Macron’un kriz yaratan açıklamalarından ilki, geçtiğimiz yıl Le Monde gazetesine verdiği bir röportaj sırasında sarf ettiği “1830’dan önce Cezayir diye bir ulus var mıydı?” cümlesiydi. Cezayir’de büyük bir öfkeye yol açan bu sözler, ülkede en üst düzeyde kınanmış, ayrıca sosyal medyada da Macron ve Fransa’ya yönelik bir tepki tufanına yol açmıştı. Cezayir yönetimi sadece karşıt açıklamalarla yetinmemiş, Paris’teki büyükelçisini ülkeye çağırarak, Cezayir hava sahasını Fransız uçaklarına kapatmıştı.
ÖZÜR TALEBİ
Cezayir yönetimi, Fransız sömürgesi döneminde yaşanan hak ihlalleri ve kaybedilen canlar için, Fransa’dan resmî özür talebinde bulunuyor. Şimdiye kadar bu yöndeki istekleri karşılamayı reddeden Paris, 2020’de sömürge karşıtı direniş hareketlerine katılan Cezayirli vatanseverlerin kemiklerini Cezayir’e iade etmekle yetinmişti. Sömürge döneminde yaşanan birçok insanlık suçu konusunda, Fransa hâlâ ayak diremeyi sürdürüyor.
Acılarla dolu bir geçmiş
- Fransa, 1830’da işgal etmeye başladığı Cezayir’deki sömürge idaresini 1962’ye kadar sona erdirmedi. Cezayirliler için acı hatıralarla dolu olan bu uzun dönem boyunca yüz binlerce insan hayatını kaybetti. 8 yıllık Cezayir bağımsızlık savaşı ise, 1 milyon civarında Cezayirlinin canına mal oldu. Fransa nihayet ülkeden çekilerek Cezayir’in bağımsızlığını tanımak durumunda kaldı, ancak eski sömürgesini kontrol etmeye çalışma isteğinden hiç vazgeçmedi. Yakın geçmişle hesaplaşan Cezayir yönetimi, son olarak okullarda Fransızca yerine İngilizce eğitime yönelerek, Fransız etkisini kırma konusunda önemli bir adım attı.
Yangın hâlâ devam ediyor
Tam 53 yıl önce, 21 Ağustos 1969 günü, Mescid-i Aksa içindeki Kıble Mescidi, Avustralyalı Hristiyan Siyonist Dennis Michael Rohan tarafından kundaklandı. Kudüs’e turist kılığında gelerek Mescid-i Aksa ve çevresinde uzun süre keşiflerde bulunan Rohan, Aksa’yı yok ederek yerine “Süleyman Tapınağı”nın inşasını sağlamak için Kıble Mescidi’ni ateşe verdi.
İsrail’in Kudüs’ü işgalinden sadece 2 yıl sonra gerçekleştirilen korkunç eylemde, yangın Filistinlilerin kendi imkânlarıyla güçlükle söndürüldü. Dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir, yangın alanını bizzat ziyaret ettiğinde, alevler yerini çoktan bir harabeye bırakmıştı. Yangında Kıble Mescidi’nin bütün tarihî kısımlarıyla birlikte, Salahaddin Eyyubi’nin 1187’de mescide yerleştirdiği olağanüstü güzellikteki minber de yok oldu.
Aksa Yangını, ertesi ay, Fas’ın başkenti Rabat’ta İslam dünyasının devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı geniş kapsamlı bir toplantının düzenlenmesine neden oldu. Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın öncülüğünde düzenlenen toplantıyla, İslam Konferansı Örgütü (şimdiki adıyla: İslam İşbirliği Teşkilatı) kuruldu. Birleşmiş Milletler’den sonra en büyük uluslar arası yapılanma olan Cidde merkezli örgüt, İsrail işgaline karşı İslâm ülkeleri arasındaki dayanışmayı artırmayı hedefliyordu.
Aksa Yangını’nın üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmiş olsa da, işgal altındaki mahzun duruşuyla, İslâm’ın ilk kıblesindeki yangın bugün de devam ediyor.