İsrail’in tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiği soykırımda 10 binden fazla sivil katledildi. Onlardan geriye ise fotoğrafları ve gerçekleştiremedikleri hayalleri kaldı. Kimi avukat, kimi dişçi, kiminin ise öldüğü gün düğünü gerçekleşecekti. Kimi de karnındaki bebeğini kucağına almak için gün sayıyordu. Yeni Şafak olarak Gazze’de hayattan koparılan şehitlerin hikayelerini derledik. Bunlar Gazze’de öldürülen binlerce sivilden yalnızca altısının hikayesi.
8 yaşındaki Habib, ismi gibi hep çok sevilen bir çocuktu. Anne, babası, kardeşi ve arkadaşlarıyla abluka altındaki Gazze’nin kuzeyinde yaşıyorlardı. Görenlerin bir kez daha baktığı kıpkızıl saçlarıyla ailesinin neşesiydi. Annesi ona “kucağı seven” lakabını takmıştı. 3’üncü sınıftaydı ve notları hep çok iyiydi. Babasına adeta aşıktı, her yaptığını örnek alırdı. Tek kardeşi Ömer ile babalarının işten gelmesini heyecanla bekler, gün boyu yaşadıklarını ona anlatırlardı. Habib’in hayallerinden biri sanatçı olmaktı. Ama en büyük hayali İngilizce öğrenip, Gazze’de yaşadıkları ıstırabı tüm dünyaya, onların anlayacağı dilde haykırmaktı.
7 Ekim’de İsrail’in Gazze’ye başlattığı bombardıman sırasında çok korkuyordu. Düşen her bombanın ve roketin sesine titreyerek tepki gösteriyor, annesinin kucağına sığınıyordu. Bir gün yine bomba sesi duydu. Ancak annesini bulamamıştı. Fırçasını aldı ve bomba seslerini umursamamak için saçlarını boyamaya başladı. Sonra televizyonu boyadı. Habib, 1 saat boyunca savaşın travmalarından kaçmak için boyamaya devam etti, ta ki İsrail roketi evini vurana kadar. Zalimler Habib’i öldürdü, hayallerini öldürdü. Habib, henüz bir çocuktu. Elinde silah değil, fırça vardı.
22 yaşındaki Dua Hasan Jadallah bir tıbbi laboratuvar teknisyeniydi. Gazze’nin Şeyh Radvan semtinde ailesiyle birlikte yaşıyordu. Bir gün evlenmeyi, kendi çocuğunu büyütmeyi hayal ettiği bu şehir ona da mezar oldu. 1 Kasım’da İsrail savaş uçakları evini bombaladığında ailesiyle birlikte katledildi.
Dana Al-Saqqa ve kocası Tawfiq Al-Farra da İsrail’in öldürdüğü Gazzelilerden... Dana avukat ve Tawfiq diş hekimiydi. Bu yılın başında evlendiler ve ilk çocuklarını bekliyorlardı. Her geçen gün bebekleri için yeni kıyafetler, oyuncaklar alarak mutlu bir geleceğe hazırlanıyorlardı. Bir gece evleri bombalandı. Dana, eşi Tawfiq ve karnındaki bebeği, şehit oldu. İlk çocuklarının heyecanını yaşayan genç çift bebeklerine kavuşamadan dünyaya veda ettiler.
Hedil Müfid Ebu Saada, henüz gencecik bir kızdı. Nişanlısıyla düğünlerinin hazırlıklarını sürdürüyordu. Aylar önce düğün tarihi almışlardı.16 Ekim’de, düğünlerinin olacağı gün tüm aile üyeleriyle birlikte şehit edildi. Beyaz gelinlik giymeyi planladığı gün, beyaz kefene sarıldı. Hedil’in babası da 6 Ocak 2009’da sığındığı Al Fakhoura Okulu’nda işgalci İsrail’in füzeleriyle öldürülmüştü.
23 yaşındaki Abdullah El Bağdadi iki ay önce diş hekimliği bölümünden mezun olmuştu. Kendi merkezini açıp, halkına tedavi sunacaktı. Nazik bir kalbi ve sonsuz merhameti vardı. Abdullah’ı tanıyan herkes ona karşı büyük bir saygı ve sevgi besliyordu. 29 Ekim’de evleri bombalandı. Enkaz altında yaralıydı, kanaması çok fazlaydı ve hayata veda ederken annesine son sözleri şu oldu: “Anne, nasılsın? Sen iyi misin? Sen iyiysen, ben iyiyim.”
Ubeyde El-Naklah, ailesinin tek oğluydu. Babası onu hayattaki en büyük destekçisi olarak görüyordu. Uzun zaman önce yüksek lisansını bitirmiş, doktoraya hazırlanıyordu. Ailesi ve arkadaşları arasında güzel gülümsemesiyle tanınıyordu. Yetimlere karşı özel bir sevgisi vardı. Ali adında yetim bir çocuğa sponsorluk yapıyordu. Ali’nin gülümsemesi Ubeyde için dünyadaki en güzel şeydi. Ubeyde oğlu Mazen ve kızı Lama’nın büyüdüğünü ve en iyi okullarda okuduklarını görmeyi çok istiyordu. 10 Ekim’de İsrail bombardımanında öldürülünce çocukları da Ali gibi yetim kaldı.