1967 Kasım’ında Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, ‘İngiltere’nin temelde Avrupa Topluluğu’na (AK) katılmaya hazır olmadığını’ duyurduğu bir basın toplantısı düzenledi. İngiltere’nin Avrupa projesiyle ciddi bir şekilde ilgilenmediği tarihini gözden geçiren De Gaulle, İngiltere’nin ‘Britanya’nın uğraştığı büyük ekonomik, mali, parasal ve sosyal zorluklar’ nedeniyle artık Avrupa Birliği’nin (AB) kapısına geri döndüğü iddiasını öne sürmüştü. Pekala, o dönemin şartlarında yapılan bu başvurunun Büyük Britanya’nın kıta devletlerine katılabilmesi için gerekli olan radikal dönüşümü gerçekleştirmeden başarılı olması beklenemezdi. Günümüzde ise Fransızlara soracak olursanız onlar da aynı De Gaulle gibi düşünüyorlar. Yani, Birleşik Krallık’ın Birliğe yetersiz olduğundan ayrılmak zorunda olduğunu düşünen pek çok çatlak ses var. Birleşik Krallık ise göçmenler ve para birimindeki değişiklikleri öne sürerek ayrıldıklarını sunsalar da aslında Brexit kararı alınırken kimlik politikalarının (identity politics) ön plana çıktığı göz ardı edilemez. Yani, De Gaulle’in de itiraf ettiği gibi İngilizler hiç bir zaman Avrupalı olamazlar, Avrupalılar da İngiliz.
Açıkçası, İngiltere’nin, Avrupa Birliği’nden ayrılmasına sayılı günler kala arafta kalan pek çok konuda hâlâ mutabakat sağlanamaması COVID-19’lu kasvetli kışa hazırlanan İngiltere ve Avrupa vatandaşlarını endişeye düşürüyor.
Geçtiğimiz ay Boris Johnson, İngiltere vatandaşlarından Avustralya modeline geçmeye hazırlanmalarını istedi. Tabii bu modelle akıllara hemen Sidney sahilinde bir kızarmış hindi partisi rahatlığı gelmesin. Ki şu pandemi sürecinde vaka sayılarının her geçen gün arttığı İngiltere’de bu pek mümkün olmayabilir. İngiltere için “Avustralya tipi” gelecek, AB ve İngiltere ile müzakerelerin yıl sonunda herhangi bir yeni ticaret anlaşması olmaksızın ortak pazardan çıkılmasının başarısızlığına işaret ediyor. Sözün özü, beş düzineden fazla bakanın istifasına sebep olan Brexit müzakerelerinin İngilizlerin ağızlarının tadını kaçıracak bir anlaşmasız ayrılıkla sonuçlanma ihtimali oldukça yüksek. En son istifa, Başbakan Boris Johnson’ın başdanışmanı Dominic Cummings’den geldi. Cummings, Johnson kararlarında etkili bir isimdi. Öyle ki İngiltere medyası onu “perde arkasındaki başbakan” olarak tanımlıyordu. Cummings ayrıca, 2016’da İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması kararının verildiği referandumda Brexit kampanyasının mimarıydı.
Aslına bakılacak olursa, Downing Caddesi Numara 10 adresindeki hükümet, anlaşmasız ve tatsız tutsuz bir ayrılık için daha “lezzetli” bir kısaltma olarak bu terimi yani Avustralya tipi ticaret terimini kullanmaya başladı. AB’nin Avustralya ile müzakere halinde olmasına rağmen şu an hali hazırda bir serbest ticaret anlaşması mevcut değil. İki taraf, ağırlıklı olarak Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına göre çalışıyor ve ithalat ve ihracatta yüksek tarifeler uyguluyor.
Ancak, AB’nin Avustralya ile ticaret ve güvenlik müzakerelerinin başarısız olması durumunda en azından yürürlüğe koyabileceği bir kaç anlaşması mevcut. Bunlar arasında, suç ve terörizmle mücadeleye yardımcı olmak için Avrupa’dan gelen yolcu adı kayıtlarının Avustralya sınır makamlarına aktarılması ve ticaretteki ürünlerin uygunluk değerlendirmelerinin karşılıklı olarak tanınmasına ilişkin anlaşmalar yürürlükte. Böylece Avustralya’da AB standartlarına göre test edilen bir ürün AB’ye geldiğinde uyumlu olarak kabul ediliyor ve içe aktarıldığında tekrar testlere gerek kalmıyor veya resmi makamlarca suç ve terörden aranan bir yolcu iade ediliyor herhangi bir ülkeye iltica edemiyor.
Öte yandan, halihazırda Birleşik Krallık ile AB arasında mevcut tek ikili anlaşma, Boris Johnson’ın Ekim 2019’da varılan “Çekilme Anlaşması” (Withdrawal Agreement). Nihayetinde, bir anlaşma olmadan ayrılık olursa eğer Birleşik Krallık’ın ticaret şartları Avustralya’nınkine benzeyecek, ancak şu anki haliyle kalırsa daha geniş ilişkiler olmayacak. O nedenle, Brexit’te varılacak olan ticari anlaşmayı Boris Johnson’ın adlandırdığı gibi “Avustralya tipi” değil de “Afganistan tipi” ayrılık olarak adlandırsak yeridir.
Yukarıda da altını çizdiğimiz gibi “Ticaret” konusu anlaşmasız ayrılığın en büyük sorunu. Avustralya’nın AB’ye başlıca ihracatı, bloğa yaptığı toplam ihracatın beşte ikisini oluşturan ham maddeler, yani kömür ve altındır.
İngiltere ise araba, gıda ürünleri ve ilaç endüstrisine ait ürünleri yani daha çeşitli mallar ihraç ediyor. Bunlar elbette çok daha yüksek düzeyde düzenlenmesi gereken detaylı anlaşmalar isteyen insan sağlığını ve vatandaşların sofralarını doğrudan etkileyen sektörler. İki taraf da (AB ve İngiltere) anlaşmasız bir senaryoda tarifelerle karşılaşsalar da düzenleyici bir çok engellerle de karşılaşacaklardır.
Brexit’in büyük resmini bakıldığında İngiltere, AB’den ayrılığın planlanması için tayin edilen geçiş sürecinin 11. ayında. Ancak, bu süreç pandemi ile birlikte hiç de kolay olmadı. Toplantılar ve müzakerelerin gecikmesi henüz nasıl bir ayrılık olacağını tayin etme konusunu da geciktirdi. Bu nedenle, geçiş sürecinin bitmesine iki ay kala İngiltere’deki finans çevreleri hükümeti kapsamlı bir anlaşma yapılmaması konusunda eleştiriyor. Financial Times’ın sunduğu kapsamlı bir habere göre İngiltere’de 7 milyondan fazla işçiyi temsil eden 70’ten fazla iş grubu, AB ile İngiltere arasında bir ticaret anlaşması yapmak üzere politikacıları gelecek hafta AB ile aynı masaya dönüp iki tarafı da memnun edecek bir anlaşmaya varılması konusunda ikna etmek için son bir girişimde bulundu ve ortak bir bildiri yayınladı.
Otomotiv, havacılık, kimya, çiftçilik, ilaç, teknoloji ve finansal sektörlerindeki İngiliz iş dünyasından bazı kuruluşlar, her iki tarafı da ticaret şartları üzerinde bir uzlaşmaya çağırmak için bu bildiriyi imzaladılar. Özellikle Canary Wharf bölgesindeki patronlar, Boris Johnson’ın AB müzakerecileriyle Cuma günü müzakereleri sona erdirme hareketinden alarma geçerek işlerini ve yatırımlarını korumak için bir anlaşmaya açık bir ihtiyaç olarak gördükleri ve emeklerinin siyasi nedenlerden dolayı feda edileceği korkusunu hükümet ile paylaştılar. Britanya’nın Endüstri Konfederasyonu’ndan (CBI) Ulusal Çiftçiler Birliği’ne, İngiliz Perakende Konsorsiyumu’na ve Motor Üreticileri ve Tüccarları Derneği’ne kadar uzanan çeşitli sendika ve kurumlar hızlı bir anlaşma sağlamanın “istihdam ve geçim kaynakları için büyük önem taşıdığının” altını çizdiler. Kısacası, COVID-19 süreci ile son 41 yılın en büyük ekonomik çöküşünü yaşayan İngiltere, Brexit kördüğümü ile iyice ekonomik dar boğaza girmiş durumda.
2015 yılı parlamento açılışında Kraliçe’nin halka sesleniş metnine serpiştirilen bir iki Brexit soslu cümle bugün gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Brexit’in çok pahalıya mal olduğu ortada. Bu tahlilimizde Brexit süreci ile ilgili olumsuz bir portre çizmiş olsak da objektif bir şekilde İngiltere’deki durumu aktarmaya çalıştım.
Şunu bilmek gerekir ki İngiltere’nin AB dışında diğer ülkelerle yapacağı anlaşmaların kaliteli ve sürdürebilir olması ülkenin diplomatlarının ne kadar mahir olduğunu gösterecek. Diplomatlarının keskin zekalı olması ile “İngiliz aklı” olarak bilinen deyimin ortaya çıkmasına sebep olan İngiliz siyasi sistemi, sanırım Brexit kadar sert bir kayaya çarpacaklarını tahmin edemedi.
Özetleyecek olursak, Brexit kıskacında ülkelerini diplomatik krize iten sözde mahir İngiliz siyasetçileri belki Türkiye’nin önerdiği ticari ortaklığa zekice yaklaşırlar. Ayrıca, İngilizlerin Çin’e ve Rusya’ya da sırtlarını dönmemeleri gerekir. Zira, Türkiye, Rusya ve Çin nüfusu ve konumu gereği İngiltere için kaybedilmemesi gereken üç güçlü partner olmaya devam etmeli ki İngiltere Brexit’in açtığı delikleri kapatabilsin.