Suriye'de Esed rejimi tarafından gözaltı merkezlerinde işkence ile öldürülen 27 kişiye yönelik belgelenen insan hakları ihlallerinin, bizzat Beşşar Esed'in sarayının bulunduğu tepenin eteklerindeki askeri hastanede yapıldığı belirtildi.
New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW), Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü İcra Direktörü Yardımcısı Nedim Huri, örgütün gözaltı merkezlerinde işkence ile öldürülen 27 kişinin kimliğini tespit ederek, insan hakları ihlallerini belgelediği raporunu hatırlatarak, Suriye'de "gözaltı ve ölüm merkezlerindeki" sorumlular tespit edilip, cezaları verilmeden geçiş sürecine başlamanın mümkün olmadığını ifade etti.
Söz konusu ihlallerin işleniş sürecini "ölüm bürokrasisi" olarak nitelendiren Huri, bu bürokrasinin soğukkanlı bir şekilde işkence ve ölümleri belgelediğini belirterek, tutuklulara ölümüne yapılan bu işkencelerin kapalı bir odada gerçekleştirilmediğini, güvenlik birimi yetkililerinin hepsinin durumdan haberdar olduğunu ve işkencelerin Beşşar Esed'in sarayının bulunduğu tepenin eteklerindeki askeri hastanede yapıldığını anlattı.
Örgütün 16 Aralık'ta "Ölülerin dili olsa: Suriye gözaltı merkezlerinde kitlesel işkence ve ölümler" adı altında yayımladığı raporun hazırlanmasının iki nedeni bulunduğunu kaydeden Huri, bu nedenlerin, Suriye rejiminin kişileri rakamsal değerlere dönüştürmesi ve kimliklerini yok etmesi olduğunu söyledi.
Huri, işkence gören kişilerin yeniden insani saygınlıklarını kazanması ve kimliklerinin geri verilmesinin amaçlandığını belirterek, Esed rejimi tarafından Suriye'de işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirtilen 11 bin kişiye ait olan bazı uluslararası basın kuruluşları tarafından dünyaya servis edilen fotoğraflardaki (Sezar raporu) kurbanların gerçekliğine ilişkin de Suriye rejimi tarafından getirilen şüphelere, kurbanların hikayelerini anlatarak cevap vermeyi düşündüklerini ifade etti. Bu kurbanlardan bir kısmının isimlerini vererek, yüzlerini gösterdiklerini dile getiren Huri, tutuklu ve kayıp sayısının çok yüksek olduğunu, "Sezar raporundaki" fotoğrafların da bu sayı hakkında bilgi veren bir örnek olduğunu kaydetti.
Suriye'deki insan hakları kuruluşlarına göre rejimin elinde on binlerce tutuklu ve zorla alıkonulan kişiler olduğuna dikkati çeken Huri, "Ancak bu durumu açıklamaktan korkan, ülkeyi terk eden ve hiçbir kuruluşla irtibatı kalmayan aileler olduğu gibi bir süre alıkonarak serbest bırakılanlar da kendilerini ifşa etmedikleri için elimizde net bir rakam yok" ifadesini kullandı.
Huri, emniyet kurumlarının, Suriye'deki siyasi birimlerden ölümüne işkence uygulanması yönünde bir talimat aldığını kanıtlar nitelikte bir belgenin ellerinde bulunmadığını belirterek, "Pek tabiki de bu işkenceler kimseden habersiz kapalı kapılar arkasında da gerçekleşmedi. Emniyet birimleri, yaşananları tamamen biliyordu" diye konuştu.
"Ortada ölüm adında bir bürokrasi mevcut" diyen Huri, sözünü ettiği "bürokrasiyi" şu şekilde anlattı:
"Cesetler askeri hastaneye getiriliyor, görevli güvenlik personeline cesetlerin fotoğraflarının çekilmesi için birini göndermesi talimatı veriliyor. Ardından ikinci bir talimatla cenazeler henüz belirlenemeyen yerlere defnediliyor. Tüm bunlar rutin şekilde yapılıyor. Bu kimseyi ürküten bir durum değil. İşin en can alıcı tarafı ise bu cesetler Mezze'de askeri hastanenin garajındaydı. Burası çölde bir yer değil, Şam'ın kalbinde, ana yollardan birinin yakınında, cumhurbaşkanlığı sarayının cumhurbaşkanlığı sarayının yakınında bir yer"
"Suriye'deki ihlallerden sorumlu kişilerin hesaba çekilmesi, Suriye dosyasına ilişkin, müzakerelerin önünde en karmaşık meseledir" diyen Huri, ilk adım olarak gözaltı merkezlerinden sorumlu olanların hesaba çekilmesi gerektiğini, bunun yapılamaması durumunda en azından uzaklaştırılmaları gerektiğini ifade etti.
Huri, "Her gün ya da gün aşırı ölümlerin yaşandığı gözaltı merkezlerinden sorumlu kişilerle Suriye'de çözüme ulaşma imkanı, bir an bile düşünülemez" değerlendirmesinde bulundu.
Suriye'deki güvenlik biriminin ıslahı ve yeniden tesisi meselesinin temel bir konu ve ana taleplerden olduğunu kaydeden Huri, "Zor olan, güvenlik biriminin, baskıcı olmayacak ve Suriyelileri koruyacak şekilde ıslahının nasıl gerçekleştirileceğidir. Bu birimin hala güçlü, sarsılmaz olduğunu ve yetkilerinin alınmasına hazır olmadığını biliyoruz" diye konuştu.
Huri, HRW'nin Suriye'de Esed rejimi tarafından gözaltı merkezlerinde işkence ile öldürülen 27 kişinin kimliğini tespit ederek, yaşanan insan hakları ihlallerini belgelediği raporun, konunun medyada masaya yatırılmasından ve bu mesajın uluslararası aktörlere ulaştırılmasından daha öte bir noktaya odaklandığına işaret etti.
HRW'nin raporu Moskova'dan yayımlama kararı aldığına da dikkati çeken Huri, "Bunun nedeni Moskova bugün Şam'ın en büyük müttefiki. Dolayısıyla bu ihlallere son vermesi ya da en azından uluslararası gözlemcilere izin verilmesi konusunda müttefiki Esed'i ikna etmesi için manevi sorumluluğu aşikar" değerlendirmesinde bulundu.
Huri, işkence altındaki ölümlere ilişkin çözüm önerisini de şu şekilde açıkladı:
"Bağımsız uluslararası gözlemcilerin, Suriye'de Esed rejiminin ya da başka bir silahlı grubun kontrolündeki herhangi bir gözaltı merkezine girmesi gerekiyor. Öte yandan belgeler aracılığıyla işkence altında ölen isimlerin tam listesini biliyoruz ve bu bilgilerin yayımlanmasını istiyoruz. Çünkü mağdurların ailelelerinin daha fazla beklemesi kabul edilemez. Üçüncü olarak da ailelere bir nebze onurlarının iadesi için yakınlarını layıkıyla defnetmelerine imkan tanınmalı."
New York merkezli HRW, Suriye'de Esed rejimi tarafından gözaltı merkezlerinde işkence ile öldürülen 27 kişinin kimliğini tespit ederek, yaşanan insan hakları ihlallerini belgelemişti.
HRW, Esed rejimi tarafından Suriye'de işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirtilen 11 bin kişiye ait olan, AA ve bazı uluslararası basın tarafından dünyaya servis edilen fotoğraflardaki (Sezar raporu) kurbanlara ilişkin 9 aylık inceleme yapmış, işkence ile öldürülen 27 kişinin kimliği tespit edilip, aileleriyle görüşülmüştü.
"Ölülerin dili olsa: Suriye gözaltı merkezlerinde kitlesel işkence ve ölümler" adlı raporda istihbarat kuruluşları tarafından gözaltına alınan Suriyelilerin tutuklu merkezlerinde açlık, işkence, darp gibi kötü muamelelere maruz kaldıkları delillendirilmiş, kimlikleri tespit edilenlerden en küçüğünün 14 yaşında bir çocuk, birinin de 20'li yaşlardaki bir kadın aktivist olduğu belirtilmişti.
Uzmanların fotoğraflar üzerinde yaptığı incelemeye göre, belirlenen işkence yöntemleri arasında aç bırakma, boğma, yakın mesafeden kafaya silah sıkarak öldürme gibi yöntemler bulunuyor.