ABD’de kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, pedofili ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanırken hapishanede ölü bulunan Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein davası ile ilgili açıklanan belgeler, davanın uluslararası bir yargı otoritesi tarafından incelenmesi ve soruşturulması gerektiğini gözler önüne serdi. Dava dosyalarında yer alan iddialarda Epstein’ın İsrail istihbaratı Mossad’la birlikte çalışması, Clinton’la Afrika ziyareti, İngiltere Prensi Andrew ile yakın ilişkisi ve suç şebekesi ile iliştirilen dünyanın dört bir yanından önemli ismin olması, Epstein davasını Amerika’nın iç meselesi olmaktan çıkararak davanın uluslararası bir boyut kazandığını kanıtlar nitelikte. Nitekim 2005 yılında patlayan skandal sonrası ilk ciddi davanın 2019 yılında açılmış olması ve davada 5 senedir somut bir sonuç elde edilememesi, ABD adaletinin yetersiz olduğu yorumlarını da beraberinde getirdi.
Açıklanan dava dosyaları, Avrupa’dan Afrika’ya ve Orta Doğu’ya kadar uzanan etki alanına sahip bir suç örgütü portresini gün yüzüne çıkardı. Yayınlanan ifadelere göre reşit olmayan çocukları fuhuş ağının ürünü olarak olarak kullanan sapkın milyarderin, farklı ülkelerden çocukları
kaçırdığı düşünülüyor.
İddialara göre fuhuş ağının sembolü haline gelen Lolita Ekspresi adını verdiği uçağıyla farklı ülkelere defalarca kez giden Epstein’ın bu ülkelerden suç şebekesinin ağını genişletti. FBI Epstein’ın evinde yaptığı arama sonrası, pedofili iş adamının 1980’lerde aralarında Birleşik Krallık, İspanya ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu birçok ülkeye sahte isim ve pasaport kullanarak seyahat ettiğini duyurdu.
Yine ABD Başkanı Clinton’la yakın ilişkisi olan Epstein, eski Başkan’la birlikte Güney Afrika, Nijerya, Gana, Ruanda ve Mozambik’e 1 haftalık seyahat düzenledi. Yahudi iş adamının burada Clinton’la üst düzey temaslar gerçekleştirdiği bilinse de bu turun detayları halkla paylaşılmadı. Sapkın milyarderin uluslararası çapta bir suç örgütüne liderlik etmesinde büyük pay sahibi olduğu düşünülen Clinton’la Epstein arasındaki ilişkinin ABD yargısı tarafından kasıtlı olarak görmezden gelinmesi de dikkat çeken bir diğer husus. Mahkeme belgelerinde “Doe 36” kod adıyla anılan ve müstehcen kayıtları olduğu iddia edilen Clinton’ın adı 50 sayfada geçiyor.
Epstein’ın eski İsrail Başbakanı Ehud Barak’la defalarca kez görüşmesi ve Mossad ajanlarının pedofili milyarder hakkındaki ifadeleri, davanın uluslararası boyutta olduğunun bir başka kanıtı. Belgelere göre İsrail eski Başbakanı Barak ile Epstein yaklaşık 36 kez görüştü. Barak, 2016 yılında Epstein’in Manhattan’daki evine yüzünü bir fularla kapatarak girerken fotoğraflanmıştı. Eski İsrail Başbakanı’na ilişkin ABD yargısı, olayın patlak vermesinin üzerinden seneler geçmesine rağmen bir soruşturma başlatmadı.
İsrail istihbaratının önemli simaları da sapkın iş adamı ve kız arkadaşının dünya siyasetini etkileyecek düzeyde bilgilere sahip olduğunu ve MOSSAD adına ajanlık yaptıklarını açıklamıştı. Eski İsrail istihbarat görevlisi Ari Ben-Menashe’nin iddiasına göre, Epstein ve kız arkadaşı Ghislaine Maxwell Mossad ajanlarıydı ve skandallar MOSSAD’ın bilgi toplaması ve ünlü isimlere şantaj uygulaması için planlandı. Menashe ayrıca, Prens Andrew’un ünlü isimleri Epstein’e getirmek için kandırılıp kullanıldığını öne sürmenin yanı sıra eski İsrail Başbakanı Barak’ın olaylardan haberdar olduğunu da ileri sürmüştü.
Ben-Menashe son olarak, kendisinin daha önce Epstein’ın kaldığı tesiste bulunduğunu ve orada birinin kendini öldürmesinin imkansıza yakın olduğunu öne sürmüştü. Söz konusu iddialar ABD, yargısının olayın üstünü kapatmak adına Epstein’ı öldürdüğü yorumlarını beraberinde getirmişti. Önceki gün NewsNation adlı kablolu TV’de katıldığı bir programda konuşan Epstein’ın kardeşi Mark Epstein, kardeşinin intihar etmemek için de “birçok sebebi” olduğunu savundu ve “Bill Barr’a sormanız gerekir. Eğer Epstein’ın ölümünü gizliyorsa, ki öyle görünüyor, kimin için gizliyordu? Bill Barr kimi koruyordu” diye konuştu.
Mark, daha önce New York Post’a verdiği demeçte, “Kardeşim bana, “ABD Başkanı Donald Trump ve eski Başkan adayı Hillary Clinton hakkında öyle şeyler biliyorum ki seçimi (2016’daki ABD Başkanlık seçimi) erteletebilirim” dedi” ifadelerini kullanmıştı. Mark’ın iddiaları sonrası üç maymunu oynayan ABD yargısı, böylesine bir gücü elinde bulundurduğunu iddia eden Epstein hakkında soruşturma başlatmadı. ABD’nin paylaştığı dosyalarda Epstein’ın dışında 200 kişinin ismi geçiyor. Ancak bu isimlerin ifadelerine dahi başvurulmaması, ABD yargı sisteminin eleştirildiği bir diğer husus. Küresel bir ağa sahip olduğu düşünülen örgüte ilişkin açılan davada sadece 2 kişi (Epstein ve Maxwell) yargılanması, soruşturmanın yetersizliğini gözler önüne seriyor.
Epstein’ın Avrupa’daki en yakın dostlarından biri, İngiliz Kraliyet Ailesi’nin o dönemki parlayan yıldızı Prens Andrew olarak biliniyor. Davada adı geçen ve reşit olmayan çocuklara tecavüz ettiği iddia edilen Andrew, o dönem Ghislaine Maxwell ve Epstein’ı Londra’daki yüksek sosyete etkinliklerine davet etmiş, hatta Kraliçe’nin Balmoral malikanesinde kalmalarına bile izin vermişti. Andrew İngiltere’nin Uluslararası Ticaret Elçisi olarak görev yapıyordu. İngiliz hükümetinin yurt dışında iş dünyasını teşvik etmesine yardımcı olan Andrew, Avrupa sosyetesi, iş adamları ve siyasetçileri ile içli dışlıydı. Andrew ile Epstein’ı, sapık iş adamının en büyük suç ortağı olan Maxwell’in babası Robert Maxwell’in tanıştırdığı düşünülüyor. O dönem İngiltere’nin en büyük medya patronlarından olan Yahudi iş adamı Robert Maxwell’in Mossad’la yakın ilişkisi olduğu da biliniyor. Andrew vasıtasıyla Epstein’ın Avrupa’daki önemli isimleri fuhuş ağının bir parçası yaparak nüfuzunu genişlettiği, bu kişilere şantaj yaptığı ve İsrail’in çıkarları için çalıştığı düşünülüyor.
Yahudi iş adamı ile ilgili patlak veren skandallara ABD ve dünya medyasının sessiz kalması da bir diğer dikkat çekici husus. ABD ana akım medyada Fox News-Sky News’ün sahibi Rupert Murdoch, Bloomberg’in sahibi Michael Bloomberg gibi Yahudilerin söz sahibi olmasının, medyanın suskunluğuna gerekçe olarak gösteriliyor. Epstein gibi MOSSAD’la çalıştığı iddia edilen Yahudi iş adamlarının kirli çamaşırların dökülmesini istemediği düşünülüyor.