Yunanistan’ın son haftalarda giderek artan tonda Türkiye’ye yönelik benimsediği düşmanca tavır, Başbakan Kiryakos Miçotakis’in “Türkiye ile gerilimde NATO da bizden yana” imasıyla yeni bir boyut kazandı. Tehdit dilini üstü kapalı biçimde kullanan Miçotakis, geçtiğimiz ay da ABD Kongresi’ne hitap ederek “zorbalığa karşı özgürlüğü, otoriterliğe karşı demokrasi”yi savunduklarını iddia etmişti.
Yunan milislerin sivil Müslüman ahaliye karşı giriştiği katliamların en kanlısı, 1821’in sonbaharında Mora Yarımadası’nda gerçekleşti. Tripoliçe başta olmak üzere birçok yerleşim biriminde Müslüman Türk ve Arnavutları gözlerine kestiren Yunanlar, kadın-çocuk demeden 30 binden fazla insanı öldürdü. Batılı tarihçilerin de inkâr edemediği olaylar sırasında yaşanan yağma ve diğer saldırılar, Müslümanlara tam anlamıyla soykırım uygulandığını gösteriyordu. İngiliz tarihçi William St. Clair, “Mora’daki soykırım, ancak öldürülecek başka Müslüman Türk kalmadığında sona erdi” demişti.
Yunanistan’da Müslümanlara yönelik katliam ve saldırılarda, Hristiyan din adamlarının oynadığı rol ise hiçbir zaman dikkatlerden kaçmadı. Bağımsızlık savaşında ve sonrasında Kıbrıs’ta, papazlar milislerin ve askerlerin “fikir babaları” olarak konumlandırılırken, Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpapazı III. Makarios, özellikle öne çıkan bir isim oldu. Devlet başkanlığı ile din adamlığını birlikte yürüten III. Makarios, sivillere karşı işlenen suçlarda azmettirici ve destekleyici rolüyle akıllarda kaldı. Makarios’un, Yunanistan’ın kuruluş sürecinde kritik mevkilerde bulunan din adamlarını örnek aldığı biliniyor. Bugün de Yunan ve Rum papazların sıklıkla Türkiye ve Türkler aleyhine siyasi açıklamalar yaptıkları görülüyor.