İnsan, hayatını derinden etkileyecek önemli bir karar vermek zorunda olduğunda buna kader seçimi deriz. Toplumlar için de böyledir. 14 Mayıs seçimleri, Türkiye’nin ana istikametini göstermesinin yanı sıra belki de bir asırlık tarihinde yeniden belirginleşen “Batıcılık” ve “Millilik” ana siyaset eksenlerinin bir kapışmasına sahne olacak. Kaybeden için nihai bir yenilgiden bahsedemeyiz fakat önemli yaralar alması ve güç kaybı yaşaması kaçınılmaz.
Halk, çok çeşitli dinamiklerle oy kullanır. Onlarca alt başlık açılıp siyasi taraflar arasında çeşitli kıyaslar ve birbirinden farklı gelecek tahminleri yapabiliriz. Siyasi tarafların kişiden kişiye değişmeyecek belirgin unsurları vardır. Kazansa da kaybetse de bu değişmez unsurların akıbetini öngörmek mümkün.
Ortak hedef: Tam bağımsızlık
Cumhur İttifakı’nın lider partisi AK Parti, eleştirilen kimi hamle ve icraatlarına rağmen son 21 yıla damgasını vuran milli kalkınma hamlesinin öncüsü oldu. Cumhuriyet tarihinin gördüğü en istikrarlı ilerlemeye şahit olduk. İktisadi, idari, hukuki ve demokratik atılımların ardı ardına geldiği bir süreç yaşandı. Dış siyasette ise Türkiye, uluslararası sahada bugüne k adar olmadığı kadar söz sahibi ve etkin oldu.
Kuvvet ve kudretini büyük ölçüde AK Parti’den alan Cumhur İttifakı, seçmen tabanları benzeşen, ayrıntılarda ihtilafları olsa da genel olarak bağımsız dış politika, güçlü savunma ve ekonomi siyaseti arzu eden partilerden oluşuyor. Türkiye’nin küresel bir güç olarak dünya sahnesinde yerini alması hepsinin ortak mefkûresi.
Cumhur İttifakı’nın en yakın rakibi Millet İttifakı’ndan ise ilk günden itibaren eski Türkiye’yi geri getirme sinyalleri alıyoruz. Ülke refahını dış borçla, idari birliğini yerel özerklikle, uluslararası saygınlığını ise ülkeyi Batı güdümüne tekrar sokarak sağlayacaklarını vaat ediyorlar. Savunma sanayii ve büyük alt yapı yatırımlarını ise durduracaklarına ya da yavaşlatacaklarına dair açık beyanlar var.
Muhalefetin diğer ittifakı Emek ve Özgürlük İttifakı ise silahlı terörü siyasetin bir parçası gören ve bölücü siyaseti savunan sol partilerden oluşuyor. Millet İttifakı ile ortak cumhurbaşkanı adayları ise Kemal Kılıçdaroğlu. Muhalif ittifakların gövde partisi CHP’nin ittifaklardan biriyle açıktan, diğeriyle örtük bir ilişkisi var.
Millet İttifakı faydacı bir menfaat birliği aslen. Parlamenter sisteme geri dönüş gibi gerçekleşmesi güç bir takım ortak hedefleri olsa da daha çok devlet erkini ve ülke kaynaklarını paylaşmak üzere bir araya geldiklerini izhar ediyorlar. Yapılan vekil ve bakanlık pazarlıkları bu izlenimi besliyor. Ülke geleceği ile ilgili hedefleri, “Her şey güzel olacak” gibi bir takım sloganların perdelediği bilinçli bir belirsizliğe terkedilmiş gibi görünüyor. Yine de bazı ortak noktalar tespit etmek mümkün. Bunların başında ekonomi, dış siyaset ve hatta terör bağlamında iç siyasetin tamamen Batı güdümüne girmesi var.
Siyasi, askeri ve iktisadi bir bütün olarak Batı dünyası değil belki fakat Batıcılık mefkûresi göz alıcılığını her geçen gün daha fazla yitiriyor. Bugün milli siyaset ve farklı kalkınma modelleri uygulayan güçlü bazı ülkelerce Batı hâkimiyetinin dengeleniyor oluşu Batı dünyasını telaşlandırmış durumda.
Bizzat Batılı düşünürler, ABD öncülüğündeki Batı’nın artık dünyaya yön verme konusunda bir çıkmazda olduğunu söylüyor. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğrencisi Hüseyin Bahri Kurt’un blogu (Hüseyin Bahri Kurt “Muasır Medeniye Karşı: Türkiye Seçimleri ve Dünya Düzeni”) aracılığıyla haberdar olduğum Gregori Bezzite bunlardan biri ve dikkate değer değerlendirmeleri var.
Bezzite’ye göre; muasır-dışı (çağdaş olmayan) kimliğe hapsedilen Batı dışı toplumlar, mevcut düzeni, milli medeniyet söylemini geliştirerek günden güne aşındırıyor. Bu söylem özellikle eski bir medeniyetin bakiyesi olan ve liberal düzeni kabul etmeyen ülkelerce sahipleniliyor.
“Muasırcılık indirgemecidir ve Batı’nın üstünlüğünü yansıtan bağımlılık ilişkisini pekiştirir.”
Temayülün aksine, şahsi temennilerim yerine tamamen farazi bir mağlubiyet senaryosu halinde tarafların tepkilerinin ne olacağı, sonrasında toparlanıp toparlanamayacakları ve bir mefkûre olarak varlıklarını sürdürüp sürdüremeyecekleri üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Zira taraflar açısından birbirinden oldukça farklı sonuçlara ulaşıyoruz.
Uzun yıllar siyaset hakkı yadsınan, haksız ve çirkin bir şekilde “aşırı sağcı” yaftasıyla tehdit olarak gösterilip siyaseten gözden düşürülmeye çalışılan muhafazakâr milliyetçilik için muhtemel bir kayıp, yeni bir imtihan gibi görülecektir. Sönmeye yüz tutmak bir yana, geçmişiyle, İslam’la ve diğer kültür ve toplumlarla ilişkisi geliştikçe toplumda etki alanı genişleyen bir hareket olarak yoluna devam edecektir.
Türk siyaseti, çok kısa süren ve darbelerle akamete uğrayan dönemler haricinde Batı hegemonyasının cenderesinde, Batı hilafına siyaset yapmamak üzere söz alınmış Batıcı siyasilerin etkin olduğu bir meydandı AK Parti iktidarına kadar… AK Parti iktidarı, iç ya da dış, üzerine gelen baskı ne kadar güçlü olursa olsun muhafazakârların karşılık vereceğini ve bağımsız Türkiye hedefiyle mücadeleye devam edeceklerini bize göstermiştir.
Muhalif ittifakların umduğunu bulamaması halinde, kendi kanaat önderlerinin belirttiği üzere bir dağılma ve yıkım süreci bekliyor onları. Sadece bu sosyo-psikolojik gösterge bile cepheler arasındaki sıklet farkını çok iyi gösteriyor aslında.
Batıcı ittifaklar, ithal liberal sol bir söylem ve derme çatma bir iç siyaset jargonu etrafında fikren uyumsuz, sadece muhafazakâr iktidardan hoşnutsuz oldukları için bir araya gelmiş eski Kemalist, solcu veya sağcı seküler seçmeni peşinden sürüklemeye çalışıyor. Günlük kaygılarla oy vermesini bekledikleri ırkçı, ayrılıkçı, devletçi, liberal, eski muhafazakâr vb. karışık bir tabana seslenerek sonuca gitmeye çalışıyorlar. İlerleme ve yenilikten anladıkları eski, istikrarsız, güçsüz ve Batı güdümünde Türkiye’nin nostalji yüklü bir taklidi.
Yapay söylemlerin ve içten pazarlıklı birlikteliklerin kalıcı olması mümkün değildir. İttifaklar arasındaki tutarlılık, irade ve azim farkını millet er ya da geç irfanıyla sezecektir. Genel seçimler bu yönüyle hakiki bir gösterge olmuştur hep.