Bağımsızlık ilan ettikten yaklaşık 30 yıl sonra İkinci Karabağ Savaşı sonucunda, Ermenistan işgali altındaki yüzde 20’lik topraklar üzerinde kontrol sağlayabilen Azerbaycan’ın diplomatik hamleleri, bölgedeki denklemleri de değiştirdi. Şimdilik sıkıntılı bir süreçten geçse de Azerbaycan-Ermenistan arasında bir barış anlaşması imzalanması an meselesi. Bu sadece iki devlet arasında imzalanacak bir anlaşma değildir. Yeni jeopolitik gelişmeleri de beraberinde getirecek, bölgesel güvenlik sorunlarının çözüme kavuşmasıyla ve ekonomik iş birlikleri ile barış sürecine olumlu katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda, İkinci Karabağ Savaşı sonrası oluşmuş jeopolitik durum, 30 senedir dondurulmuş Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de olumlu etki etmektedir.
Ankara-Erivan ilişkilerinin nasıl gelişeceğini belirleyen en temel faktörlerin başında Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ bölgesi meselesi gelmektedir. İlişkilerin dondurulmuş olmasına rağmen, son 20 senede Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri geliştirmek için birçok hamlesi oldu. Bugün, AK Parti hükümetinin Ermenistan’la ilişkilere ilişkin stratejileri; Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması ve Bakü- Erivan arasında barış anlaşması imzalanması şartı ile uyumlu olarak devam etmektedir.
Türkiye’deki 14 Mayıs seçimlerinin sonucunda, mevcut hükümetin iktidarda kalırsa, Ermenistan’a yaklaşımda köklü bir değişiklik olmayacaktır. Fakat, muhaliflerin iktidara gelmesi halinde, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin Azerbaycan’ın çıkarları dikkate alınmadan gerçekleşmesi, Bakü-Ankara arasında bir sorun oluşturabilir. Akıllara, 2009 yılında Batılı devletlerin inisiyatifinde Azerbaycan’ı denklemin dışında tutarak Türkiye’nin Ermenistan’la normalleşme süreci başlatması ve sonrasında iki kardeş ülke arasında çıkan kriz gelmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o süreçte Bakü ziyareti ve gerçekleştirdiği görüşme bu krizi o dönem için bir nebze hafifletebilmişti.
Özellikle İkinci Karabağ Savaşı sonrası bölgedeki jeopolitik denklemler, Ermenistan iktidarını Türkiye ile ilişkilerini önkoşulsuz geliştirmek politikası izlemek zorunda bırakmaktadır. 21 Eylül 1991 tarihli bağımsızlık deklarasyonunda, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tanınmaması, 1915 olaylarına ilişkin sözde soykırım suçlamaları gibi iddiaları bulunan Ermenistan’ın, ilişkileri önkoşulsuz yeniden kurmak önerisi olumlu karşılanabilir.
Kısa zaman diliminde diplomatik heyetlerin toplam 4 defa olmak üzere Moskova ve Viyana görüşmelerinde bir araya gelmiş olmaları da Ankara-Erivan ilişkilerinde pozitif bir sinyal olarak değerlendirilebilir. Sonrasında ise, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın geçtiğimiz sene Antalya Diplomasi Forumu’na katılımı ve Şubat ayında Türkiye’de yaşanmış Asrın Felaketi sonrasındaki ziyareti de ikili ilişkileri geliştirmek adına önem arz etmektedir. Ayrıca bu, yaklaşık 9 sene sonra iki ülke dışişleri bakanları arasındaki ilk yüz yüze toplantı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan arasında Prag’da gerçekleştirilen Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısı çerçevesindeki görüşme de her iki devletin iyi ilişkiler kurmaktan yana olduğunu göstermektedir. Üst düzey diplomatik yetkililer arası görüşmelerin yanı sıra farklı bakanlıklar ve uzmanlar düzeyinde de toplantılar yapılmıştır. Yine Türkiye-Ermenistan arasında direk uçuşların başlatılması, iki ülke arasındaki kara sınırının üçüncü ülke vatandaşları için açılması çabaları da iki ülke ilişkilerinde önemli gelişmelerdendir. Bir sonraki aşamada karşılıklı ticaret gerçekleşmesi istikametinde görüşmeler yapılmaktadır.
Ermenistan-Türkiye arasında normalleşme süreci çerçevesinde süren diplomatik görüşmeler, Eylül 2022’de Ermenistan’ın Azerbaycan aleyhinde provokatif eylemler gerçekleştirmesine kadar devam etti. Karabağ sorununun tam çözülememiş olması, bölgede özellikle Zengezur Koridoru gibi önemli ulaşım hatlarının daha açılmamış olması da iki ülke ilişkilerinde gelişmeleri frenleyerek, zaman zaman yeşeren umutlara olumsuz etki etmektedir.
Ayrıca, her ne kadar Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için Türkiye ile ilişkiler geliştirmek istese de, Ermeni toplumunda Türk nefreti artan bir hızla devam etmektedir. Son haftalarda bayrağımızın Ermenistan’da birkaç defa yakılması yanında Nemesis Anıtı’nın resmi törenle açılması, kısa zaman diliminde ikili ilişkilerde olumlu bir gelecek vaat etmiyor. Çünkü gerçek anlamda iyi ilişkiler kurulması demek, Ermenistan’ın ve hamilerinin Türkiye aleyhinde yaptıkları politikalardan vazgeçmesini gerektiriyor.
14 Mayıs seçimlerinde olası bir iktidar değişikliğinin, Azerbaycan’ın son yıllarda en üst düzey stratejik ilişkiler kurduğu Türkiye ile ilişkilerini nasıl etkileyeceği de merak edilmektedir. Özellikle, Azerbaycan için hayati önem arz eden Karabağ sorununa yaklaşımda Türkiye’deki muhalif partilerin görüşlerini dikkatlice analiz etmek gerekiyor.
Cumhur İttifakı seçimleri kazanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde yola devam ederse, son yıllarda Bakü-Ankara ilişkilerinde yaşanan stratejik iş birliğinin, Karabağ sorununun çözümüne Azerbaycan ve Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda olumlu yansıyacağı kesin. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in son İstanbul ziyaretinde, Sayın Erdoğan’a destek vermesinin temel nedeni de bu. Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarını uluslararası camiada destekleyen en önemli ülke Türkiye’dir. Bugün, Türkiye’nin stratejik önemi olan birçok alanda, Batı dünyasından bağımsız olarak karar alabilme gücü, Karabağ sorununu çözüme yaklaştırmıştır.
Seçimi muhalefetin kazanması halinde, yeni dönemde sadece Azerbaycan’la ilişkiler değil, AK Parti iktidarının son yıllarda dış politikada oluşturduğu diğer iş birlikleri de büyük oranda etkilenecek. CHP başta olmak üzere muhalefet tarafından AK Parti’nin son yıllarda izlediği dış politika stratejilerinin hemen hemen hepsinin birer eleştiri odağı olması, bunu düşünmemiz için önemli bir neden. Muhalefet kanadından Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri ile ilgili daha önceleri yapılmış açıklamalar da Bakü’yü rahatsız etmekte ve Türkiye’de bir iktidar değişikliğinin Bakü-Ankara stratejik ilişkilerinin de yeniden gözden geçirilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Azerbaycan-Ermenistan arasında İkinci Karabağ Savaşı yaşandığı dönemde CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz’ün, Türkiye’nin Azerbaycan’a silah yardımı yapmasını eleştirmesi ve Azerbaycan-Türkiye karşıtı Ermeni-Batı medyasının “cihatçı grupların Türkiye üzerinden Azerbaycan’a gönderilmesi” yalanını tekrarlaması son derece talihsiz bir açıklamaydı. 2000’li yılların başında Azerbaycan’da da Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapmış Ünal Çeviköz’ün bu yaklaşımı tepkiyle karşılandı. Her ne kadar Ünal Bey, ifadelerinin çarpıtıldığını iddia etse de Azerbaycan’a yaklaşım ve ikili ilişkileri en üst düzey stratejik boyutta devam ettirebilme konusunda CHP’ye karşı bir güvensizlik olduğu kesin. Böyle bir durumda olası bir iktidar değişikliğinde ilişkilerin nasıl ilerleyeceği, CHP iktidarının ve partinin dış politikasını şekillendirecek müttefiklerinin Azerbaycan için hassas konulara yaklaşımlarına bağımlı olacaktır.
Akıllara Türkiye’nin, 2009’da, Ermenistan’la başarısız normalleşme süreci ve o dönem Azerbaycan-Türkiye arasında yaşanmış kriz gelmektedir. Ne ilginçtir ki, o dönemde Zürih protokolleri imzalanmasına götüren süreçteki gizli görüşmeleri dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen duyurmuştu. Ama ne yazık ki, bugünkü CHP o dönemin CHP’si kadar ulusal çıkarları koruyabilecek bir kapasitede olma güveni vermiyor. Bugün CHP, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını hedef alan HDP gibi terör destekçisi partilerle ve Ermeni lobisi üzerinden Türkiye’ye baskı yapan güçlerle iş birliği yapmaktadır. Türkiye’nin güçlenmesinden endişe eden Batılı güçlerin ve Türkiye düşmanlarının bugün en önemli amacı; seçim sonrası kendilerine biat ettirebilecekleri, bağımlılığı korumak adına sınırsız ama ilerleyen süreçte gelecek nesillerin ödemesi gereken borç temelli ekonomik yatırımlar ve vize kısıtlamalarının kaldırılması gibi politikalar karşılığında devletlerin özellikle dış politika ve savunma sanayiinde söz haklarının elinden alınması suretiyle zayıf kukla hükümetler oluşturulması. Bugünkü sömürgeci devletlerin izledikleri “neo-emperyalist” politikaları iyi anlamak gerekiyor.
Uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler genel olarak devletlerin dış politikalarında izledikleri stratejilerle şekillenmektedir. Birçok faktör bu stratejileri etkilemektedir. Dış politika, devletin izlediği realist ve idealist yaklaşımlar sonucu kısa ve uzun vadeli başarılı ve başarısız olarak nitelendirilebilir. Bazı devletler için uyguladıkları liberal değerler dış politikada ön plana çıksa da, bazı coğrafyalarda ayakta kalabilmek için realist bir dış politikadan vazgeçilmemelidir. Bizim bulunduğumuz coğrafya da maalesef tam da realist bir dış politika uygulanması gerektiği örneklerle karşımızda durmaktadır.
Bağımsızlığının ilk dönemlerinden itibaren Azerbaycan, Türkiye ile ilişkilerini kapsamlı stratejik bir boyutta geliştirme politikası izledi. Bu, ilişkilerin sadece pragmatik veya dengeli bir dış politikayla uyumlu olarak geliştiği şeklinde algılanmamalıdır. Azerbaycan topraklarının 1990’lı yılların başında Batılı devletler, Rusya ve İran gibi devletler tarafından himaye edilen Ermenistan tarafından işgal edildiği bir zamanda destek beklediği ve güvendiği sadece Türkiye vardı. Maalesef, o zamanın jeopolitik konjonktüründe, Türkiye’nin kardeş ülke dediği Azerbaycan’a somut destek verememiş olmasının sonuçlarını hep beraber yaşadık. O zaman için, güvenlik ve ekonomik olarak Batı’ya bağımlı olan bir Türkiye’nin, Batılı liderlerin tehditleriyle ulusal çıkarlarımıza zıt olmasına rağmen anında geri adım atmak zorunda kalan Türk hükümetlerinin hatalarından dersler çıkarmamız gerek.
14 Mayıs sonrasında bir iktidar değişikliği yaşanırsa, 1990’lı yılların Batı’ya bağımlı hale gelmiş veya Batılı devletlerin onayından geçmiş bir Türk dış politikasının benzerini yaşama ihtimali çok büyük. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı dış politikada bu bağımlılığı yok etmek için yıllarca çaba harcadı. Savunma sanayisini geliştirdi. Güvenlik tehditlerini gidermek için sınır ötesinde terörle mücadele operasyonları yaptı. Ekonomik çıkarları için rakip ittifakların tehdit ve baskı politikalarına boyun eğmedi. Kendi ekonomik çıkarlarını görmezden gelmeyerek, Batılı devletler istiyor diye Rusya’ya yaptırım uygulamadı.
Gelecek dönemde de güçlü bir Türkiye olarak var olabilmek için ulusal çıkarlarından taviz vermeyecek bir dış politika izlenmesi gerekiyor.
Coğrafya kaderdir. Ermenistan sınır komşumuz bir devlet ve hep öyle kalacak. Güçlü bir Türkiye için, tüm komşu devletlerle iyi ilişkilere sahip olmak önemli. Azerbaycan ve Türkiye arasındaki stratejik ilişkilerin boyutu bugün sadece iki ülke ilişkilerini değil; Türk dünyasının da kaderini belirlemektedir. Uluslararası sistemin yeniden şekillendiği bir zamanda, 1990’larda olduğu gibi Türk dünyası ile ilişkileri ikinci dereceye düşürme gibi bir hata, bölgesel bir güç olan Türkiye’yi, telafisi olmayan sonuçlara götürür…