Amerika’nın FETÖ'sü: The Family

Haber Merkezi
04:0026/08/2019, Pazartesi
G: 26/08/2019, Pazartesi
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

ABD siyasetinin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş, Washington D.C.’nin koridorlarında etkisi hissedilen dinsel nitelikli paralel bir yapılanmanın ABD’nin iç ve dış politikasına yön verme hikayesi. Netflix dijital platformu üzerinden yayınlanan, The Family: The Secret Fundamentalism at the Heart of American Power (Aile: Amerikan Gücünün Kalbindeki Gizli Örgüt) adlı beş bölümlük mini dizi Evanjelik Hristiyan bir örgütün ABD siyasetindeki etkisini çarpıcı tanıklık ve örneklerle gösteriyor. Dizi, FETÖ yapılanmasıyla The Family arasındaki benzerlikleri de ortaya koyuyor.

BEYBİN SOMUK

Netflix tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hepimizi etkisi altına almayı başarmış bir dijital yayın platformu. Son günlerde ülkemizde “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” düzenlemesi kapsamında RTÜK denetimine tabi olması sebebiyle gündeme gelen Netflix, diğer ülkelerde başka bir sebepten ötürü gündemi işgal etmiş vaziyette. 5 bölümden oluşan The Family (Aile) isimli mini belgesel dizisi sebebiyle… Gelin bu belgesel dizisine biraz daha yakından bakalım.

EVANJELİK
HIRİSTİYAN ÖRGÜT

The Family: The Secret Fundamentalism at the Heart of American Power (Aile: Amerikan Gücünün Kalbindeki Gizli Örgüt) ismiyle, 2002’de Aile’nin Virginia’da genç erkeklere mahsus evine katılarak bir Aile üyesi gibi yaşayan Jeff Sharlet tarafından yazılan kitabın belgesel versiyonu olan Netflix projesi izleyenleri şok etmeyi başarıyor. Özellikle de “FETÖ” gibi sinsi bir paralel devlet yapılanması ve terör örgütünün yaptıklarına canlı tanıklık etmiş bizler için bu belgesel çok daha şok edici bir vaziyette.

Kendilerine “The Family (Aile)” ve “The Fellowship (Kardeşlik)” adlarını veren Amerika’nın belki de en güçlü Evanjelist Hıristiyan grubundan bahsediyoruz. Örgütün lideri Doug Joe, 2004’te Time dergisi tarafından ABD’deki en nüfuzlu 25 Evanjelik Hıristiyandan biri seçilebiliyor mesela. Grubun kurucusu Abraham Vereide ise Amerika’ya Norveç’ten gelmiş bir göçmen. “İncil’in zincirlerinin çözüldüğü toprak” olarak gördüğü için ABD’ye geldiğini söyleyen Vereide, ilk olarak Seattle’da iş adamlarını komünizm tehlikesine karşı dua etmek için bir araya topluyor. Bu toplantıları arttırarak siyasetin kalbi olan Washington DC’ye taşınıyor ve örgütün kurucusu olarak “dua seansları” ile dinden bağımsız gibi görünen bir alanda, siyaset arenasında hızlıca yükseliyor. 1932’de dönemin ABD Başkanı F.D.Roosevelt’le görüşerek onunla da bir dua seansı yapmayı başarıyor. Hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden yerel hükümetlere ve Senato’ya “Aile’den” insanların seçilmesine yardımcı olan Vereide 1953’de ABD Başkanı Eisenhower’ın da katıldığı bir “ulusal dua kahvaltısı” etkinliği düzenliyor. 1953’den günümüze her yıl bir gelenek halinde bu dua etkinliği Aile’nin sponsorluğunda düzenlenmeye devam ediliyor. Ulusal dua kahvaltısı Aile’nin kamuoyuna açık tek etkinliği olup bu etkinliğe her yıl Cumhuriyetçi veya Demokrat ayrımı olmadan tüm ABD başkanları, senatörleri, işadamları ve çeşitli ülke temsilcilerinin katılımı ile gerçekleşiyor. Bu dua etkinliğinin perde önündeki amacı seçilen ABD Başkanı’nın Tanrı eliyle seçildiğini göstererek onları hep birlikte kutsamak ve dua etmekmiş gibi görünse de aslında perde arkasında çok daha başka amaçlara hizmet ediyor. ABD siyasetine yön vermek gibi…

GİZLİ EV
YAPILANMALARI

Bunun en yakın tarihli örneği Trump’ın 2016 seçimi sonrasında düzenlenen “ulusal dua kahvaltısına” katılan 30 yaşındaki Rusya vatandaşı Marina Butina’nın Aile ile olan ilişkisi. Butina, ABD’de bireysel silahlanma yanlısı bir silah aktivisti olma sıfatıyla katılarak Trump’la tanıştığı dua kahvaltısından sonra 2016 seçimlerinde Rusya bağlantısı soruşturması kapsamında muhafazakar siyasi çevrelere girerek Amerikan politikasını Rusya lehine çevirmeye çalışmakla suçlanıyor ve Rusya adına bu faaliyeti yürüttüğünü de kabul ederek Nisan 2019’da 18 ay hapis cezasına çarptırılıyor.

Örgüt kamuoyuna açık tek etkinliği olan ulusal dua toplantısı dışındaki siyasi faaliyetlerini ise gözlerden ırak yürütmeyi tercih ediyor. Örgütün lideri Doug Coe bu durumu “örgütünüzü ne kadar görünmez kılarsanız, nüfuzunuz da o derecede artar” şeklinde açıklıyor. Örgütün faaliyetlerini yürütmek için ise kullandığı iki merkez var. İlki Virginia’da bir ev. Genç erkeklerin çok cüzi bir para karşılığında yaşamlarını sürdürdükleri, “Tanrı tarafından seçilmiş” diğer kardeşleriyle bağlantı kurdukları, dua ettikleri, örgüt için çalıştıkları ve hatta örgütün yüksek mevkideki üyelerinin bulunduğu yerlerin temizliğini, bahçe düzenlemesini dahi yaptıkları bir yapı. Şüphesiz ki bu durum hepimize FETÖ’nün ev yapılanmalarını hatırlatıyor. Arada hiçbir fark yok. Örgütün diğer merkezi ise Washington DC’de politikacıların da tıpkı diğer kardeşlik evinde olduğu gibi birlikte yaşayıp dua ettikleri örgüte hizmet için çalıştıkları bir yer. Bu evde eski North Carolina Valisi Mark Sanford ve Nevada Senatörü John Ensign gibi üst düzey Amerikalı siyasetçiler birlikte yaşıyor. Bu ikinci evin yasal statüsü ise “kilise” olarak geçiyor. Dışarıdan hiçbir insanın alınmadığı kapısında “kilise” ibaresi dahi bulunmayan bu yer neden kilise statüsünde sorusunun cevabı ise çok basit: Vergi muafiyetleri sağlamak. “Aile” dini kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için bir kalkan olarak kullanarak alıştığımız bir FETÖ taktiğini daha bünyesinde barındırıyor.

Örgüt yalnızca ABD iç siyasetini etkilemiyor, dış politika konusunda da çok etkin çalışıyor. Örgütün temsilcisi Robert Aderholt 16 yılda örgüt adına görüşmeler yapmak için tam 18 ülkeye gidiyor. Belgeselde izlediğimiz üzere ABD Başkanı Jimmy Carter İsrail-Mısır arasında müzakereleri süren Camp-David Anlaşması için örgütle birlikte çalışıyor, örgüt Amerikan hükümeti ile tartışmalı yabancı liderler arasında bağların geliştirilmesini sağlıyor. Örneğin, Endonezya’daki askeri dikta yönetimi ile bilinen General Suharto’yu ve Darfur’da soykırım yaptığı iddiasıyla yakın zamanda görevden alınan Sudan’lı Devlet Başkanı Omar el Bashir’i de içeren dua ve toplantı seansları Aile tarafından yapılıyor. Örgütün siyaseten en ilginç görüşleri ise Hitler üzerine. Belgesel Aile’nin 1989 yılında lideri Doug Coe tarafından verilen ve izleyicilerini “Hitler, Goebbels ve Himmler” hakkında düşünmeye davet ettiği bir konferanstan birkaç klip gösteriyor. Doug Coe bu klipte: “Bu üç adam çok güçlüydü, çünkü kendilerini bir anlaşmayla birbirlerine bağladılar, Hitler’in Nazi partisinde olmasını istediği talep buydu” diyerek aslında örgütün üyelerinden Nazilerin Hitler’e duyduğu bağlılık gibi bir bağlılığın örgüte duyulmasını beklediğini gösteriyor. Coe ayrıca Çin’in Kızıl Muhafızlarının üyelerinin kendi annelerini dahi öldürmeye istekli olmalarına da atıf yaparak örgüt için üyelerin yeri gelince sevdiklerini feda etmesi beklentisinde olduğunu gösteriyor.

DOUG COE’NUN
ARTAN ETKİSİ

Örgütün kurucusu Vereide’den sonraki lideri Doug Coe 1959 yılında Aile için çalışmaya başlıyor ve 1959’dan itibaren gelmiş geçmiş tüm ABD başkanları ile yine parti ayırt etmeksizin çok yakın ilişkiler tesis ediyor. 2003’te Hillary Clinton Doug Coe için “Çok samimi ve içten, sevgi dolu bir ruhsal önder. Allah’la ilişkisini derinleştirmek isteyen herkese inançlı olsa da olmasa da yardım etmeye hazırdır” diyor. 1985’te Reagan’a Doug Coe ile neden görüşüyorsunuz diye sorduklarında “Bu konuda daha çok bilgi vermeyi isterdim ama sistemimiz iyi çalışıyor çünkü gizli” diyor. Doug Coe hareketin Fethullah Gülen’i olarak hızla güç kazanırken 2001’de Virginia’daki merkezinde Kongo Cumhuriyeti ve Ruanda Cumhuriyeti temsilcilerini bir araya getirip barış görüşmeleri yaptırıyor. Belgesel için konuşan örgütün üyesi Tennessee’li siyasetçi Zach Wamp 2016’da Doug Coe ve oğlu Tim Coe ile birlikte ulusal dua kahvaltısı için Trump Towers’a gittiklerini aktarıyor. Donald Trump ile Doug Coe’nun konuşmasını ise şöyle anlatıyor: “Doug Trump’a konuşmasında eski ABD başkanlarından Ike’nin dua kahvaltısında yaptığı gibi bir konuşma yapmasını söyledi. Ike de Washington’lu değildi ve siyasetçi kökenli değildi. Trump’a bana Ike’yi hatırlatıyorsun diyen Doug, Trump’a Ike gibi bir konuşma yapması için meydan okudu ve Trump da Ike’nin “bu korku dolu kriz günlerinde ABD Hz.İsa’nın adımlarını izlemeye çalışmaktadır” şeklindeki konuşmasının çok benzerini gerçekleştirdi. Sonrasında hepimiz ellerimizi seçilmiş Başkan Trump’ın üzerine koyduk ve dua ettik.”

FETÖ ÖRNEK Mİ ALDI?

Bir dini lider için yüksek miktarda politika ve kamu diplomasisi içeren görüşmelerini son ana kadar sürdüren Coe, Trump’ın ABD Başkanı olarak ilk dua töreninden 3 ay sonra 2017’de hayatını kaybediyor. Belgeselde Doug’un ölümünü takip eden 2018 yılının ulusal dua kahvaltısında Trump’ın Doug’un yokluğundan bahsettiği görülüyor. Belgeselde örgüt üyelerinin hala “kralı olmayan bir krallığa itaat ettikleri” belirtiliyor. Doug Coe’un vefatından sonra Aile’yi Doug’un oğulları ile damadı Doug Burleigh yönetiyor. Damat Burleigh’in Rus Marina Butina ile olan bağlantısından dolayı FBI tarafından sorgulandığını da eklemeden geçmeyelim.

Siyasi lobi gibi hareket eden ancak lobi gibi kayıt altında olmayan, dini örgüt gibi hareket edip siyaseti dizayn etmeye çalışan Amerika’nın “The Family”si bize hemen her açıdan FETÖ’yü hatırlatıyor. ABD Netflix’in ses getiren bu yapımından sonra kendi FETÖ’sü ile yüzleşir mi bilemeyiz. Kimbilir belki Fethullah Gülen de FETÖ’yü kurarken The Family’yi örnek almıştır. Bu ise başka bir Netflix belgeseli ve başka bir yazı konusu…

#Netflix
#Belgesel
#FETÖ
#ABD
#The Family: The Secret Fundamentalism at the Heart