İnsani diplomasi, oldukça kapsamlı bir kavram olan diplomasi kavramının içinden çıkarak, müstakil nitelik kazanan bir kavramdır. Sosyal bilimler içinde nispeten yakın dönemde ortaya çıkan bu yeni kavramın herkesin kabul edeceği tanımını yapmak henüz mümkün değil gibi gözüküyor. Genel itibarıyla insani diplomasi kavramı ilgililerin geçmiş dönemdeki eğitimleri ve tecrübeleriyle irtibatlı olarak insani yardım, insancıl hukuk, kamu diplomasisi ve uluslararası hukuk gibi nispeten daha köklü kavramlarla tanımlanmakta. Bu yaklaşım farklılıkları insani diplomasi kavramının çerçevesinin genişliğini gösterdiği gibi aynı zamanda uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve hukuk gibi disiplinlerin kesişim noktasında olduğuna da işaret etmekte.
Tanım farklılıkları bir yana dünyanın yaklaşık olarak son 10 yıldır tecrübe ettiği küresel etki doğuran silahlı çatışmalar, iç savaşlar, ihtilaller ve kıtlık gibi gerçeklikler, insani diplomasi kavramını teorik/akademik tartışmaların yerine pratik düzeleme taşıdı. Bir başka tabirle, insani diplomasi kavramı artık teorisyenlerin üzerinde tartıştığı bir meseleden ziyade güncel gelişmelerin çözüm arayışları noktasında öne çıkarılan bir kavram. Uluslararası ilişkilerde karşımıza çıkan güç odaklı saldırganlık, siyaset biliminin konusu olan otorite, kuvvet kullanımı veya insan hakları ihlalleri gibi durumlara karşı insani diplomasi pratik sahada önemini her geçen gün artırıyor.
Geçen günler, bize çözüm arayışları noktasında aktörlerin yoğun şekilde insani diplomasi araçlarına başvurmak durumunda kaldığını gösterdi. Müzakere, arabuluculuk, insani yardım veya uluslararası mahkemelerdeki süreçleri başlatma ya da destekleme gibi insani diplomasi araçları farklı ülkeler tarafından idare ediliyor. Çok kutuplu düzen, bölgesel krizlerin küreselleşmesine sebep olurken, öte yandan insani diplomasi araçlarını kullanmaya istekli yeni aktörlere de alan açıyor ve insani diplomasi araçlarını çeşitlendiriyor.
Dünya, küresel anlamda etkiler doğuran krizlerle meşgul. Gelinen noktada, çok kutupluluğun bir gereği olarak herhangi bir bölgesel kriz bile kısa süre içerisinde küresel krize dönüşme riskini taşıyor. Çünkü herhangi bir bölgesel silahlı çatışmaya, iç savaşa ya da siyasi ihtilafı müdahil olan devletlerin sayısı artıyor. Bu müdahale durumu çok kutuplu düzenin bir neticesi. Bu sebeple yaşanan her kriz aslında küresel sistem ya da işleyiş için doğrudan veya dolaylı etkiler doğurmaya gebe vaziyette.
ABD, Çin veya Rusya gibi aktörlerin etkili olduğu çok kutuplu sistemin insani diplomasi araçları açısından ciddi faydaları bulunuyor. İlk olarak belirtmek gerekir ki bu düzen sayesinde geçmiş dönemlerden farklı olarak küresel etki doğuran ya da doğurma riski olan küresel krizlere yönelik çözüm arayışları farklı aktörler tarafından yönetilebiliyor. Geçmişte ABD tarafından ya da ABD’nin denetiminde gerçekleştirilen arabuluculuk faaliyetleri artık Ankara, Moskova, Doha, Pekin gibi şehirlerde yer bulabiliyor. Geçen haftalarda Pekin’de Filistinli El-fetih ve Hamas’ın temsilcilerinin de dahil olduğu 13 grubun temsilcisinin bir mutabakat imzaladığı burada hatırlanabilir. Yine önceki dönemde Oslo görüşmeleri ve Camp David gibi müzakere süreçleri tek bir aktörün idaresinde gerçekleştirilmekteydi. Çok aktörün aktif rol aldığı yeni düzen, insani diplomasi araçlarını kullanma noktasında teşebbüste bulunmak isteyen ülkelere alan açıyor.
Krizlere sürüklenen çok kutuplu dünyada çözüm arayışları noktasında aktörlerin çeşitlenmesi söz konusu. Bununla birlikte insani diplomasi araçlarının da çeşitlendiği görülüyor. Gerçekten de çeşitli aktörler tarafından Suriye, Gazze, Sudan, Ukrayna ve dünyanın çeşitli yerlerindeki problemlere çeşitli çözüm önerileri gündeme getiriliyor. İnsani yardım, müzakere, yatırım planları, uluslararası organları aktif şekilde kullanma ve işler hale getirme teşebbüsleri, aşamalı müzakereler, esir takası ve ateşkes bunlardan bazıları. Çok kutuplu düzenin insani diplomasi açısından hem aktörler hem de araçlar noktasında çeşitlilik sağladığı görülüyor.
İnsani diplomasi kavramının yakın dönemde ortaya çıktığına değinildi. Türk dış politikası açısından bu kavramın son senelerde tutarlı ve kapsamlı şekilde kabul edilerek pratiğe yansıtıldığı görülüyor. Uzun süre teorik açıdan tartışılan bir kavram olan insani diplomasi ve araçlarının Türkiye tarafından somut olarak sahaya yansıtılma arzusu önem taşıyor.
Ankara dünyanın çeşitli bölgelerindeki krizlere çözüm odaklı yaklaşıyor. Bu yaklaşımın bir gereği olarak çeşitlendirilmeye müsait insani diplomasi araçlarını kullanıyor. Bunun için yakın dönemdeki gelişmelere bakmak dahi yeterli olacaktır. Örneğin, Gazze’de devam eden şiddetli İsrail saldırılarının durdurulmasına yönelik ilk günlerden beri devam eden ateşkes ve arabuluculuk çağrıları örnek verilebilir. Aynı sorun için uluslararası yargı organlarını baskı altına almak suretiyle işler hale getirme çabaları da burada zikredilebilir. İnsani yardım da Gazze için Türkiye’nin başvurduğu bir diğer insani diplomasi aracı. Ankara bütün araçları kullanmaya çalışıyor.
Benzer şekilde, 7 Ekim öncesinde El-Fetih ve Hamas liderlerinin Ankara’da görüştüğü de bilinmekte. Birkaç hafta önce Pekin’de 13 Filistinli grubun müştereken kabul ettiği mutabakat sürecine Türkiye’den de bir temsilci katılmıştı. Yine Somali ve Etiyopya arasında uzun süredir devam eden problemin çözümüne yönelik olarak geçen günlerde Ankara’da gerçekleştirilen ve gelecek haftalarda yenilenecek müzakere süreci hatırlanmalı. Son olarak, Suriye’de iç savaşın başlangıcından beri devam eden toprak bütünlüğü çağrısının Suriye hükümetine müzakere davetiyle desteklemesi burada zikredilebilir.