Yurt dışına asker gönderme konusundaki tezkerenin tartışıldığı günlerde Balkanlar’dan adeta cevap niteliğinde bir ses yükseldi. Bosna Hersek’te zayıf ve anlamsız Dayton Anlaşması’nın zorunlu ve sorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan iki entiteden biri Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik oldukça cüretkâr bir açıklama ile dünyaya meydan okudu. Hassas bir denge üzerine kurulan Bosna Hersek Entitesi’nde Dodik’in yaklaşımı ve politik tarzı dengeyi bozacak cinsten bir adım. Dodik, ülkedeki siyasi kutuplaşmanın Bosna Hersek’in ortadan kaldırılmasıyla çözülebileceğini, Sırp ordusunun oluşturulacağını ifade etti. Tüm dünyaya meydan okumayı da ihmal etmeyen Dodik açıklamasını “Dünyada bizi durduracak güç yok” diyerek tamamladı. Tartışmasız Dodik tarafından yapılan bu hadsiz fakat net açıklama güçlü bir mesaj içeriyor.
Bu mesajın, politik tarafları olmakla birlikte, bir süredir Sırplar tarafından paramiliter oluşumların yaygınlaştırıldığına dair istihbaratlarla birlikte okunması ve dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Ayrıca Dodik’in bu tavrı ortak anayasal gövdeyi ve Dayton sonrasında kurulan sistemi de taciz ve meydan okuma anlamını taşıyor. Her ne kadar Belgrad dönüşünde geri vites hamleleri yapsa da içindeki saldırgan düşünceleri ve “Çetnik” arzuları faş etmesi açısından önemli. Bu süreçte en dikkat çekici noktalardan birisi de şu: Sırp Cumhuriyeti Hükümeti, İçişleri Bakanlığı (Polis) ile ilgili yasada bir değişiklik hazırlıyor. Sırp Cumhuriyeti Hükümeti polisinin yetkilerinin bir kısmını Bosna-Hersek Sınır Polisi’nden devralması amaçlanıyor ki, bu oldukça tehlikeli bir süreç. Sırp tarafının bu kanuni hazırlık süreci Dodik ve Sırp Cumhuriyeti’nin ortak bir kurgu ile hareket ettiklerinin güçlü bir göstergesi.
Yakın tarih başta olmak üzere Balkan Tarihi’nin temel özelliği; tarihsel olayların hızla kendini tekrar etmesi ve olayların akşamdan sabaha ansızın başlayabilme potansiyeli. Derin tarihsel, dinsel ve siyasal ayrılıkların olduğu Bosna Hersek’te yakın zamanda yaşanan travmatik savaş ve Sırplarca yapılan soykırım sebebiyle bu ve benzeri açıklamaları konusunda dikkatli ve her daim teyakkuzda olmak gerekiyor.
Mesleki sebeplerle sıklıkla gittiğim bölgede Sırp toplumunun sert ve saldırgan tutumunun artarak kendini hissettirdiğine şahit oldum. Gergin bölge ikliminde devlet adamlarının yaptıkları sorumsuz açıklamalar boş boğazlıktan daha büyük anlamlar taşıyor. Konunun, Sırp toplumunun etnik ve dinsel olarak kendini sürekli motive ettiği saldırgan eğilimlerin dışarı sızması ya da açığa çıkması olarak ele alınması lazım.
Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Müslüman üyesi Şefik Caferoviç, ülkenin Dayton’dan bu yana en tehlikeli kriz ile karşı karşıya olduğunu ifade etti. Boşnak tarafının konuyu ciddiye alması ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmesi çok önemli. Dün Saraybosna halkı ABD Büyükelçiliği önünde bir gösteri yaparak Milorad Dodik ve Dragan Coviç’in giderek artan savaş çığırtkanlığını protesto etti. Fakat bu açık çağrılara rağmen uluslararası kamuoyundan hatırı sayılır bir ses çıkmıyor.
Bosna Hersek’teki ekonomik kriz sebebiyle Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya çok yoğun bir Boşnak göçü var. Buna karşı Sırp nüfus sürekli artış göstererek bu nüfus eksilmesinin de kendisine sağladığı avantajla bölgede yoğunlaşıyor. Boşnak göçleri sebebiyle bazı bölgelerdeki nüfus denklemi Sırpların lehine değişmiş iken bu savaş çığlıklarının planlı bir süreç olduğunu da bir kenara not etmek gerekiyor. Son ziyaretlerimde Boşnaklarda gördüğüm bir mutsuzluk ve umutsuzluk hali var. Özellikle parçalı devlet yapısı en çok Boşnakları zorluyor ve umutsuzluğa doğru itiyor. Adeta sistematik bir şekilde ülkeden soğumaları ve göç etmeleri isteniyor.
Sırp tarafının gergin açıklamalarına karşı ihtiyati tutumunu elden bırakmayan Boşnaklardan da dikkat çekici bir cevap geldi. Bosna- Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç “Güçlü bir askeri sanayimiz var. Kısa sürede 100-200 bin kişiyi silahlandırabiliriz. İHA’larımız geliştirme sürecinde” diyerek aynı netlikte ve sertlikte mütekabil bir cevap vermiş oldu. AB askeri kapasitesinin oldukça zayıf olduğu; Rusya, AB ve ABD ilişkilerinin olumsuz olduğu ve dünyanın pek çok bölgesinde savaş ikliminin yaşandığı düşünüldüğünde Bosna- Hersek’te Sırp şımarıklığını anlamak mümkün. Bununla birlikte en zor savaşı yaşayan Bosnalı Müslümanlar bugün her türlü çatışmaya geçmişe kıyasla çok daha hazırlıklı. Ağır bir savaşın içinden geçmiş olan Bosna- Hersek’in nitelikli ve oldukça deneyimli bir ordusu var. Türkiye’den pek çok konuda kapasite desteği almış olan Bosna ordusu ve kurmayları oldukça iyi ve dinamik durumdalar.
Tüm bu gerilimlerin yaşandığı bir dönemde ülkemizde yurt dışına asker gönderme tezkeresi gündeme geldi. Muhalefet partilerinin hayır dediği tezkere konusunun hassas bir döneme denk gelmesi de konuyu daha önemli kılıyor. TSK’nın 1950’den bugüne 76 kez yurt dışına asker gönderdiğini biliyoruz. Koruma ve güvenlik amaçlı vazifelerinde ülkemizin göğsünü kabartan TSK, görev yaptığı bölgelerde aynı zamanda bir kamu diplomasisi kurumu olarak da görev yaparak gönülleri kazanıyor. 1992 tarihinden itibaren Bosna’da bulunan TSK, güvenlik amaçlı roller üstleniyor. Kötü senaryolar için bölgede bulunan ordumuz bizim kadar Boşnak halkının da oradaki güven noktası. Dünyanın pek çok yeri yanında Bosna Hersek’teki varlığımızın en önemli teminatı olan askeri birimlerimizi tartışmalı hale getirmenin ve toplumun ortak direnç göstermesi gereken bir konu olan tezkereyi tartışmaya açmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bilakis hassas Bosna Hersek ortamında savaş kabiliyeti daha yüksek bir askeri yapılanma yanında Boşnak halkının kapasite ve direncini artıracak gayretler ortaya koymak zorundayız.
Bu hassas dönemde Bosna Hersek’e yapılacak bir ziyaretle bölgede artan Sırp cüretkârlığına bizzat yerinden meydan okumak ve bölgede istikrarın garantisi olan şanlı ordumuz ve kamu diplomasisi birimlerinin daha etkili çalışmalar üretmesini istemek, tarihin bize yüklediği bir sorumluluktur.