Eğitimde yeni gündem zorunluluğu

04:008/09/2025, Pazartesi
G: 8/09/2025, Pazartesi
Yeni Şafak
İllsutrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllsutrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Yapay zekânın işgücü piyasasında oluşturmaya başladığı köklü dönüşümlerde mesleki eğitimin nispeten korunaklı bir alan oluşturması genç işsizliğini azaltmak ve zayıflayan orta sınıfları tahkim etmek için de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Mesleki eğitimin güçlendirilmesi ve cazip bir seçenek haline getirilmesi yükseköğretime yönelimi daha rasyonel bir banda da taşıyacaktır.

Mahmut Özer / Eski Milli Eğitim Bakanı

Zorunlu Eğitimin Kısalması Tüm Sorunlarımızı Çözecek mi? başlıklı bir önceki yazımda zorunlu eğitimin kısaltılmasına yönelik tartışmalara değinmiş bu kapsamda atılacak adımların değinilen sorunları çözme yerine yeni sorunlara yol açabileceği uyarısında bulunmuştum. Yazının sonunda gelinen noktada eğitim kademelerinde odak ve süre ile makul düzenlemeler yapılabileceği, ancak bunun bağlamının günümüz dinamiklerine makul bir cevap olarak oluşturulması gerektiğine vurguda bulunmuştum. Bu yazıda eğitim sisteminde bu bağlama yönelik öneriler sunacağım.

KÖY OKULLARI İHYA EDİLMELİ, TAŞIMALI EĞİTİM SONA ERMELİ

Bu konuda atılması gereken ilk adım köy okullarının tüm ülkede yeniden ihya edilmesi ve taşımalı eğitimin de sonlandırılmasıdır. Taşımalı eğitim bir dönem fiziksel zorunluluklar veya göçler nedeniyle özellikle köylerde azalan nüfusun bir gereği olarak öğrencilerin en yakın okullara ücretsiz taşınabilmesi için bir seçenek olarak üretilmişti. Ancak gelinen noktada özellikle Covid-19 salgını sonrası büyük şehirlerden küçük şehirlere ve köylere yönelik yeni bir akış ortaya çıkmıştır. Dahası gıda tedarik zincirlerinde küresel ölçekte yaşanan zorluklar tarım ve hayvancılığı tekrar ülkelerin enerji gibi stratejik bir alanı olarak değerlendirmeye zorlamaktadır. Dolayısıyla, uzun vadede yaşanabilecek risklere karşı bugünden önlem alabilmek için köylerimizin ve tarım ve hayvancılığa müsait tüm alanların bir yaşam merkezi olarak tekrar ihya edilmesi bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Bu bağlamda atılabilecek en makul adım ise köy okullarının tekrar hayata geçirilmesidir. Bunun ilk denemelerini zaten Bakanlığımız döneminde gerçekleştirmiş ve 3 bin 500 köy okulunu revize edip tekrar eğitim hayatına kazandırmıştık. Dahası bu okulları sadece anaokulu ve ilkokul olarak değerlendirmemiş, ayrıca bu okullar bünyesinde halk eğitim merkezleri kurmuş ve köylerdeki vatandaşlarımız için tarım ve hayvancılık başta olmak üzere her türlü kursu erişilebilir kılmıştık. Ayrıca, köylerde bu okulların düğünler ve taziyeler için de kullanılabilmesinin, yani kamusal bir ortak alan olarak işlevini genişletmenin imkânlarını da sağlamıştık. Zaten işlevi böylesine genişlediği için köy okulu yerine köy yaşam merkezi ismini kullanmıştık. Bu girişimimizden elde edilen deneyimler kullanılarak ve gerekli revizyonlar yapılarak tüm köy okulları tekrar açılmalı ve taşımalı eğitim artık sonlandırılmalıdır.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM YAYGINLAŞMALI

Ülkemiz son 20 yılda eğitim alanında yapılan devasa yatırımlar ve çok-boyutlu adımlarla temel eğitim ve ortaöğretimde erişim sorununu çözmüştür. Eğitim çağ nüfusu artık rahat bir şekilde eğitime erişebilmektedir. Gelinen noktada yeni görev, erişilenin kalite farkının mümkün

olduğu kadar en düşük seviyelerde tutulmasının sağlanmasıdır. Dolayısıyla, eğitim sistemimizde yeni projeler eğitimde fırsat eşitliğini bu bağlamda artırmaya yönelik teksif edilmelidir.

Bu kapsamda en stratejik alanların başında okul öncesi eğitim gelmektedir. Okul öncesi eğitimin bireylerin yaşamında uzun vadeli etkileri açısından en kritik eğitim kademesine karşılık geldiği bilinmektedir. Okul öncesi eğitim almış bireyler eğitimde ve istihdamda bu kademeye eriş(e)memiş bireylere göre çok daha uzun kalmaktadır. Bir başka deyişle, şu anda ülkelerin NEET (Ne Eğitimde Ne İstihdamda) oranlarını düşürmede başvurdukları etkin politikalardan bir tanesi mesleki eğitimin güçlendirilmesi ise diğeri okul öncesinin yaygınlaştırılmasıdır. Dolayısıyla, beşeri sermayenin tahkimi ve eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi için okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalı ve ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Diğer taraftan çalışan kadınların doğurganlığını teşvik etmede de kullanılan yaygın politikalardan bir tanesidir. Bu bağlamda, 2025 yılının Aile Yılı olarak ilan edilmesi ve özellikle nüfus artış hızımızın iyileştirilmesi bağlamında okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasının eylem planında yer alması bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

MESLEKİ EĞİTİM GÜÇLENDİRİLMELİ

Bu kapsamda atılması gereken bir diğer önemli adım mesleki eğitimin çok daha fazla güçlendirilmesidir. Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de en fazla ihtiyaç duyulan insan kaynağı mesleki eğitimle ilgilidir. Mesleki eğitimde tüm iyileştirmelere rağmen halen çoğu meslekte aranan elemanın istenilen becerilere sahip olarak temin edilememesi önemli bir sorun alanı olarak durmaktadır.

Hal böyleyken ülkemizde geçmişte diğer alanlarda olduğu gibi mesleki eğitim de siyasal eğitim politikalarından nasibini almıştır. 1999 yılında yürürlüğe giren ve büyük çabalar ve uzun soluklu girişimlerle ancak 2012 yılında kaldırılabilen katsayı uygulaması nedeniyle mesleki eğitim tarumar edilmiş, değeri ve itibarı yerle bir edilmiştir. İşgücü piyasasının uzun zamandan beri ödediği maliyet bu uygulama nedeniyledir.

2012 yılından sonra mesleki eğitimi güçlendirmek için Milli Eğitim Bakanlığı büyük çaba sarf etmiş, çok sayıda projeyi eş zamanlı yürürlüğe sokmuştur. Aslında sorun, işgücü piyasamızla mesleki eğitim arasındaki eşleşmenin sağlanamamasından kaynaklanıyordu. Bu döneme bakıldığında ağırlığın hep meslek liselerine verildiğini görürüz. Oysa ülkemizde mesleki eğitimin iki kanalı vardır: meslek liseleri (mesleki teknik Anadolu liseleri) ve mesleki eğitim merkezleri (MESEM’ler). MESEM’ler haftada bir-iki gün okulda diğer günler işletmelerde usta öğreticiler denetiminde eğitim aldıkları için Almanya’daki dual-eğitim (okul ve işyeri) kapsamında eğitim hizmeti sunmakta, çıraklar üç yıllık eğitim sonunda kalfa, dört yılın sonunda ise usta olarak mezun olmaktadır. Dolayısıyla, MESEM’ler daha fazla uygulama ağırlıklı bir mesleki eğitim imkânı sağlamaktadır.

GENÇ İŞSİZLİĞİ DÜZELTMEDE ÖNEMLİ BİR FIRSAT: MESEM

Mesleki eğitimle ilgili geliştirilen politikalarda MESEM’ler hep gölgede kaldı, mesleki eğitimin kalitesini artırmaya yönelik projelerin odak noktasını çoğunlukla meslek liseleri oluşturdu. Bu nedenle mesleki ortaöğretimde okuyan öğrenci sayısını artırmada akla hep meslek liseleri geldi. Meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı 1,5 milyonun üzerinde seyrederken MESEM’lerde okuyan öğrenci sayısı 100 binlerin altındaydı. Oysa, ülkemizde işgücü piyasasında istihdamın yüzde 70’den fazlasını küçük ve orta-ölçekli işletmeler (KOBİ) oluştururken ve bu işletmelerin ağırlıklı talebi mesleki eğitim alanında çırak, kalfa ve usta iken bu talep karşılanmadığında mesleki eğitimle işgücü piyasası arasındaki beceri uyumlu eşleşme sağlanamadı. Meslek liselerinden talepten çok mezun verilmesi, mezunların eğitim aldıkları alanda istihdam imkânı vermediğinden çoğu mezun alan dışı istihdam arayışına zorlanıyordu. Pahalı bir yatırım olan mesleki eğitim böylece verimli olmaktan da uzaklaşıyordu.

Dolayısıyla, yapılması gereken mesleki eğitimde MESEM’lerin öğrenci kapasitesinin artırılması, meslek liselerinin ise altyapıları güçlendirilerek çok daha nitelikli hale getirilmesidir. Bu amaçla 2021 yılı sonunda 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda önemli düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerle MESEM’lerdeki öğrencilere her ay ödenen asgari ücretin yüzde 30’u kadar olan miktar işverenlerden alınarak devlet tarafından karşılandığı gibi kalfaların aldıkları ücretler de asgari ücretin yüzde 30’ndan yüzde 50’sine çıkartıldı. Ayrıca, ortaokuldan sonra 4 yıllık eğitim vermesine rağmen lise diploması alamayan MESEM mezunlarına lise diploması alabilmek için esnek bir yapı oluşturuldu. Her iki adım MESEM’lerin cazibesini artırarak kısa sürede çırak ve kalfa sayısında 1 milyonun üzerinde bir artış gerçekleştirdi. MESEM’ler tarihinde ilk kez böyle bir öğrenci kapasitesine ulaştılar. Ülkemizin her tarafında küçük ve orta ölçekli işletmeler hızla ihtiyaç duydukları çırak, kalfa ve ustaları bulmaya başladılar. Dahası, yeni geliştirilen MESEM modelinde kayıt yaptıranların yüzde 75’inden fazlası 18 yaş üzeri bireylerdi. Diğer taraftan, MESEM mezunlarının istihdam oranının meslek lisesi mezunlarının istihdam oranının çok üzerinde olduğu göz önüne alındığında, MESEM’lerin yeni düzenlemelerle güçlendirilmiş yapısının ülkemizde genç işsizliği azaltmada önemli bir fırsat sunduğu açık bir şekilde ortadadır.

Gelinen noktada özellikle yapay zekânın işgücü piyasasında oluşturmaya başladığı köklü dönüşümlerde mesleki eğitimin nispeten korunaklı bir alan oluşturması genç işsizliğini azaltmak ve zayıflayan orta sınıfları tahkim etmek için de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Mesleki eğitimin güçlendirilmesi ve cazip bir seçenek haline getirilmesi yükseköğretime yönelimi daha rasyonel bir banda da taşıyacaktır.

MESLEK LİSELERİ VE MYO’LAR ARASINDAKİ GEÇİŞKENLİK ARTIRILMALI

Şu andaki uygulamada meslek lisesi ve diğer liselerden mezun olup bir Meslek Yüksekokulu (MYO) programını kazanan öğrenciler arasında eğitim süresi açısından bir fark bulunmamaktadır. Örneğin, ortaöğretimde elektrik alanında 4 yıllık bir eğitimi tamamlayan bir öğrenci, herhangi bir MYO'nun elektrik programına kayıt olduğunda, ortaöğretimde elektrik alanında hiçbir eğitim almamış ve aynı MYO programına yerleşmiş öğrenciyle aynı dersleri iki yıl süreyle almaktadır. Dolayısıyla, mevcut yapının gözden geçirilmesine yönelik ihtiyaç açıktır. Bu kapsamda yürürlükte olan Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi (TYÇ) önceki yetkinliklerin değerlendirilmesi için önemli bir dayanak sağlamaktadır.

Meslek lisesinde alınan eğitimin devamı niteliğinde bir MYO programını kazanan öğrenciye yönelik önceki yeterlilikleri dikkate alan ve eğitim süresini yaz dönemini de kullanarak 1 yıla düşüren yeni bir MYO programının geliştirilmesi, ortaöğretim mesleki ve teknik eğitim ile yükseköğretim arasındaki ilişkiyi daha esnek ve daha güçlü kılacaktır. Bu programda yer alacak meslek lisesi mezunlarının programa kabulünde hazır bulunuşlukları ölçülmeli, değerlendirilmeli ve başarılı olanlar bu programa alınmalıdır. Böyle bir yapı, önceki yetkinlikleri tanıyarak meslek liselerinin değerini de artıracaktır. Ayrıca, MYO’lardaki eğitimin verimliliğini artırarak başarılı gençlerin işgücü piyasasına daha erken girmelerini sağlayacaktır.

MESLEKLER ARASI GEÇİŞ KOLAYLAŞTIRILMALI

Günümüzde otomasyonun yaygınlaşması ve özellikle yapay zekâ teknolojileri ile birlikte işgücü piyasalarındaki beceri beklentilerinde çok hızlı dönüşüm yaşanmaktadır. Artık yeni bir döneme girilmektedir. Çoğu meslek artık işlevsiz hale gelmekte ve yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Dahası, yapay zekâ artık beyaz yakalıları hedef almaktadır. Yeni dönemin anahtar sözcüklerinin yapay zekâ ve yaşam boyu öğrenme olduğu açıktır. Eğitim sistemimizi bu hızlı dönüşüme ayak uyduracak şekilde yeni yaklaşımlarla tahkim etmek stratejik bir adım olacaktır. Ancak, hızla değişen ve beceri setlerini buna göre dönüştüren dev dalgaya karşı tek başına eğitim sisteminin cevap üretebilmesi mümkün değildir. Yeni dönemde beşeri sermayeye yapılacak yatırımlar, artık eğitim sistemlerinin dışına taşmaktadır. Bu kapsamdaki tüm araştırmaların öne çıkarttıkları stratejik alanın yaşam boyu öğrenme olması bu gerçeğin altını çizmektedir.

Yaşam boyu öğrenme sadece yeni mezun olup istenilen becerilere sahip olmayan bireyler için değil, ayrıca mevcut çalışanların işgücü piyasasındaki dayanıklılıklarını tahkim etmek için de artık bir zorunluluktur. Ülkemizin temel beceri değişikliği beklentisi en yüksek ülkeler arasında yer alması da bu zorunluluğa vurguda bulunmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde üniversitelerimizin ve TOBB Akademi, İSO Akademi gibi iş dünyası temsilcilerimizin beceri geliştirme ve yeniden beceri kazandırmaya yönelik yaşam boyu öğrenme merkezlerinin sayısının ve kapasitelerinin artırılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, özellikle istihdam alanları daralan yükseköğretim mezunlarının işsiz kalmaları ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu nedenle değişen işgücü piyasası dinamikleri nedeniyle kısa süreli eğitimlerle yeni mesleklere ve istihdam alanlarına yönlendiren ve işgücü piyasası tarafından tanınan beceri transfer merkezleri kurulmalıdır. Ayrıca, işgücünün bu etkilerle daralan bir sektörden genişleyen veya konumunu koruyan diğer sektörlere geçişi ve hareketliliği kolaylaştırılmalıdır. Üretken yapay zekâ gibi teknolojilerin ekonomide hızlı değişimlere yol açması, bazı sektörlerin büyürken diğerlerinin daralmasına neden olacaktır. Bu geçiş sürecinde iş gücünün uyum sağlayabilmesi için, iş değiştirmeyi zorlaştıran yapısal engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) bu konuda öncü, düzenleyici ve koordine edici bir rol üstlenmelidir.




#Yapay Zeka
#Eğitim
#Toplum