İki yıl önce başlayan Covid-19 küresel salgını ve 2022 Şubat ayında patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşı, bugüne kadar ekonomi ile ilgili bildiğimiz tüm dengeleri önümüzdeki dönemde kökten değiştirecek gibi duruyor. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak hammadde fiyatlarındaki fahiş yükselmeler ve Rusya’ya uygulanan ambargolar bugüne kadar devam eden küresel düzenin bundan sonra aynı şekilde devam etmeyeceğinin birer göstergesi olarak okunabilir.
1980 sonrası dönemde küresel güçlerin sadece kendi çıkarları için dünyayı peşinden sürüklediği “düzen” artık iflas etmek üzere. Mevcut küresel düzen tüm ülkeler için bir tehdit oluşturmaktadır. Hiçbir ülke artık kendini güvende hissetmiyor dolayısıyla herkes bir şekilde kendini korumaya çalışıyor. Şimdi ülkeler yavaş yavaş kendi gümrük duvarlarını örmek suretiyle ekonomilerinin küresel kriz dalgalarından hasar almamasını, alacaksa dahi en az hasarla kurtulmanın yollarına bakıyor.
Gelinen süreçte kendi kendine yeten ekonomiler ve siyasi olarak bağımsız hareket etme kabiliyeti olan ülkeler öne çıkacak; başkalarına bağımlı olanlar ise her zaman istim üstünde olacaklardır. Ekonomik olarak bağımsız olamayan ülkeler siyasi olarak da bağımsız hareket edemeyeceklerdir. Siyasi olarak bağımsızlığı olmayan ülkeler de ekonomik olarak bağımsız hareket edemeyeceklerdir. Ekonomi ile siyaset her zaman iç içe geçmiş halkalar gibidir.
Türkiye olarak ekonomik bağımsızlığımızı kazanmamız son derece önemli. Tarım ve hayvancılıkta, enerjide, savunma sanayiinde, madencilikte, sağlıkta ve imalat sanayiinde kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacak düzeyde bir üretime sahip olmamız gerekiyor. Çünkü son yaşanan süreçte şunu iyice gördük: En küçük bir anlaşmazlıkta ambargolar devreye giriyor ve ülkenizde hayatınızı felç edecek operasyonlar ile yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz.
2013 sonrası dönemde Türkiye’ye üstü kapalı onlarca ambargo uygulandı bundan sonra da uygulanmaya devam edeceğe benziyor. Burada saydığım her sektör çok önemli ve hiçbiri de ihmale gelmeyecek alanlar. Bir bütün halinde bu sektörlerin tümünde başarılı olursak hizmet sektörleri ve turizmin de katkısıyla Türkiye dünyanın en güçlü 10 ekonomisi içinde rahat bir konuma gelecektir.
Ama bu konuda yapmamız gereken ev ödevlerimiz bulunmaktadır.
Tarımda; ürün çeşitliliği, toprak büyüklüğü ve iklim yapısına baktığımızda kendi kendine yeten hatta tüketiminin 1,25 katı üretimi olan bir ülkeyiz. Mısır, ayçiçeği ve soya gibi bazı ürünlerde kendi ihtiyacımızın altında üretimimiz olmasına rağmen diğer tahıl ürünlerinde, sebze ve meyve üretiminde kendi kendimize yetmekteyiz. Eksik olan ürünlerde 3-5 yıllık bir süre içerisinde bu eksikliği giderecek planlamalar ile bu sorunu çözebiliriz. Güçlü olduğumuz fındık, zeytin, üzüm, kayısı, incir narenciye gibi ürünlerde ise çok daha fazla üretim hacmine ulaşabiliriz.
Tarımın ana maliyet kalemleri olan “enerji” ve “gübre” maliyetleri konusunda dışa bağımlılığı bitirip yurt içinde üretim yaparsak daha ucuz ve kaliteli gıdaya erişebiliriz. Enerji konusu ayrıca ele alınmalı ama gübre üretimi konusunda bir an önce gerekli yatırımları yapıp kendi ihtiyacımızı karşılayacak düzeye gelmeliyiz. Gübre üretimi için teşvikler ve destek paketleri açıklanmalı, organik ve sıvı gübre gibi yerli gübre üretimi arttırılmalı ve alternatif gübre üretimleri ile maliyetlerin düşürülmesi sağlanmalıdır.
Potansiyelimize baktığımız zaman özellikle sulama altyapısında yapılacak yatırımlar ile toplam üretimi yıllık mevcut üretimin 1,5-2 katına çıkarabilecek potansiyelimiz mevcut. Örnek vermek gerekirse buğday üretim alanlarımız 68 milyon dönümken, yıllık buğday üretimimiz 20 milyon ton civarındadır. Dönüm başına 280 kilo verim elde ediyoruz, dünya ortalaması 350 kilo, Avrupa ortalaması 600 kilo civarında. Mevcut üretim alanında verimlilik artışı ile 2 kat ürün elde etme imkânımız bulunmaktadır. Tarımda istenilen yatırımları hızlı ve doğru yaparsak kendi ihtiyacımız olan kaliteli ve ucuz gıdayı vatandaşlarımıza sunabileceğimiz gibi tarımda yıllık 60-70 milyar dolarlık bir ihracat rakamına da ulaşabiliriz.
Hayvancılık sektörüne baktığımızda yaklaşık 18 milyon büyükbaş, 58 milyon küçükbaş, 24 milyon ton süt üretimi, yıllık 2,25 milyon ton tavuk eti ve 20 milyar adet yumurta üretimi ile kendi ihtiyacımızı karşılayacak durumdayız. Yem fiyatlarındaki artışlar maalesef son dönemde hayvansal gıda fiyatlarını oldukça yükseltmiş ve vatandaşlarımızın kaliteli ve ucuz gıdaya erişmesini zorlaştırmakta. Burada yem fiyatlarının ucuzlaması için yem üretimini arttıracak desteklerin daha fazla yapılması gerekmektedir.
Hedefimiz hayvancılık sektörüne 4-5 yıl içinde 25 milyon büyükbaş, 90 milyon küçükbaş, 35 milyon ton süt üretimi, yıllık 3 milyon ton tavuk eti ve 30 milyar adet yumurta üretimi ile ülkemizdeki tüm vatandaşlarımızın kaliteli ve ucuz gıdaya erişmesini sağlamak olmalıdır. Tarım ve hayvancılık sektöründe potansiyel üretim seviyelerine ulaşırsak Türkiye’ye gelecek 75 milyon turistin de gıda ihtiyacını karşılamış oluruz. Tarım ve hayvancılık sektörlerinde toplam 10 milyon insanın istihdam edilmesi ve yıllık 70-80 milyar dolarlık ihracat rakamlarına ulaşabiliriz.
Ev ödevlerimiz tam olarak zamanında yaparsak ülkemizde kişi başına düşen gıda tüketimi artacak ve Avrupa Birliği ülkelerinin sahip olduğu refah seviyesine ulaşmış olacağız.