Filistin için Bosna dersi

04:008/10/2025, Çarşamba
G: 8/10/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Nafisa Latic / Gazeteci

Sarajevo kuşatma altında Ratko Mladić liderliğindeki Bosnalı Sırp kuvvetlerinin günlük bombardımanına maruz kalırken, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Bosna, savaşın tüm şiddetiyle devam ettiği, etnik temizliğin sürdüğü ve topraklarının büyük kısmının işgal altında olduğu bir dönemde, 22 Mayıs 1992’de resmen BM üyeliği kazandı. Bu adım Bosna’ya resmi meşruiyet kazandırdı ve daha sonraki uluslararası angajmanlara ve savaş suçlarının yargılanmasına kapı açtı ama sahadaki süregelen durumu değiştirmedi, soykırımı engellemedi.

Bosna örneğinde tanıma; yardıma, barışı koruma misyonlarına ve savaş suçlarının yargılanması da dahil olmak üzere uluslararası adalete erişimi mümkün kılmıştı. Filistin’in aksine, ABD yönetiminin Bosna’ya desteği vardı; Başkan Bill Clinton’ın yürüttüğü uzun müzakereler 1995’te bir barış anlaşmasıyla sonuçlandı. Ancak bu anlaşma çok geç imzalandı—Bosnalı Sırplar Srebrenica’da 8.000’den fazla Müslüman erkek ve çocuğu katlettikten ve uluslararası uzmanlar yüzlerce toplu mezardan vücut parçalarını çıkarmak için geldikten birkaç ay sonra… Yüzlerce kişi 30 yıl geçti hâlâ kimliksiz. Bosna hiçbir zaman kanlı geçmişinden toparlanamadı.

FİLİSTİN’İ TANIMAK KANI DURDURUR MU?

Bu hafta, ABD ve İsrail’in itirazlarına rağmen, Gazze’de savaş ve soykırım sürerken, birkaç büyük güç Filistin Devleti’ni tanıdı. Yetkililer, kararlarının neredeyse iki yıldır dünyanın gözü önünde aç bırakılan, bombalanan ve yerinden edilen bir halka yardımcı olacağını umduklarını ifade ettiler. Bu adımlar, Filistin’in siyasi ve ahlaki konumunu küresel ölçekte güçlendiriyor, diplomatik misyonların açılmasının ve uluslararası kurumların kullanılmasının önünü açıyor ancak resmi BM üyeliği, ABD gibi güçlerin veto yetkisi bulunan Güvenlik Konseyi tavsiyesini gerektiriyor. Görünen o ki, uluslararası toplum kan dökülmesini durduramadığında, tanıma meselesine yöneliyor. Dünya güçleri katil Netanyahu’yu bir ateşkes anlaşması imzalamaya zorlayacak baskıyı kuramadı.

Bosna, eski Yugoslavya’nın resmi devlet çerçevesini devralarak BM’ye kabul edildi. Filistin ise 130’dan fazla ülke tarafından tanındı ve bugünkü tanımalar, hukuki formalitelerden ziyade Batılı hükümetlerin İsrail’in politikalarına yönelik jeopolitik sinyal işlevi görüyor; iki devletli çözüme yeniden hayat vermeyi amaçlıyor. Pratik sonuçlar da farklılaşıyor. Bosna için BM üyeliği, uluslararası denetim ve barışı koruma güçleri eşliğinde kurumsal devlet inşasını hızlandırdı. Filistin için tanıma, siyasi baskıyı artırıyor ama daha geniş bir mutabakat ve sahadaki güç dengelerinin değişimi olmadan işgali, sınırları veya uluslararası hukukun uygulanmaması sorunlarını çözmüyor. Tüm bunlar, nihayet bir ateşkese varıldığında hâlâ ele alınmak zorunda kalacak.

SEMBOLİK DEĞERİ YÜKSEK

Yine de İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın kararı tarihi ve sembolik olarak güçlü. Bu, Filistin’in meşruiyetini artırıyor, diplomatik manevra alanı sağlıyor ve İsrail ile ABD’yi her zamankinden daha izole bırakıyor. Ancak Bosna örneğinin hatırlattığı gibi, tanıma sadece bir başlangıçtır, son değil. Gerçek bir devlet olabilmek; işleyen kurumlar, güvenlik, toprak üzerinde kontrol ve hakların uluslararası garantilerini gerektirir. Bu pratik temeller olmadan tanıma, gerçek egemenlik üzerinde sınırlı etkisi olan siyasi bir dönüm noktası olarak kalma riski taşır.

Bugün, Britanya, Kanada ve Avustralya Filistin Devleti’ni resmen tanırken, tarihle yüklü ama gerçeklerle sınırlı bir diplomatik ana tanıklık ediyoruz. Devlet tanıması ahlaki ve siyasi bir sinyaldir: kimliğin teyidi, kendi vatanını arayan milyonlar için umudun yeniden tesisi ve hakların uluslararası korunması için yeni bir kanal.

ASIL SINAV ŞİMDİ BAŞLIYOR

Ama Bosna’nın deneyimi bize sarsıcı bir ders öğretiyor: Tanıma gereklidir, ama hiçbir zaman katliamı zamanında durdurmak için yeterli değildir. Bosna bir BM koltuğu ve uluslararası destek kazandı ama yine de savaş travması, iç bölünmeler ve kurumların yavaş inşası toparlanmayı uzun bir sürece dönüştürdü. Filistinliler bir gün meşruiyet ve diplomasiye erişim kazanabilir, ancak sahada gerçek bir değişim olmadan, güvenli sınırlar olmadan ve kendi alanını kontrol eden işlevsel bir devlet olmadan, tanıma güçlü bir sembol olarak kalacak ama özgürlüğün garantisi olmayacak.

Gerçek sınav sözlerden sonra geliyor. Uluslararası toplum, Gazze’de bir ateşkesi güvence altına almanın ve nihayetinde Filistinlilerin öldürülmesini ve zulme uğramasını durdurmanın bir yolunu bulabilecek mi? Yoksa tanıma, soykırım, işgal ve yerinden edilme gibi temel meseleleri ele almayan boş bir beyan olarak mı kalacak? Bu tanımalar samimiyse, bunları somut adımlar izlemeli. Ancak o zaman tanıma, sadece diplomatik kayıtlara geçen bir başka sayfa değil, belirsizliğin sonunun başlangıcı olabilir. Filistinlilerin vakti kalmadı…

#Filistin
#Bosna Hersek
#Tarih