Avrupa, aşırı sağ siyasi görüşlere dair seslerin yükselmesi ve ona entegreli biçimde aşırı sağ radikallerin artışına yönelik endişelerini dile getirirken, bölgedeki birçok ülkede de konuyla ilgili şiddet eylemleri son yıllardır artan bir ivme sergilemekte. Bu bağlamda da Avrupa merkezli olmak üzere aşırı sağ radikalleşmeyi önlemek adına uzun dönemdir uluslararası radikalleşme ve radikalleşmeyi önleme merkezlerinin aktif bir şekilde çalıştığı biliniyor.
23 Aralık tarihinde ise Fransa’nın başkenti Paris’te aşırı sağ radikal görüşlere sahip olduğu iddia edilen bir Fransız vatandaşının gerçekleştirmiş olduğu saldırıda üç kişi yaşamını yitirdi. Paris saldırısı sonrasında Fransız İçişleri Bakanı, birçok bürokrat ve güvenlik güçleri saldırıyı gerçekleştiren 69 yaşındaki saldırganın aşırı sağ radikal görüşe sahip olduğunu ve eylemi salt buradan hareketle gerçekleştirdiğini ifade ettiler. Eylem sonrasında da ülkede konuyla ilgili birçok kişi aşırı sağın yükselişinin tehlikelerini bir kez daha vurguladılar.
Hayatını kaybedenlerin Kürt kökenli olduğu iddiaları Fransa’da aktif bir yapılanmaya sahip terör örgütü PKK ve uzantılarını harekete geçirdi. PKK mensupları ve sempatizanlarının Fransa’daki hareket kabiliyeti ve Fransız hükümetine karşı beklenmedik tepkisi sonrasında ise Fransız yetki makamlarının yalnızca “aşırı sağ siyasi görüşün zemin hazırladığı radikal bir saldırı” olduğu söylemleri mevcut durumda iyimser bir tablo çizmekten öteye geçemedi. Bu doğrultuda da ülkede uzun yıllardır yapılanmış ve aktif şekilde yer alan PKK terör örgütünün mevcut durumu kendi lehinde kullanmasıyla başka bir zemine doğru evirdiğini söylemek mümkün. Nitekim uluslararası olarak terör örgütü olarak nitelendirilen yapıların hareket kabiliyetleri ve örgütlenme biçimlerinin incelendiği birçok çalışmada, terör örgütlerinin çatışma ortamı yarattığı, aktif eylemlerde bulunduğu ve saldırganlaştığı bazı ortak noktalar söz konusu.
Paris sokakları “sarı yelekliler” hareketinden sonra Fransa’nın görmüş olduğu en büyük çatışma görüntülerine sahne olmaya devam ediyor. Her gün yakılan polis araçları, tahrif edilen dükkanlar ve güvenlik güçlerine açıkça saldıran PKK terör örgütü ve sempatizanları söz konusu. Fransız güvenlik güçleriyle çatışan terör örgütü ve sempatizanlarına yönelik sarı yeleklilerde olduğu gibi bir müdahalenin gerçekleşmemesi ise dikkat çekici.
İlk olarak PKK ve yandaşlarının gösterilerdeki eylemsel hareketleri ve kullanmış oldukları dil, örgütün ülkede geniş bir alanda faaliyet gösterdiğini açıkça belli etmekte. Öyle ki sözde Kürt kökenli Fransız vatandaşların hakkını savunan terör örgütü PKK, Paris sokaklarında ulusal güvenliği tehdit edecek potansiyele erişti. Söylemsel olarak kullanılan dilde ise Fransız hükümeti açıkça tehdit edilirken, ABD ve Batı’nın Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdiği eylemler karşısında sessiz kaldıklarına yönelik düşmanhane bir serzeniş de dikkat çekici. Buradan hareketle de Avrupa’daki terör örgütü karşıtı ulusal, uluslararası kamu kurum ve kuruluşların yanı sıra STK’ların da sorması gereken asıl soru: PKK Fransa’daki siyasi ve toplumsal nüfus alanının etkinliği ve bu seviyeye nasıl erişebildiği…
Buradan hareketle de PKK’nın Kürt etnik kimliğini kullanarak kendisini meşru bir yapılanma olarak gösterdiğini ifade etmek mümkün. Gelinen noktada ise Batı’daki birçok aktörün PKK’yı koruması/ müttefik ilan etmesi örgütün kendisini meşrulaştırmak için uyguladığı enformasyon savaşının önemli bir katalizörü olarak işlev gördüğü açık. Ek olarak Paris’te yaşanılan olaylar, PKK’nın DEAŞ gibi uluslararası güvenliği tehdit eden bir terör örgütü olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.