Simon Kuper “Futbol asla sadece futbol değildir” der. Statlarda takımların içinde, taraftarların ortasında geçen uzun yılların ardından süzülen bu cümle, zamanla sporun dönüştürücü gücü hakkında önemli ve dikkat çeken bir mottoya dönüştü. Etnospor Zirvesi için Özbekistan’a doğru giderken bu sözü sıkça hatırladım. THY uçağıyla Taşkent’e ve ardından tarihi şehir Hive’ye geçmek üzere yakınlarındaki Ürgenç’e yolculuk yaparken, Özbekistan hükumetinin yeryüzünün en güzel tarihi şehirlerinden biri olan Hive’yi, uluslararası gündeme sokmak için özellikle tercih ettiğini öğrendik.
Özbek mihmandarlarımızdan biri bize “Hive yaktı mı” dedi. Hava sıcaktı ama gölgede duruyorduk. Meğer “yaktı” kelimesi beğenmek anlamını taşıyormuş. Evet dedik, Hive yaktı, Hive’yi beğendik. Bu küçük ayrıntı gönül diliyle konuşursak her farklılığın bizi nasıl zenginleştireceğini gösteriyor.
Türkiye’nin dışında dünyanın farklı ülkelerinde teşkilatlanan etnik spor federasyonları, ülkelerin sahip oldukları kültürel zenginlikleri muhafaza etmesinin yanı sıra bir yumuşak güç olarak sporu kullanmanın yöntemlerini de gösteriyor ve geliştiriyor. Zirve kapsamında Etnospor’un, spor diplomasisinin güçlü bir enstrümanı olduğunu gördük. Endüstriyel sporun dışında kalan geleneksel sporlar ciddi bir potansiyele sahip. Etnospor Konfederasyonu Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan’la yaptığımız görüşmede güreş başta olmak üzere etnik sporların standartlarının yükselmesiyle birlikte seyir zevkinin daha da arttığını ifade ederken televizyonda keyifle izlenebilen spor türlerinin izleyici sayılarının da hızla yükseldiğini vurguladı. Bunun dışında dünyanın farklı ülkelerinde de etnik spor yapılarının güçlendiğini söyledi.
Dünya beşten büyüktür ifadesinin bir benzeri spor alanında da görülüyor. Artık ülkeler kendi değerlerini gözden geçiriyor ve bu değerlerle dünyada var olmanın yollarını arıyor. Futbol çılgınlığı devam ederken başka sporlar da kendisine zemin buluyor. Okçuluk gibi bir spor dalı başarılı bir sporcumuzla tekrar gündeme gelirken diplomasi için de farklı kapılar açılıyor.
Spor diplomasisi pandemi gibi olağanüstü süreçlerde ülkelerin birbirleriyle iletişimini güçlendiren ve zorlukların üstesinden gelmeyi kolaylaştıran bir rol oynamış. Her ülkedeki etnik spor meraklıları, yerel kültürlerini korudukları gibi dünyanın farklı coğrafyalarındaki kültürlerin de korunmasına yardımcı oluyor. Spor elbette önemli bir giriş kapısı ama sporun açtığı yol kültürel alışverişin hızlanması için de zemin oluşturuyor. Türkiye, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Moğolistan gibi ülkelerin yanı sıra, Arjantin, İtalya, Yunanistan ve Arap ülkelerinden temsilciler de Etnospor’un katılımcıları arasında yer aldılar. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi kurumlar farklı iş birliği anlaşmalarına imza attılar ve farklı spor dalları için yine kıymetli bağlantılar geliştirildi.
Kültür diplomasisinin vazgeçilmez bileşenlerinden spor diplomasisi, kendisini Katar’da yapılan Dünya Kupası'nda göstermişti. Futbolun eğlenceli yüzünün dışında da sporun birleştirici gücünün vurgulanması çok önemli. Geleneksel sporlar insanlık tarihinin ortak mirasını bizlere taşıyor ve acımasız rekabetin olduğu endüstriyel sporun yanında esas mücadelenin kendi minderimizi oluşturmak olduğunu gösteriyor.
Önümüzdeki dönemde Geleneksel Sporlar ve Oyunlar Ansiklopedisi başta olmak üzere kültürel alanda kazandırılacak derinlikle spor diplomasisi daha sık gündeme gelecek. Forrest Gump filminde Çin’le masa tenisi müsabakası ile diplomatik açılım yapan ABD yönetiminin, bu alanı boş bırakacağını düşünmüyorum. Türkiye’nin gelişme potansiyeli bulunan etnik sporlar alanında varlık göstermesini öncü ve ilham verici bir girişim olarak değerlendiriyorum.
Yahya Kemal’in deyişiyle “kökü mazide olan ati” , Kierkegaard’ın ifadesiyle “Hayat geçmişe bakarak anlaşılır, geleceğe doğru yaşanır.” Geleceği kurmak için geçmişin bilgeliğine ihtiyacımız var. Sporu mücadelenin provası olarak görüyorsak bunu da köklerimizde aramamız yerinde olacaktır. Ortak kültür havzasından beslendiğimiz milletler için birbirimizi daha iyi anlamanın yolu spor diplomasisinden geçiyor. İçinden çıktıkları toplumun değerlerini bilen ve bunlarla geleceği inşa etmek isteyen kuşaklar, Teknofest gibi etkinliklerle neler yapabileceğini görüyorlar. Etnospor ise farklı alanlarda kasların ve zihnin bir araya gelerek nasıl zinde bir toplum oluşacağını keyifli bir örneklikle ifade ediyor.
Kurallarını belirlediğimiz ve mizacımıza uygun olan sporlarda başarı kazanmamız daha mümkün. Endüstriyel spor ve olimpiyat parantezine alınan spor diplomasisinin dünyaya söyleyecek sözü olan her millet için özgürlükçü bir platform oluşturduğunu görüyoruz. Alınacak çok yol var ama izleyicilerini sadece müşteri olarak gören endüstriyel sporun alternatifi olmak ve bedensel, ruhsal iyi olma haline destek vermek başlı başına çok kıymetli.
Özbekistan’da yapılan Etnospor Zirvesi'nin ve festivalin stratejik amaçlarına ulaşmış kıymetli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bundan sonrası etnik sporlar alanında faaliyet gösteren federasyonlara ve sporculara kalıyor. Bu yarışmaların birincileri olsa da kaybedeninin olmadığını bilmek hepimiz için mutluluk veriyor. Etnospor’un yaktığı meşale kültürel diplomasinin diğer bir branşı olan gastrodiplomasiyi de olumlu etkileyecek ve farklı milletlerle aramızda ne kadar fazla ortak noktalar olduğunu bizzat görmüş olacağız. Daha adil, barış içinde bir dünya için oluşan fırsat, Hive’nin kadim sokaklarının güleryüzlü ev sahipliğinde göz kırpıyordu…