
Güney Kafkasya bölgesi, jeopolitik ve jeoekonomik bakımdan Avrasya için stratejik bir önem taşımaktadır. Ancak bölgenin güvenliği uzun yıllar çözülememiş çatışmalar, bölge devletleri arasındaki karşılıklı ilişkiler, kurumsallaşamamış devlet yapıları, büyük güçler arasındaki rekabet gibi etkenlerin olumsuz sonuçlarını taşımaktaydı. Bu faktörler, Güney Kafkasya’da güvenlik sisteminin kırılgan olmasına ve kalıcı barışın tesis edilmesinin gecikmesine yol açmıştır. Bununla birlikte, son dönemde yaşanan gelişmeler bu olumsuz eğilimlerin aşılabileceğine dair umutları artırmaktadır. Özellikle Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının sona ermesiyle birlikte yeni jeopolitik gerçeklikler ortaya çıkmakta, bu da bölgenin güvenlik ortamını olumlu yönde etkileyebilecek potansiyel barındırmaktadır.
YENİ DÖNEMİN BAŞLANGICI
Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmasıyla 2020 yılında sona eren İkinci Karabağ Savaşı, bölgenin jeopolitik manzarasını derinden dönüştürmüştür. Yaklaşık 30 yıl süren Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının sona ermesi, Güney Kafkasya’da yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu süreçte temel hedef, kalıcı bir barış anlaşmasının imzalanmasıdır. Çatışmanın çözüme kavuşturulması, bölgede uzun süredir mevcut olan en büyük güvenlik tehdidini ortadan kaldırarak bölgesel iş birliği imkanlarını genişletmiştir.
Öncelikle, iki komşu devlet arasında düşmanlığın sona ermesi, bölgede askeri çatışma riskini en aza indirmekte ve yalnızca Azerbaycan ile Ermenistan için değil, tüm Güney Kafkasya için istikrar anlamına gelmektedir. İkinci olarak, çatışma döneminde hayata geçirilmesi mümkün olmayan bölgesel projeler için (örneğin ulaştırma koridorları, enerji hatları) yeni fırsatlar doğmaktadır. Nitekim savaş sonrasında taraflar, ulaşım yollarının açılması ve ekonomik ilişkilerin yeniden tesisi konularını pratik zeminde tartışmaya başlamışlardır. Nihayetinde, uluslararası hukuk ilkelerine dayalı bir barış anlaşmasının imzalanması olasılığı doğmuştur ki, bu durum bölgenin güvenlik mimarisinin güçlendirilmesine hizmet edecektir.
2020’den sonraki barış müzakereleri sürecinde, 2025 yılı itibarıyla önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Özellikle 8 Ağustos 2025’te ABD’nin başkenti Washington’da, ABD arabuluculuğuyla gerçekleştirilen Azerbaycan-Ermenistan liderler zirvesi, sürece tarihi bir ivme kazandırmıştır. Bu zirve neticesinde taraflar arasında “Barış ve Devletlerarası İlişkilerin Tesisi Hakkında Anlaşma” metni üzerinde tam mutabakat sağlanmış ve dışişleri bakanları düzeyinde paraflanmıştır. Ayrıca, liderler karşılıklı olarak birbirlerinin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanıdıklarını teyit etmiş; Birleşmiş Milletler Şartı ve 1991 tarihli Almatı Bildirisi’ne bağlılıklarını vurgulamışlardır. Bu siyasi taahhütler, bölgede yeni bir dönemin karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerin başlangıcını simgelemektedir.
İSTİKRARLAŞTIRICI GÜÇ: TÜRKİYE
Azerbaycan-Ermenistan barış sürecindeki olumlu gelişmeler, bölgenin diğer sorunlu ilişkisi olan Türkiye-Ermenistan hattına da yansımaktadır. Türkiye, 90’lı yılların başlarında Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgaline tepki olarak Ermenistan ile sınırlarını kapatmış ve diplomatik ilişkileri askıya almıştı. Yaklaşık 30 yıl boyunca Ankara-Erivan ilişkileri donmuş bir halde kalmıştı. Ancak Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının sona ermesi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için yeni bir fırsat penceresi açmıştır.
İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından taraflar özel temsilciler aracılığıyla görüşmelere başlamış, sınırın açılması ve diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi hedeflenmiştir. Ermenistan açısından Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi, ekonomik ve siyasi bakımdan önemlidir. Bununla birlikte Ankara, her zaman Azerbaycan’ın çıkarlarını öncelikli olarak gözetmiş ve Bakü ile barış anlaşması sağlanmadan Erivan’la ilişkilerin tamamen normalleşemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla Azerbaycan ile Ermenistan arasında kaydedilen ilerleme, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de gelişmesinde kilit rol oynamaktadır.
ZENGEZUR BEREKETİ
Çatışma sonrası dönemde en fazla tartışılan meselelerden biri de Zengezur Koridoru’nun (TRİPP) açılmasıdır. Bu koridor, Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında, Ermenistan’ın Sünik (Zengezur) vilayetinden geçecek yeni bir ulaştırma hattı olarak tasarlanmaktadır. 10 Kasım 2020 tarihli üçlü bildiride yer alan bu madde, kısa sürede bölgesel gündemin öncelikli konularından biri haline gelmiştir.
Zengezur Koridoru’nun açılması, yalnızca Azerbaycan için değil, tüm bölge için stratejik bir öneme sahiptir. Öncelikle, bu hat Güney Kafkasya’da yıllardır devam eden ulaştırma blokajını sona erdirecek ve bölge ülkeleri (Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye, Rusya, İran) arasında yeni bağlantılar yaratacaktır. Ayrıca, koridorun “Bir Kuşak, Bir Yol” girişimi çerçevesinde Orta Koridor’un bir parçası olarak Asya-Avrupa ticaret yollarına entegre edilmesi mümkündür. Bu durum, ekonomik faydaların yanı sıra bölgesel iş birliği ve karşılıklı bağımlılığı da artıracaktır.
Sonuç olarak, çatışma sonrası dönemde atılan adımlar Güney Kafkasya’nın güvenlik ortamını olumlu yönde dönüştürmekte; bölge halklarına barış, refah ve gelişim vadeden yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır.