Uluslararası finansal kuruluşlar son dönemde Türkiye ile ilgili iktisadi tahminlerini olumlu yönde yeniliyorlar. Bu kurumlar arasında en fazla öne çıkanlardan biri de IMF. IMF, Ekim 2023’te Türkiye ile ilgili ekonomik tahminlerini pozitif yönde değiştirmişti. 22 Ekim 2024’te de benzer revizyona giden IMF, Türkiye’nin enflasyon, cari açık, milli gelir ve kişi başı gelir gibi birçok verisini yeniledi. Özellikle enflasyon tahmini dikkat çeken revizyonlar arasında başta geliyor.
Orta Vadeli Program'da (2025-2027) yer alan verilerle IMF’nin tahminleri arasında benzerlikler olmakla birlikte farklılıkların olduğu da söylenebilir. IMF’e göre bu yılın sonunda enflasyonun yüzde 43 olarak gerçekleşmesi, 2025’te yüzde 24 ve 2026’da yüzde 17,2’ye gerilemesi bekleniyor. Orta Vadeli Programda (OVP) ise bu yıl sonu enflasyon yüzde 41,5 gelecek yıl yüzde 17,5 ve 2026’da yüzde 9 civarı olarak tahmin ediliyor. Farklılıkların olmasıyla birlikte uluslararası kuruluşlarla OVP tahminlerinin yakınsaması makro ölçekte normalleşmenin ivme kazandığına işaret olarak yorumlanabilir. Cari açık tahminlerinde de benzer bir eğilimin olduğu ve 2021-2023 dönemine kıyasla iyileşmenin sürdürülmesi tahmin ediliyor. Uluslararası kuruluşların Türkiye tahminlerinde yaşanan pozitif ivme yabancı yatırımcı ilgisinin artmasına ve daha fazla firmanın ülkeyi tercih etmesini teşvik ediyor. Özellikle uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi buna örnek olarak verilebilir.
Milli gelir ve kişi başı gelir tahminlerine bakıldığında IMF ve OVP’nin benzer verileri içerdiği söylenebilir. IMF 2024’te milli geliri 1,344 trilyon dolar, 2025’te 1,455 trilyon dolar ve 2026’da 1,477 trilyon dolar olarak bekliyor. Kişi başı gelir sırayla 2024’te 15.665, 2025’te 16.678 ve 2026’da 17.048 dolar olarak tahmin edilmiş. Mevcut tahminlerin OVP ile uyuştuğu görülüyor. Ayrıca IMF verilerinden hareketle Türkiye’nin küresel ekonomiden aldığı payı da hesaplamak mümkün hale geliyor. IMF’ye göre Türkiye dünya ekonomisinden 2024’te yüzde 1,22 ve 2025’te yüzde 1,25 pay alıyor. Buna göre 2025’te Cumhuriyet tarihindeki rekorlara bir yenisi daha ekleniyor ve Türkiye dünya ekonomisinden ilk defa yüzde 1,25’lik pay alıyor. Bu başarının arkasında Haziran 2023’ten itibaren benimsenen rasyonel ekonomi politikalarının önemli bir payı bulunurken geçmiş yıllarda yapılan altyapı yatırımlarının da kritik rolü bulunuyor. Fakat Türkiye’nin satın alma gücüne göre küresel ekonomiden aldığı pay IMF’e göre gelecek yıllarda geriliyor. Bunun bir eğilim olarak sürmemesi için gelir dağılımı ve Ar-Ge harcamaları gibi meselelere odaklanması gerekebilir.
Türkiye yıllık Ar-Ge harcamalarını son yıllarda ciddi anlamda artırarak milli gelirin yüzde 1,5 seviyesine kadar getirdi. 2002-2023 döneminde Ar-Ge’ye 150 milyar doları aşan yatırım yapan Türkiye’nin gelecek yıllarda daha fazla harcama yapması da mümkün görünüyor. Özellikle savunma sanayiinin ana omurgasını oluşturan Ar-Ge harcamaları bu açıdan önem taşıyor. Türkiye’de en fazla Ar-Ge harcaması yapan TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN ve HAVELSAN’ın bu pencereden bakıldığında nasıl birer önemi haiz olduğu daha iyi anlaşılabilir. Türkiye’nin son yirmi yılda üretim kapasitesini alt-orta teknolojiden orta-üst teknolojiye taşıması da yaşanılan bu gelişmelerden bağımsız değil. Özellikle verilen kamu teşvikleri yaşanılan dönüşüme ciddi anlamda katkı sundu. Bu durum uluslararası kuruluşların tahmin, yorum ve analizlerine de yansıdı. Türkiye’nin 2023’te 82 teknoparkta yer alan 9 bin firma aracılıyla 8 milyar dolar ihracat yapması da bir rastlantı olarak okunmamalı. 2015’ten itibaren üretim merkezli verilen teşvikler imalat sanayini bir bütün olarak öne çıkardı ve milli gelir içerisindeki sanayi oranı yüzde 30’ların üzerine çıktı. Diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’nin Güney Kore gibi gelişmiş ülke olmasına daha yol olduğunu söylemekle birlikte atılan adımların doğru olduğu da iyi şekilde analiz edilmeli. 2021’de Cumhuriyet tarihinde ilk kez küresel ihracattan yüzde 1’in üzerinde pay alan Türkiye, 2025’te yüzde 1,2’lik hedefe doğru gidebilir. Fakat doğru teşviklerin enflasyonla mücadele sürerken selektif şekilde ele alınması gerekiyor. Bu yönde atılan adımların olması sevindirici olmakla birlikte yeni nesil teknolojileri yaratmalı ve küresel trendlerin öncüsü olunabilmeli. Böylelikle uluslararası kuruluşların Türkiye hakkındaki pozitif tahminleri sonrası ülkeye gelecek olan yabancı yatırımlar daha iyi değerlendirilebilir.
IMF’nin açıkladığı tahminler arasında ülke dış borçlarının milli gelire oranı büyük önem taşıyor. IMF’ye göre borçların milli gelir içerisindeki payı kısmi bir artış gerçekleştirecek. Ayrıca diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’nin düşük borçlu ülkeler arasında yer aldığını söylemek de mümkün. Örneğin İngiltere, ABD ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde hem borç hem de borçların milli gelire oranı ciddi anlamda artış gösterdi. Buna bağlı olarak artan faizler borçlara ödenen faiz ödemelerini tarihi zirvelere taşıdı. Örneğin ABD’nin yıllık borç faizi ödemeleri 1,1 trilyon doları aşarak rekor kırdı. Türkiye’de ise mevcut borç stoku ve ödemeleri daha dengeli olarak yürütülüyor. Sonuç olarak IMF’nin Türkiye hakkındaki iktisadi tahminleri bir kez daha olumlu şekilde yenilendi. Buna bağlı olarak diğer uluslararası kuruluşlar da benzer şekilde tahmin ve analizlerini yenileyeceklerdir.