
Yabancı işgali altında yaşamanın acısı ve ıstırabı, hiçbir acıyla kıyaslanamaz. Bu, insanlık dışıdır, asla savunulamaz ve uluslararası hukuk ve ahlakın tüm ölçütlerine göre yasa dışıdır. Ayrıca, bu hukuksuzluk; işgal altındaki insanların saygınlığını, onurunu ve hatta insanlığını elinden alır. İşte “Cammu ve Keşmir” böyle bir trajedidir; yerine getirilmeyen vaatlerin bir sembolüdür. Hindistan’ın yedi yılı aşkındır süren acımasız işgali altındadır.
Hindistan’ın Yasa Dışı İşgal Altındaki Cammu ve Keşmir’deki (IIOJK) 78 yıllık varlığı, özgürlükleri ve temel hakları bastırılan Keşmir halkının yaşadığı baskının acı verici öyküsünü anlatır. 5 Ağustos 2019’da yaşanan gelişmeler, bu işgal tarihinin en karanlık bölümünü oluşturur. Hindistan, kendi anayasasındaki 370. ve 35-A maddelerini tek taraflı ve yasa dışı şekilde yürürlükten kaldırarak Cammu ve Keşmir’in tartışmalı statüsünü değiştirmeye kalkışmıştır. Bu maddeler, Keşmir’e özel haklar ve özerklik tanıyordu. Elbette, bu anayasal garantiler, Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılması gereken bir halk oylamasının yerine geçemezdi; ancak bu garantilerin kaldırılması, Hindistan’ın Keşmir’i sömürgeleştirme projesinde bir adımdı ve BM Güvenlik Konseyi kararlarının açık ihlaliydi.
HEDEF DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ
5 Ağustos 2019’daki yasa dışı hamlenin arkasındaki niyet, Keşmir’de demografik ve siyasi yapıyı değiştirerek Keşmirlileri kendi topraklarında güçsüz bir azınlığa dönüştürmektir. Böylece, Keşmir halkının özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı talepleri bastırılmak istenmektedir. Artık Keşmirliler, sadece dünyanın en büyük ve en kontrolsüz işgal ordusunun değil, aynı zamanda kendi vatanlarında azınlığa dönüştürülmelerini hedefleyen doğrudan bir saldırının tehdidi altındadır.
Bugün Keşmirliler, fiilen dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde, 900 bin Hint askerinin işgali altında yaşamaktadır. Bölge, güvenilir gözlemcilere ve insan hakları kuruluşlarına kapalıdır; bu da Keşmir halkının sesinin dünyaya ulaşmasını engellemektedir. Bu eylemler, baskıcı yasalarla cezasız bırakılmaktadır. Birleşmiş Milletler insan hakları mekanizmalarının raporları ile uluslararası insan hakları kuruluşları ve medyanın tespitleri, Keşmirlilerin yaşadığı sıkıntılara sürekli dikkat çekmektedir. Bu raporlar, Hint işgal güçlerinin baskı ve şiddet yoluyla Keşmirlilerin sesini nasıl susturduğunu ortaya koymaktadır. Keşmir ve Filistin, hâlâ çözülememiş sömürge geçmişlerinin trajik sembolleridir; bu halklar, BM’nin açık kararlarına rağmen adaletten ve özgürlükten mahrum bırakılmıştır.
TÜRKİYE’DEN TAM DESTEK
Türkiye, adaletin ve insan haklarının kararlı bir savunucusu olarak, Keşmir halkının mücadelesine daima destek vermiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve diğer uluslararası platformlardaki ilkeli duruşu, Türkiye’nin uluslararası hukuka ve insan onuruna olan sarsılmaz bağlılığını yansıtmaktadır.
Bilindiği üzere, Cammu ve Keşmir sorunu, BM Güvenlik Konseyi’nin gündemindeki en eski başlıklardan biridir. Bu, uluslararası alanda tanınan bir ihtilaftır ve çözümü hem BM kararlarına hem de Keşmir halkının iradesine dayanmaktadır. Bu durum, ironik bir şekilde, bazı çözümsüz çatışmalardan farklıdır çünkü çözüm yolu çok nettir: BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda adil ve özgür bir halk oylaması. Bu çözüm, Hindistan da dâhil olmak üzere tüm taraflarca başlangıçta kabul edilmiştir. Ancak Hindistan, yıllar içinde hem Pakistan’a hem Keşmir halkına, hem de BM’ye verdiği bu taahhütlerden sistemli bir şekilde geri dönmüştür.
HİNDUTVA’NIN GÖLGESİNDE NEFRET SÖYLEMİ
Hindistan, BM’ye ve Keşmir halkına verdiği sözleri yerine getirmek yerine, IIOJK’de sürekli olarak acımasız taktiklere başvurmuş; yasa dışı işgalini pekiştirmek ve iç kamuoyuna Müslümanlara karşı nefret söylemiyle hitap etmek için sistematik baskı uygulamıştır. Bu olaylar, genellikle aşırılık yanlısı söylemlerle süslenmiş ve denetimli medya aracılığıyla yayılarak, Pakistan’ı kötü göstermeyi ve Hindutva ideolojisinin azınlıklara, özellikle Müslümanlara yönelik nefrete dayalı otoriter üstünlüğünü pekiştirmeyi amaçlayan tehlikeli bir devlet propagandasına dönüşmüştür.
Pahalgam’daki sahte bayrak operasyonunu bahane eden Hindistan, Pakistan’a karşı gerekçesiz ve provokatif bir askeri saldırı başlatmıştır. Tıpkı daha önceki benzer durumlarda olduğu gibi, Hindistan, 22 Nisan 2025’teki Pahalgam saldırısıyla ilgili hiçbir somut delil veya güvenilir soruşturma olmadan, Pakistan ve Azad Cammu ve Keşmir’i hedef almıştır. Oysa Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, olayla ilgili bağımsız ve şeffaf bir soruşturma önerisinde bulunmuştu. Buna rağmen Hindistan, saldırganlığı seçmiş ve Pakistan da, BM Kuruluş Sözleşmesinin 51. maddesi uyarınca egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak zorunda kalmıştır.
Buna ek olarak, Hindistan makamları, Pahalgam olayını bahane ederek IIOJK’de büyük bir baskı dalgası başlatmıştır. Saldırının hemen ardından binlerce Keşmirli tutuklanmış veya sorgulanmıştır. Polis, bölge halkının yaşadığı birçok evde geniş çaplı aramalar gerçekleştirmiş; yaklaşık 30’a yakın ev patlayıcı kullanılarak yerle bir edilmiştir.
Güney Asya ve ötesinde kalıcı bir barış için, Cammu ve Keşmir meselesi BM Güvenlik Konseyi kararları ve Keşmir halkının iradesine uygun şekilde çözülmelidir. Özellikle Pakistan ve Hindistan arasında yakın geçmişte yaşanan mayıs ayı gerilimi sonrasında, bu konuda BM himayesinde yeni ve kararlı bir diplomatik sürecin başlatılması acil ve zorunludur.