
Aydınlanma, seküler dünya ütopyasına giden yolu açtı ve müritlerinin en büyük gayesi tanrının rızasından önce dünyaya hakim olmaktı. Siyonizm de pek çok ulus devletçi ideoloji gibi bunun dini-etnik soslu yerel bir versiyonudur.
İsrail'in Gazze'deki soykırımı esnasında medyada dolaşan karikatürleri hatırlarsınız. Onlardan birinde İsrail başbakanı Netanyahu, bir köpek olarak resmedilmiş ABD başkanının tasmasını elinde tutan bir sokak serserisi gibi çizilmişti. Farklı Avrupa ülke devlet başkanları ile ilgili de benzer çizimler yapıldı. İlk bakışta doğruymuş gibi gelse de kimin tasmasının kimin elinde olduğu oldukça netameli bir mevzu.
İsrail, Batı eliyle kuruldu. İngilizlerin uzun süre önderlik ettiği, İkinci Dünya Savaşı sonrası kahraman olarak ortaya çıkan güçlü ABD'ye devrettiği Batı hegemonyası İsrail'in kurulmasında dini saiklerden ziyade jeopolitik, ekonomi-politik saiklerle hareket etti. Avrupa’ya iltica etmiş dağınık Yahudi toplumu, yüzyıllık serüveninde Hıristiyan Batı’dan hiçbir zaman bu denli güçlü bir destek görmemişti. Aksine katliamlara uğrayıp sindirilip gettolaştırıldılar. Nihayet Almanların başını çektiği aryan ırkının üstünlüğüne dayanan bir ittifakça topyekun yok edilmekle karşı karşıya geldiler. Bu vahşetten sadece İngiltere ve kısmen Rusya'daki Yahudiler kurtulabilmişti. Tüm bu olanların üzerinden henüz yüzyıl bile geçmeden bugün ne değişmişti?
Anti-semitizm bir Hıristiyan tavrıdır. Hz. İsa’yı ve Teslis inancını kabul etmemeleri, büyük günah görülen faizi Hıristiyanlara karşı uygulamaları ve şaşırtıcı gelecektir, Müslümanlar gibi sünnet olmaları dolayısıyla Müslümanların müttefiki görülmüş, binlerce yıl Hıristiyanlar tarafından düşman, hain ve başlarının ezilmesi gereken insan altı yaratıklar olarak sınıflandırılmışlardır.
ASIL FİKİR BABASI KİM?
Theodor Herzl Siyonizm’in babası kabul edilir fakat ondan çok daha önce İngiliz bir Evangelist Lord Shaftesbury söylemişti o meşhur sözü: Vatanı olmayan bir halka halkı olmayan bir vatan. Dini sosu bol bu görüşün arkasında aslen İngiliz İmparatorluğu’nun kıtalararası çıkarları yatmaktadır. Günümüz Hıristiyan Batı- Siyonist İsrail iş birliğinde ıskalanan ve yeterince üzerinde durulmayan ana sebep budur. Aydınlanma, seküler dünya ütopyasına giden yolu açtı ve müritlerinin en büyük gayesi tanrının rızasından önce dünyaya hakim olmaktı. Siyonizm de pek çok ulus devletçi ideoloji gibi bunun dini-etnik soslu yerel bir versiyonudur.
Avrupa’ya nazaran daha sahici bir dindarlığa sahip olan genç ABD’de ise Siyonizm’in gelişmesi emperyal bir genişlemenin yedek ajandası olmaktan ziyade doğrudan Hıristiyanlığın ve İncil’in yeniden yorumlanması sonucu ortaya çıkmış ve Evangelistliğin önemli bir rüknü haline gelmiştir. Şule Albayrak’ın “Hıristiyan Siyonizmi” adlı araştırmasında aktardığına göre, John Nelson Darby ve sadık takipçileri C.I. Scofield ve W. Blackstone, Siyonizm’i İncil’in güncel tefsiri olarak Amerikan toplumunda yaygınlaştırmayı başarmışlardır. 2013’teki bir araştırmaya göre ABD’deki toplam Protestan nüfus içerisinde Kudüs’e tekrar hakim olup Hz. İsa Mesih’in yeniden dünyaya gelişine hazırlık sürecinde Yahudilerin rolünün önemli olacağına inananların oranı yüzde 64; Evangelistler arasında ise yüzde 83.
Elbette bu özgün tarihi süreç Batı’nın ileri karakolu olarak kurulan İsrail’in, Orta Doğu’daki ABD çıkarları için elzem olduğu kabulünü değiştirmiyor. Nitekim daha az dindar hatta yer yer muhafazakar Amerikalılarca “satanist” diye nitelenen liberal Demokratların önemli ismi, bir önceki dönemin Amerikan başkanı Joe Biden, 1970’lerde Kongre’de yaptığı bir konuşmasında “Eğer İsrail kurulmamış olsaydı ABD'nin çıkarları için bir İsrail kurulması gerekeceğini” açıkça belirtmişti.
İster “Amerika İsrail’i savunmayı bıraktığı gün tanrı Amerika’yı savunmayı bırakır.” diyen John Hagee gibi fanatik Hıristiyanlar açısından ister jeopolitik nedenlerle gerekli gören liberal Joe Biden gibiler açısından olsun sonuçta İsrail’in, Batı için hayati olduğu gerçeği değişmiyor. Fakat içinde yaşadığımız materyalist dünyaya Aydınlanmacı Batı’nın yön verdiği gerçeğinden yola çıkarsak asıl nedenin yeniden yorumlanıp içinden Siyonizm çıkartılan Hıristiyanlık değil seküler dünya ütopyası olduğu görülecektir.
DİN İDEOLOJİNİN NERESİNDE?
Filistin ve Siyonizm üzerine araştırma ve yazılarıyla bilinen Ahmed Faruk Asa “Siyonizm’e geleneksel Yahudi düşüncesine karşı dünyevi bir ideoloji olması dolayısıyla Yahudi dini hareketi demek mümkün değildir.” diyor. Siyonizm’in fikir babası kabul edilen F. Herzl, Siyonizm’in laik bir çizgide ilerlemesi gerektiğini savunan Revizyonist Siyonist Jabotinsky ve Sentezci Siyonist Waizmann dine ve geleneklere karşı mesafeli insanlardı. Hakeza İsrail siyasetinde önemli yer tutan “Ben Gurion, Moşe Şaret, Ben Zvi, Golda Meir gibi isimler de dine karşı mesafeli yaklaşımları ile bilinmekteydi.” Fakat hiçbiri Tevrat’taki “vadedilmiş topraklar” anlatısının Yahudilerin ulusal birlikteliği üzerindeki etkisini yadsımamış ve bilakis bu anlatıyı yeni bir ulus kurmak için bir araç olarak kullanmışlardır. Aslında bu olguyu, yani dinin dünyevi idealler ve düzen için yedekte tutulması gerçeğini dünyanın Batılılaşması ve sekülerleşmesi sürecinde tüm coğrafyalarda müşahede ettik. Siyonist İsrail'de bu sürecin daha kesif bir örneğini görüyoruz.
BATI İLE KURULAN İTTİFAK ÇATIRDAR MI?
Yahudilerin tarih boyunca ilme ve ticarete verdikleri önem inkar edilemez. Bu alanlar, 15. yüzyıldaki İspanyol ve 20. yüzyıldaki Alman soykırım girişimlerine rağmen onların Hıristiyan Batı toplumları içerisinde hayatta kalmalarını sağlayan ana uğraşlar olageldi. Yahudiler Aydınlanma sonrası değişen seküler Batı’ya hızla uyum sağlamakla kalmadılar bizzat içlerinden çıkan düşünür, bilim adamı ve siyaset bilimcileriyle önemli katkılar sundular. Darwin, Marks, Freud ve Einstein onlardan sadece bir kaçı. Geçen yüzyılda başlarına bela olmuş Antisemit ırkçılığın bile Hıristiyanların Eski Ahit olarak inandığı Tevrat’ta resmedilen Yahudi üstünlüğü idealinin farklı bir tezahürü olduğu söylenebilir.
Yahudiler bugün Batı hegemonyası içerisinde önemli mevkiler işgal ediyorlar. Yahudi sermayesi de Batı sermayesinin önemli bir parçası. Filistin topraklarında işledikleri cinayetleri, artık Batı medeniyetinin bir parçası kabul edilmeleri dolayısıyla bu denli fütursuzca işleyebiliyorlar. Dünyevi idealler etrafında ittifak etmiş bu iki eski düşmanın ittifaklarının yakın zamanda bozulacağına dair herhangi bir işaret yok. Bu karşılıklı faydacı ittifakta kim kimin tasmasını tutuyor sorusunun cevabına gelirsek; hayati menfaatler çatıştığında buna yakinen tanık olacağız zannederim…